03 Temmuz 2014 06:00

Rüzgar KESK’ten yana eserken...

KESK 8. Olağan Genel Kurulu bugün Ankara’da başlıyor. 4 gün sürecek genel kurulda, sadece yeni yönetim seçilmeyecek. Emeğe yönelik saldırılar karşısında KESK ve KESK’e bağlı sendikaların nasıl bir mücadele hattı izleyeceğine ilişkin devam eden tartışmalar da genel kurula yansıyacak.

Rüzgar KESK’ten yana eserken...
Paylaş

Cem GURBETOĞLU
Ankara

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 8. Olağan Genel Kurulu bugün Ankara’da başlıyor. 4 gün sürecek genel kurulda, sadece yeni yönetim seçilmeyecek. Sermaye ve hükümetin emeğe yönelik saldırıları karşısında KESK ve KESK’e bağlı sendikaların nasıl bir mücadele hattı izleyeceğine ilişkin devam eden tartışma da genel kurula yansıyacak. Birleşik bir emek hareketi için KESK’e düşen görev, demokrasi mücadelesinde sendikaların nasıl bir pozisyon alacağı yine gündemdeki bir konu olacak. Diğer yandan geçen kongrede de sıkça tartışılan tüzük değişiklikleri de yeniden masaya yatırılıyor.
Kamu emekçilerinin 1990’lı yılların başından itibaren yükselen sendikalaşma mücadelesi sonucu, yasal engellere rağmen fiili olarak kurulan sendikalar, 2000’li yıllara gelindiğinde kadük kalsa da yasal bir dayanağa kavuştu. Artık kamu emekçileri sendikaları yüzbinlerce üyeyi temsilen hükümet ve kamu idareleriyle masaya oturuyor. Bu mücadelenin öncüsü olan KESK’e bağlı sendikalar, geçmişte onbinlerce emekçiyi eyleme geçirirken, bugün yapılan eylemler ağırlıkla yöneticilerin katılımıyla sınırlı kalıyor.
Sorunu KESK içinde yer alan her anlayış kabul ediyor. Ancak çözüm konusunda farklı görüşler var. Bu tartışmaların bir parçası olarak geçen genel kurulda da gündeme gelen tüzük değişiklikleri yeniden masaya yatırılıyor. Örnek vermek gerekirse, 7. Olağan Genel Kurul’da KESK Genel Meclisi adı altında yeni bir organ oluşturulmuştu. Sendikal demokrasiyi geliştirmek adına gündeme getirilen bu düzenleme, Emek Hareketi’nin de içinde olduğu çeşitli anlayışlar tarafından eleştirilmişti. Üst kurul delegelerince seçilen bir üst meclisin işlevsiz olacağı yönündeki eleştiriler, büyük oranda haklı çıkmış görünüyor. KESK Genel Meclisi’nin nasıl şekilleneceği, KESK’e bağlı sendikaların buradaki temsiliyeti gibi konuların genel kurulda gündeme gelmesi bekleniyor.
Yine KESK Kadın Meclisi’nin bir karar organı olarak oluşturulmasına ilişkin tüzük değişikliği önerilerinin gündeme geleceği belirtiliyor. Yine Eş Genel Başkanlık sistemi önerisi de genel kurulda dillendirilecek.
Ancak bu tartışmaların “şekli” olduğu, asıl sorunun emekçilerle sendikaların ilişkisi olduğu yönünde eleştiriler var. Bu nedenle genel kurulun tüzük tartışmalarıyla enerjisini tüketmek yerine, bu konuya odaklanması gerektiği savunuluyor. Gezi direnişi, yolsuzluk operasyonları, ekonomik gelişmelerin emekçilerin yaşamını zorlaştırması, çözüm süreci gibi, tabiri caizse “Rüzgarı KESK’ten yana estiren” koşullara rağmen, sayılı belli örnekler dışında KESK’e bağlı sendikalar neden güç kaybediyor, sorusu genel kurulda yüksek sesle dillendirilecek.


