29 Haziran 2014 08:03

HES yapmasını sizden öğrenecek değiliz!

'Biz de derelere kelepçe vurduk. Barajlar kurduk! 5-15 yaş arası çocuklardık. Zor iştir dereye baraj kurmak! Bir kere karlar eridikten sonra yükselen suların alçalması gerekir. Önce derenin sakin (durgun) bir yerini seçersiniz çünkü barajı kurduğunuzda arkaya doğru en az 5-10 metre kadar şişmesi şarttır...'

HES yapmasını sizden öğrenecek değiliz!
Paylaş

Şenay AYDEMİR

Dar anlamda kullanırsak; bir bitki örtüsü olarak doğa, onun içinde yaşayan bilumum hayvanat ve ikisiyle de ilişki kurmak zorunda kalan ‘doğa insanı’ arasında adı konmamış bir anlaşma vardır. Bunların içinde en açgözlüsü olarak insanın her müdahalesi sonrası doğa bir şekilde kendisine ait olan alanın da sınırlarını çizer. Benim çocukluğumda yaz tatillerini geçirdiğim doğum yerim olan Şavşat’ın Köprülü (Rabat) Köyü’nde; insanlar ile doğa arasında bu yasa geçerliliğini korurdu.
Örneğin her evde en az iki inek bir çift öküz bulunan zamanlarda insanlar, hayvan otlatmak, içeride kalan arazilerine ulaşmak için ormanda yol aldığı için, vahşi hayvanlar (kurtlar, ayılar, domuzlar, çakallar, tilkiler, geyikler vb.) ormanın daha derinliklerine çekilmişlerdi. Onların varlığından ancak, gece olup da karanlık çöktüğünde karınlarını doyurmak için mısır tarlalarına, armutlara, kirazlara yaptıkları ziyaretten tanıklık ederdik. Gün ağardığında ise onlar yine ormanın derinliklerinde kendilerine ait bölgelere çekilirler, insanlar da çok zorunlu olmadıkça (Çamsakızı toplamak bu zorunluluklardan birisidir. En güzel ‘cicip’ler oralarda olur çünkü) bu alanlara müdahale etmezdi. Sonra zaman değişti. Murgul’daki bakır işletmeleri, Rize’deki çay fabrikaları kapılarına kilit vurdu. Artvin öğretmen okulu kapandı. 80’li yılların ikinci yarısından itibaren askerliğini yapanlar köyden ayrılmak zorunda kaldı. Köy özellikle kış aylarında yaşlılara kalırken, ahırlar boşaldı, orman içindeki araziler ‘mera’ olmak üzere terk edildi.
Şimdi tersine bir yasa işliyor. Ormanın içinde bir işi kalmayan köylü, köyünün sınırları içine çekildi. Bu kez sıra doğaya geldi. Önce ağaçlar, orman ile köy arasındaki ‘doğal’ sınırı geçerek köyün içine doğru yürümeye başladı. Sonra hayvanlar kendilerini bu doğal ortamda daha güvende hissettikleri için köyün içine doğru rahatça yürüdü. Artık yaz tatillerinde geceleri köyde rahat dolaşmak zor. Babaannem hemen uyarıyor: Hayvanat olur şimdi çıkma!
Evet, tamam; emekli olup köye dönen kentlilerin baba yadigârı ahşap evleri yıkıp yerine beton binalar dikmesinden, dedelerinin ektiği ve bir ömür yedikleri yaşlanan kiraz ağacının yerine yenisini koyma zahmetine bile katlanmamalarından, toprakla uğraşmak yerine kahvede okey oynamayı tercih etmelerinden ben de biraz rahatsızım. Ama sonuçta doğa ile barışık yaşayıp gidiyorlar insanlar. Şimdi siz, üç beş kişi zengin olacak, incir çekirdeğini doldurmayacak kadar enerji üretilecek diye Şavşat’ın güzelim derelerine kelepçe vurmaya kalkarsanız; tabii ki okey masasını terk edip ıstakalarıyla karşınıza dikilen insanları göreceksiniz. Çünkü o derelerde, bahçelerimizdeki mısırın, otlayan ineğin, içindeki balığın, su yılanının, karıncanın, ayının, kurdun, geyiğin, solucanın, kuşların da payı var. Sanki bütün derdimiz ‘köyün içinden dere aksın da biz de bakalım’mış gibi, sanki bütün derdimiz ‘yaz gelince derede yüzelim’miş gibi…
Gerçi ne yalan söyleyeyim, bütün derdimin ‘yaz gelsin de derede yüzeyim’ olduğu zamanlar olmadı değil.  İtiraf ediyorum. Biz de derelere kelepçe vurduk. Barajlar kurduk! 5-15 yaş arası çocuklardık. Zor iştir dereye baraj kurmak! Bir kere karlar eridikten sonra yükselen suların alçalması gerekir. Önce derenin sakin (durgun) bir yerini seçersiniz çünkü barajı kurduğunuzda arkaya doğru en az 5-10 metre kadar şişmesi şarttır. Paçalı, paçasız, pamuklu donlarınızla (mayo ya da futbol şortu olanlar çok şanslıydı) buz gibi suyun içine girip baraj yapılacak bölgedeki bütün taşları tek tek çıkartırsınız. Suyun dibi engelsiz hale getirilmelidir. Sonra o taşlar suyun önüne bir duvar işçisinin titizliğiyle yerleştirilir. Su biraz yükselmiş ve daha da durgunlaşmıştır. Son aşama, bir tür büyük ot olan ‘ansli’nin taşların arasında itina ile doldurulmasıdır. Bu su sızıntısını en aza indirecek ve istenilen seviyenin oluşmasını sağlayacaktır. Artık gönül rahatlığıyla yüzebileceğiniz bir ‘göl’ünüz vardır. Bu ‘göl’ size en fazla beş kulaç atma fırsatı verir, üstelik akıntıya karşı. Bir de etraftaki kayalardan ve ağaç dallarından en yüksekten kimin atlayacağı sorusuna yanıt aranacaktır. (Bu konuda mütevazı olmayacağım, en yüksekten atlardım hep!) Eğer şanslıysanız, Karadeniz’in büyük yağmurlarından birisi yağmaz ve dereler sel olup akmaz. Eğer akarsa, günlerce emek harcadığınız mütevazı barajınız yerle bir olur. Derenin yatağı değişir. Önce kendinize yeni bir yer bulmak sonra da aynı emeği yeniden harcamak zorundasınızdır. Bunu seve seve yapacağınızdan kuşku duymayın, sonunda sizin için verilmiş bir ödül varsa hele. Ezcümle söyleyeceğim: ‘HES’ yapmayı sizden öğrenecek değiliz! Biz doğa ile aramızdaki örtük anlaşmaya sadık kalarak kendi göllerimizi yapar içinde yüzeriz. Doğa kurallarını hatırlatır onu bozar, biz tekrar yaparız. Doğa bizden nimetlerini, biz de ondan emeğimizi eksik etmeyiz. Üstü kalsın!

ÖNCEKİ HABER

Nehre altın kelepçe vurmuşlar, ah...

SONRAKİ HABER

YPG\'li Ali Narin son yolcuğuna uğurlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...