03 Temmuz 2014 06:00

Babadan oğula taşeronluk; 'Ben babamı gurbette tanıdım'

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu TÜPRAŞ’ta taşeron işçi olarak çalışıyorlar. Yıllardır gurbetteler. Kimisinin çocuğu artık “amca” demeye başlamış. Kimi ise aynı babası gibi taşeron işçi olmuş gurbete çıkmış da öyle tanımış babasını.

Babadan oğula taşeronluk; \'Ben babamı gurbette tanıdım\'
Paylaş

İzel Gözde MEYDAN
Kocaeli


İstanbul Sanayi Odası’nın yaptığı açıklamaya göre Türkiye’nin en büyük işletmesi Türkiye Petrol Rafinerileri AŞ olarak belirlenmiş yani kısa adıyla TÜPRAŞ. Peki hem ülke ekonomisinin hem de Körfez sahilinin en geniş yerini kaplayan bu devasa projenin görünmeyen yüzü; taşeron işçiler nasıl bir hayat sürdürüyor?

Şantiyenin girişindeki geri sayım tabelasındaki gün sayısı işin sonuna yaklaştıkça düşüyor, sayı düştükçe işçilerin kaygıları da artıyor. O tabela kimisine işsizliği, gurbeti, kimisine de evde bekleyen çocuklarını ve daha başka nice kaygıyı hatırlatıyor. Bünyesinde irili ufaklı yüzlerce taşeron şirketi ve gurbetçi işçiyi barındıran TÜPRAŞ, adeta bir taşeron cenneti. TÜPRAŞ’a bağlı taşeronların en büyüklerinden biri olan TEKFEN firmasında çalışan taşeron işçilerle çalışma koşullarını ve hayat hikayelerini konuşuyoruz.

ÇOCUKLARIM BANA BABA DEMİYOR

Cemal 46 yaşında iki çocuk babası bir işçi, 16 yıldır TEKFEN’de çalışıyor. Yıllardır gezmediği şehir, ülke kalmamış. Yurt dışında çalıştığı dönemde senede bir defa en fazla bir ay kalmak üzere evine gidebildiğini söylüyor. Ve yıllardır gurbetçi olarak çalışmanın en ağır bedellerinden birinin de çocuklarının ona baba dememesi olduğunu belirtiyor. “Oğlum eve gittiğim zaman beni tanımıyor, bana amca diyor. Birbirimize alışana kadar da tatil bitiyor” diyerek yakınıyor. Çocuklarının ikisinin de büyüdüklerinin görememenin onu çok üzdüğünü ama onların geleceği için bu şekilde çalışmak zorunda kaldığını söylüyor.

Deniz ise 26 yaşında evlilik hazırlıkları içinde genç bir işçi. Yaklaşık 2 yıldır TEKFEN’de çalışıyor.  Çalışma koşulları, düğün masrafları ve gurbetliği konuşurken bu sözler dökülüyor ağzından: “Ben babamı gurbette tanıdım.”  Bu cümle aslında artık babadan oğula geçen taşeron sisteminin insanların hayatında yarattığı tahribatında bir ifadesi. Deniz kendisi gibi taşeron olarak şantiyelerde çalışan babasını yakın zamanda kaybetmiş. Babası gurbetçi olan her çocuk gibi o da babasıyla geçirdiği zamanın çok az olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Bizim orada ya okursun ya da işçi olursun bende babamın izinden gittim. Yaşım gelince babamla aynı şantiyede işe başladım. Firma bizi iş için Rusya’ya götürdü. Ben o zamana kadar babamın hep sakin, güler yüzlü bir insan olduğunu sanırdım meğer öyle değilmiş. İş arkadaşları çok sinirli olduğu için ona lakap bile takmışlar. Meğer babam bizimle geçirdiği zamanlarda hep sakin olmaya çalışırmış o yüzden ben babamı gurbette tanıdım diyebilirim.”

İŞ BİTTİ İŞÇİNİN DEĞERİ KALMADI

İşin bitmesine sayılı günler kala fabrikanın kapısında ellerinde çantalarıyla memleketin yolunu tutan işçiler görünüyor. Onların deyimiyle ‘çıkışlar başlıyor’. En ufak bir tartışma veya ufak bir yanlış işçilerin tazminatını alamadan çıkışlarının verilmesine sebep oluyor. 12.30’da yemek molası verilen fabrikada, işiniz erken bitti ve 12.25’te yemekhane kapısında olursanız işten atılabilirsiniz. İşçiler aylardır iş güvenliği kemeri takmadan çalışmalarına rağmen kimsenin uyarmadığını ama son günlerde bu sebeple hiç uyarılmadan işten atılan bir çok arkadaşlarının olduğunu belirtiyor. Ola ki TEKFEN’den olumsuz bir şey yaşayıp da çıkarsanız adınızın üstü kırmızı kalemle çiziliyor ve bir daha burada işe giremiyorsunuz.  Sudan sebeplerle işten atmaların arttığını belirten işçiler; “İş bitti değerimiz kalmadı” diyor. Hem sıcaklardan hem de gelecek kaygısından bunalan işçiler arasındaki tansiyon da gittikçe yükseliyor.

‘HERKES EVİNE SAĞLIKLI DÖNSÜN’

Şantiyeden çıkan işçilerin üzerindeki “Herkes evine sağlıklı dönsün” yazılı t-shirtler ve iş güvenliği uzmanı sayısının diğer fabrikalara göre fazla oluşu dışarıdan bakan birinde her şeyin yolunda olduğu izlenimi yaratıyor. İşçiler anlattıkça durumun hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. TÜPRAŞ’ta yaklaşık 4 ay önce iskeleden düşerek ölen işçinin yanı başında çalışan işçilerden biri o günü anlatıyor: “Bir arkadaşımız iskeleden düşerek öldü. İlk önce vincin sepetinden düştü dediler ama biz gördük iskeleden düştü. 35 metreden düşen adama 20 dakika kalp masajı yaptılar. O yükseklikten düşen birinin sağ kalmasına imkan yok, sağ kaldığını anladığında da ambulansla götürürsün. Biz ambulansın sesini bile duymadık. Sessizce alıp götürdüler. Sırf işçiler bir araya gelmesin diye normalde 12.30’da açılan yemekhane o gün 11.30’da açıldı.’

ÖNCEKİ HABER

Tanrıverdi Tekstil işçileri 3 köfteyle 16 saate talim!

SONRAKİ HABER

Rüzgar KESK’ten yana eserken...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...