22 Haziran 2014 07:59

Satranç, pişti ve sandık

Ekmeleddin İhsanoğlu üstüne yazmayan; fikir söylemeyen kaldı mı? 30 Mart öncesi günlerde gibiyiz; CHP’nin aday tercihleri üzerine yaşanan “söz düelloları”nın benzerlerini yaşıyoruz; daha fazlasına hazırız! Bir Ekmeleddin İhsanoğlu yazısına daha hiç gerek yok aslında...

Satranç, pişti ve sandık
Paylaş

Mustafa KARA

Ekmeleddin İhsanoğlu üstüne yazmayan; fikir söylemeyen kaldı mı? 30 Mart öncesi günlerde gibiyiz; CHP’nin aday tercihleri üzerine yaşanan “söz düelloları”nın benzerlerini yaşıyoruz; daha fazlasına hazırız! Bir Ekmeleddin İhsanoğlu yazısına daha hiç gerek yok aslında...
Tatava mı yapılacak; “basıp geçilecek” mi? “Oy vermesi olası kesimler”i provoke etmek için; neler neler çıkacak ortaya; şimdiden tahmini zor değil. “Halepçe’yi sustu” diyen Halepçe suskunları mı ararsın; cemaatin adayı diye salvo sallayanı mı? Ha bir de, öbür taraf var tabi; “eşinin başı açık”lı referanslar; “bilmem kaç yabancı dil biliyor”lu, “beyefendi”li övgüler...
“Efendim; nasıl olur da dinci aday çıkarırlar” eksenli muhalefeti şöyle kenara koyalım; fazlasıyla yapan var. “Onu seçmeyelim de, Tayyip mi gelsin?​”li çaresizliğin zaten; konuşulacak nesi var?

KAÇ HAMLE ÖTESİ?

Peki, CHP-MHP çatısı “çok mühim satranç hamlesi” ile İslam tandanslı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterince; ağzı kulaklarına varanlar yok değil. “İşte şimdi Erdoğan düşünsün” rahatlığıyla konuşan bile var. O teze kalsa; Erdoğan fena panikte!
Öbür tarafların hali ahvali pek görünür zaten... CHP’li pragmatistler ile MHP’liler sevinç içinde; ulusalcılar ve Aleviler isyanda... AKP cenahı bir yanıyla “acaba” kaygısı yaşıyor; bir yanıyla “fikrimiz iktidar” havasında memnun!
Bizim cenah yine “tatava” ile “basgeç” arası bir yerlerde. Bugünün “olmaz yahu böyle şey”cilerinin bir bölümünün “basgeç” yapacağını 30 Mart’tan biliyoruz. İlk turda “tatava” daha güçlü seçenek; ama 2. tur hala en büyük muamma...
Kimse kendini kandırmasın; satranç oynuyorsak eğer; oyun kurucunun AKP karşıtları olmadığı çok açık. Birkaç hamle ötesine dair plan yapanın da... “Yanlıları-Karşıtları” olarak Erdoğan eksenli girilen 30 Mart’tan sonra; bir kez ve daha görünür biçimde “Erdoğan” ismiyle cepheleşilen bir seçim atlatacağız.
Ve bu “satranç” değil! Tavla bile değil. Pişti! İki benzerin arandığı en basit kart oyunu... Yerdeki kartın üzerine bir benzerini koyar ve kazanırsın; o kadar... Bu hamle için satrançtaki gibi öyle çok düşünmene, oyun kurmana, hesap yapmana gerek yok...

ADALET SANDIĞA SIĞAR MI?