LAMİ ÖZGEN: İHTİYAÇLARA CEVAP OLACAK BİR KESK

Genel kurula ilişkin Evrensel'e konuşan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, emek ve demokrasi mücadelesinde KESK’in önemli bir yer tuttuğunu vurguladı. Gezi sürecinde ve yolsuzluk operasyonları karşısında greve çıktıklarını hatırlatan Özgen, Türkiye ve bölgede yaşanan gelişmelerin KESK’in haklılığını ortaya koyduğunu söyledi. Bu nedenle KESK’in, Hükümetin hedefi haline geldiğini belirten Özgen, kamu emekçilerinin bir yandan üyelerine yönelik baskı, sürgün, tutuklama ve operasyonlarla, diğer yandan da yandaş sendikalar aracılığıyla sindirilmek istendiğine dikkat çekti.
Toplusözleşme sürecinde Memur-Sen’in hükümetle imzaladığı sözleşmenin kamu emekçilerinin her geçen gün hak kaybına uğramasına yol açtığını kaydeden Özgen, bunu teşhir etme görevinin KESK’e düştüğünü vurguladı. Özgen, KESK’in ve diğer emek örgütlerinin ayrı ayrı mücadelelerinin saldırılar karşısında yetersiz kaldığını belirterek, bu nedenle mücadelenin ortaklaşmasına büyük önem verdiklerini dile getirdi.
Özgen, hükümetin kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik çabalarına hız verdiği bir dönemde gerçekleşen genel kurulun bu bakımdan büyük önem taşıdığını söyledi. Güvencesizleştirme, taşeronlaştırma ve performans uygulamalarına, üyelerine yönelik baskı ve tutuklamalara karşı mücadele kararları alacaklarını belirten Özgen, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda da KESK’in üzerine düşen sorumlulukları ele alacaklarının altını çizdi. Özgen, “Kongremizde, hem kamu emekçileri ve emek-demokrasi mücadelesi veren kesimler açısından, hem de işçi sınıfıyla birlikte ortak mücadele açısından önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarına cevap verecek kararlar alınacağını düşünüyorum” dedi.

‘YAPISAL DEĞİŞİKLİĞE İHTİYAÇ VAR’

Tüzük değişikliğine ilişkin tartışmaları sorduğumuz Özgen, “KESK’in yapısal ihtiyaçları var. Örgütlenme modelinden tutun, kurulların oluşumuna, seçim sistemlerine kadar yeni yapılanmaya ihtiyaç var. Sadece konfederasyonun değil, sendikaların da buna ihtiyacı var. Bu ihtiyaçları kendi kurullarımızda defalarca ifade ettik. Hemen her kesimin ortaklaştığı kimi başlıklar da var. Ama kongre sürecinde bu yapısal ihtiyaçlara yönelik kimi değişikliklerin olma durumu var. Hâlâ tartışılıyor. Seçim sisteminden eşit temsiliyete, meclis modellerinin değişiminden konfederasyon ile iş kolundaki sendikaların arasındaki bağlara kadar birçok başlıkta değişikliğe ihtiyaç olduğunu söylemekte yarar var. Bunların kongre sürecinde delegasyonun tartışmalarıyla netliğe kavuşabileceğini düşünüyorum” dedi.


‘TÜZÜK VE MODEL TARTIŞMASINA HEBA EDİLMESİN’

Satı BURUNUCU ÇALI
Tüm Bel-Sen Genel
Örgütlenme Sekreteri


Ülkemizde emek-demokrasi ve barış mücadelesinin onlarca sorunu var. İş güvencemiz tehlike altında, ‘Milli güvenlik’ gerekçesiyle grevler yasaklanıyor. Her gün işçiler kapitalizmin kâr hırsı için hayatını kaybederken, Soma’da olduğu gibi artık kitlesel işçi cinayetleri yaşanıyor.  Kadın cinayetleri sürüyor. Biz emekçiler için iş ve sosyal güvencesi olmayan, sendikal hak ve özgürlüklerimizin tamamen yok edildiği kölece çalışma yaşamı, tıpkı 18. yüzyıl koşullarında olduğu gibi torba yasalar ve diğer düzenlemelerle, fiili saldırılarla uygulanıyor. Bu koşullarda yalnızca kamu emekçileri hareketi açısından değil, bütün bir ülkemiz emek-barış ve demokrasi mücadelesi açısından önemi ortada olan KESK genel kurulu, elbette tüzük ve model tartışmalarına heba edilemez.

‘SENDİKA OLMAKTAN ÇIKAR’

Tüzük-yasa-model tartışmaları yerine, işyerlerinden başlayarak, emekçilerin söz-karar aşamalarında yer aldığı, talepleri ve mücadele önerileri ile fiili-meşru, yasa ve engel tanımayan, sendikalı-sendikasız, örgütlü-örgütsüz ya da işçi-memur-güvenceli-güvencesiz ayrımı yapmadan tek bir sendika gibi mücadele etmeyi örgütlemektir asıl konu. O yüzden karar alma süreçleri, sendika yöneticileri ve KESK içindeki anlayışların mücadeleyi nasıl ele aldığıyla oluşturulan modellerle oluşturulamaz. Aksine, emekçilerin her aşamasına katıldığı ve yön verdiği bir sendikal mücadelenin güvenceye alındığı karar organları yaratılmalıdır. Emekçilere hesap vermesi gereken sendika genel merkez yöneticileri ve onlardan önce şube yöneticileri ile işyeri temsilcileridir bir sendikanın olmazsa olmaz organları. Onun dışındaki tarifler bir sendikayı sendika olmaktan çıkarır.

PROTESTOCU ROL BURAYA KADAR

Dolayısıyla güçlü bir KESK için güçlü sendikalar, güçlü sendikalar içinse emekçilerin katılarak, değiştirdiği, karar verdiği, yön verdiği bir sendikal mücadele yürütmeliyiz. KESK, kendisine bağlı sendikalardan bağımsız 12. bir sendika değildir, ayrıca bir sendika genel merkezi hiç değildir. 11 işkolundaki sendikalar yerine mücadeleye karar veren değil, sendikaların kararları doğrultusunda mücadeleyi önce konfederasyon düzeyinde, daha sonra da “şucu-bucu”, “işçi-memur” demeksizin en geniş emekçileri mücadelede birleştirmektir görevi. Sendikaların topu KESK’e atarak her şeyi oradan beklediği, olmadığında herkesin KESK’i eleştirdiği, KESK’in de saldırılara karşı kendine yakın dört örgütle sınırlı bir mücadele yürüttüğü, “hak alan değil, muhalefet eden”, protestocu rolü artık bitmiştir. Buraya kadardır. Bu genel kurulumuzun, ihtiyacımız olan gerçek bir mücadele örgütünün inşasına katkı sunmasını diliyorum.


‘GÜNCELLEMEYE İHTİYAÇ VAR’

İsmail Hakkı TOMBUL
KESK Genel Sekreteri


AKP hükümetinin 12 yıllık politikaları Türkiye’de parça parça da olsa direniş ve itirazlar biriktirdi. Kimi yerde işçi direnişleri vardı, kimi yerde AKP’nin günlük yaşama müdahalesine itirazlar vardı, itiraz eden herkesin cezaevlerine tıkılmasına itirazlar vardı, öğrencilerin, Kürtlerin, ezilenlerin, doğasına, suyuna sahip çıkan HES karşıtlarının talepleri vardı. Gezi’yle başlayan direnişin altlığı buydu. Örgütlü yapılar açığa çıkan bu dalgayı düzene karşı bir muhalefet odağı haline getiremedi. Bu hem sol-sosyalist güçlerin, hem de emek örgütlerinin kendileriyle yüzleşmesi gerektiği sonucunu ortaya çıkardı. Kendini bu örgütlü yapılara da ait hissetmeyen milyonları düzene karşı muhalefetin parçası haline getirecek bir çabaya ihtiyaç var. Bunun için ezilen kesimlerin birleşik bir çabasına ihtiyaç var.

KESK’i de kendi beklentileri ve KESK’ten beklentiler olarak ele almak gerekir. KESK daha fazlasını yapabilirdi, yapmalı. Özeleştirel bir yaklaşıma girilmeli. Gezi süreci gösterdi ki, kendini güncellemeye ihtiyacı var.

‘İLKESEL OLARAK DOĞRU DEĞİL’

Geçen genel kuruldan bu yana geçen 3 yıl gösterdi ki, yapılan tüzük değişiklikleri yeterince içselleştirilememiş. Örneğin ortak örgütlenme ve güvencesizlerin örgütlenmesi konusunda Eğitim Sen ve SES’te tüzük değişiklikleri yapıldı. Ama buna dair birkaç yer dışında somut örnekler hayata geçirilemedi. Bu da aslında meselenin tek başına bir tüzük işi olmadığını gösteriyor. Bir de ilkesel olarak, bir örgütün, hele hele konfederasyonların tüzüğü sendika genel kurullarında içselleştirilen, ortaya çıkanlar üzerine şekilleştirilmeli. Değişiklik ihtiyacını sadece yürütücülerinin hissetmesi yetmez. Sendika genel kurullarımızda dönemin ihtiyacına uygun tartışma ve tüzük değişiklikleri gerçekleşmediyse, konfederasyon genel kurulunda sadece sayı üzerinde değişiklikler yapmak ilkesel olarak doğru değildir.

‘MESELE SAYI DEĞİL’

KESK hakim sendikal anlayışa itiraz olarak çıkmıştır. Üyelerin söz ve karar sahibi olmasına dayanır. KESK’in üyelerinin karar süreçlerine daha fazla katılabileceği, taban demokrasinin gelişmesini öngören bir meclisleşmeye ihtiyacı var. Geçen dönem, eksik bile olsa, meclisleşme sendika tüzüklerinde de yer almıştı ve bunun da konfederasyona uyarlaması yapılmıştı. Meclis dediğimiz, sadece sayı olarak ele alınmamalı. Sayıyı 50 değil, 100 de yapsanız bu işlevi yerine getirmeyebilir. Şu anki KESK Genel Meclisi’nin eksikliği, örgütsel sorumluluktan çok, sadece KESK’in yönetim organlarında yer almaları bir eksikliktir. KESK’in ve sendikaların meclisleri şubelerin, üyelerin söz ve karar mekanizmalarının üzerine oturmalıdır. KESK’in maalesef işyerleriyle zayıflayan bağını güçlendirmek için tabi ki bir mekanizmaya da ihtiyaç var. Meclisteki çoğulculuğu da sadece siyasal dinamiklerin temsiliyeti olarak ele almamak gerekir.

DSD NEDEN YÖNETİMDE YER ALMAYACAK?

DSD, bir tartışma yaptı. KESK ve emek hareketinin sorunları var. Sendikalar temsil sorunu yaşıyor. Üyeler karar mekanizmalarında yer alamıyor. Kamuda güvencesizlik yaygınlaştı. Kongre süreçlerinde politik anlayışlar arasına sıkışmış ittifak arayışlarının örgütün sorunlarına yanıt üretmediğini görmek gerekiyor. KESK'in, aynı işyerinde hizmet üreten ama farklı statüde olanların ortak mücadelesini, birleşik emek hareketini yaratmaya ihtiyacı var. Biz bunu örgütlemenin yönetimlerde olmaktan daha önemli olduğunu söyledik. Bu yeterince anlaşılmadı. Kararımız, herhangi bir anlayışa karşı bir yaklaşım değil. Aynı zamanda, "KESK bitti, gidiyoruz" gibi bir yaklaşımımız yok. DSD olarak kurucu dinamiklerinden bir tanesiyiz. KESK'in ihtiyaçlara uygun olarak güncellenmesini hedefliyoruz. Zaten kendi özgücümüze dayanarak bazı sendikalarda aday olduk ve yönetimlerinde yer aldık.


‘NABZI İŞYERLERİNDE ATMIYORSA...’

Ali BERBEROĞLU
KESK Genel Mali Sekreteri


Türkiye’nin birçok sorunu var. KESK’e çok fazla görev düşüyor. Bütün bu misyonları nasıl bir KESK yerine getirebilir, tartışmak gerekiyor. O zaman örgüt dizaynınızı tartışmak gerekiyor. 1990’lı yıllarda, KESK ve KESK’e bağlı sendikaların işyerlerinde tartışmasız bir hegemonyası vardı. İşyerlerinde, ‘sendika” denilince, akla başka sendikalar bile gelmezdi. Ama zaman içinde, iç ve dış birçok nedenle KESK, işyerlerindeki hegemonyasını kaybetti. KESK’liler kendilerini o dönemki kadar rahat ifade edemez oldular.
Sizin nabzınız işyerlerinde atamıyorsa, bu bir temel eksikliktir. Yukarıda istediğiniz kadar söz söyleyin, işyerlerinde gündem olmuyorsa bir anlam ifade etmez. Bunun kolay olduğunu söylemiyorum. ‘Yetki önemlidir-önemsizdir’ diye bir tartışmaya da girmiyorum. Tabii ki yetki önemlidir. Kaldı ki, KESK gibi bir örgüt niteliği ve niceliğiyle ülkenin ve üyelerinin ihtiyaçlarına cevap üretmek zorundadır.
Dış etkenlerden kaynaklı sorunları belki tek başımıza çözemeyiz. Belki yıllar alacaktır. Ama mücadelede zaaf yaratan kendimizden kaynaklı nedenleri öncelikle biz çözmek zorundayız. Elbette bu ülkenin bütün sorunlarıyla ilgiliyiz. Ama bir emek örgütünün öncelikle kendi alanında etki gücünü arttırması gerekiyor. Kendi alanınıza hakim değilseniz, diğer alanlara ilişkin söyleyeceklerinize de pek karşılık bulmuyor. Ülkedeki siyasi gelişmelere, temel sorunlara, Kürt sorununa duyarsız kalmaktan söz etmiyorum. Ama oraya dair söyleyecekleriniz de öncelikle kendi alanınızdaki başarınızla orantılı.

YÖNETİM TARTIŞMASINA SIKIŞMAMALI

KESK’teki bütün dinamikler de bu sorunların masaya yatırılması ve çözülmesi konusunda ortaklaşmış durumda. Çözüm yolları konusunda farklı tartışmalar olabilir. Ama genel kurullar biçtiğimiz misyonu çok yerine getiremiyor. Bir süredir yönetimde kimlerin olup olmayacağına dair bir tartışmayla sınırlı kalıyor. Temel mücadele argümanlarınız belliyse yönetimde kimin olacağı çok önem arz etmemektedir. Ama mevcut durum maalesef böyle.

TÜZÜK TARTIŞMASI AŞAĞIDAN BAŞLAMALI

Genel kurullarda tabi ki tüzük tartışılır. Ama bu meselenin sadece elit kesimlerce tartışılmasını doğru bulmuyorum. Örgütün en uç noktasından başlayarak bu meseleyi tartışıp, “örgüt ne istiyor, neyi eksik görüyor” bunun tespit edilerek hayata geçirilmesi gerekir. Bu genel kurulda da  derinlikli bir tüzük değişikliğine ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Çeşitli teknik değişikliklere ihtiyaç varsa yapılabilir ama örgütün esas tüzük ve kendi yapılanmasına ilişkin tartışmaların genel kuruldan sonraki bir tarihte, söylediğim yöntemle temelden yapılması gerekir. Çeşitli tüzük değişikliği önerileri olacaktır. Ama biz, uzlaşma ve örgütün sahici bilgilerinin derlenip toparlanması açısından, daha sağlıklı bir şekilde örgütle tartışılıp gelinmesinden yanayız. Bu 6 ay veya bir yıl sonra ele alınabilir.

ÖNCEKİ HABER

Babadan oğula taşeronluk; \'Ben babamı gurbette tanıdım\'

SONRAKİ HABER

Boğaziçi mezunları da gündemi es geçmedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...