Görünen o ki; bugün açıklanması beklenen HDP adayı ile birlikte üç aday yarışacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde... Bir mucize olmazsa da; ikinci tura Recep Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu kalacak. İki turlu olduğundan, ilk turda rahat rahat “tatava”mızı yapacağız elbette... Ya sonra?
İşte koca bir halkın sıkıştığı cendere tam da burası... Sonuç olarak önümüze bir “sandık” geliyor ve “seç” deniyor. Aday belirlemesi adil olmayan; seçim süreci adil olmayan bir sürecin sonunda; iki benzerden birini “adil” biçimde seçmemiz isteniyor.
Ne müthiş demokrasi, ne ulvi bir adalet!
Recep Tayyip Erdoğan mı; Ekmeleddin İhsanoğlu mu? Hiç fark etmez mi? Çok şey fark eder mi? Elbette, pek çok şey yazılır, söylenir; yazılıyor söyleniyor da...
Ama beyinlerimizi çıkaralım bu cendereden... Her seferinde iflas eden “bir benzeri” ile alaşağı etme stratejisinin aczini görelim mesela... Verili ve statik oy dağılım grafikleri üzerinde dört işlemli hesaplarla yol alamayacağımızı da... “O gitsin de; kim gelecek ki?​” sorusunu da; “O gitsin de kim gelirse gelsin”li yargıyı da bir kenara koyalım.
Koyalım çünkü; sonuçta bu yolla “o gitmediği” için tartışma manasız! Aynı şeyi defalarca deneyip deneyip, farklı sonuç almayı umma “iyi niyeti”ni hele bir bırakalım. İktidar pek sevdiği için neredeyse yılda bir önümüze koyduğu, koyacağı “sandık” üstüne hesaplar ile alınabilecek yolun; şu an vardığımızın bir adım ötesi olamayacağını anlayalım artık...

NE EKSİK?

Eksik olan bir şey yok mu; tüm bu hesapların içinde... “Sonuçta muhafazakar bir ülkede yaşıyoruz”, “Seçmenin yüzde 70’i şöyle böyle” gibi; bugünü bu anı donduran; hep eleştirilen “kutuplaştırma siyaseti” üstüne bir tuğla daha koymak değil mi? Bu tespitten kalkıp sonra, “o zaman biz de muhazafakar-milliyetçi aday çıkarırsak oldu da bitti maşaallah” sonucuna varmak, sizde de bir satranç hamlesi değil de; “pişti uyanıklığı” hissi uyandırmıyor mu?
Eksik bir şey var... Orası kesin. Nasıl bir ülke istiyoruz mesela? Oraya giderken hangi ortak değerler üzerine kuruyoruz siyaseti? Anlık, günlük hesaplara, nasıl bir geleceği kurban ediyoruz hatta... Daha net soralım; kendi olamayanların, kendi sesini yükseltmeyenlerin “bir başkasına güven verme” ihtimali var mı?
Amiyene “tatava” da; “basgeç” de; ömrünü tüketti çoktan. “Pişti” siyaseti zaten sonu baştan belli bir yenilgi iklimi... “Bu diktatörden kurtulmamız lazım” diyen kalabalıklar; özgürlüklere, demokrasiye dair ortak değerler yaratmadıkça; ömrümüz “basgeç” hayal kırıklıklarıyla geçer. Kimin “kendi haklılığı” üzerine hangi söylevi verdiğinin de değeri yok.
Düşmanlaştırma siyasetini; yeni “ortak düşman”lar yaratacak yenemezsiniz... Yok sayma siyasetini; birilerini yok sayarak öteleyemezsiniz. Baskı rejimini yeni baskılar kurarak ortadan kaldıramazsınız. Siyasal İslam iklimini; başka türlü bir “siyasal islam” ile ortadan kaldıramazsınız.
Bunca polemiğin, laf çakmaların, ucuz tartışmaların üstüne çok laf etmeye de gerek yok. Gerçek çok berrak; ortak değeri demokrasi, özgürlükler, laiklik ve elbette emek olmayan net bir siyaset izlemedikçe; değişim olmayacak. Bu değerleri sadece “kendisi gibiler” için isteme hali değişmedikçe; hiç olmayacak.
Değiştirme iradesi gösteremeyenlerin, “ehven-i şer” iradesiyle varılacak bir menzil yok. “İyi de bu siyaset, ülke gerçeklerinden kopuk” diyebilirsiniz; “Seçmen tercihi ortada” diyebilirsiniz. O vakit karşınıza, 1946’dan bu yana yapılan hemen bütün seçimlerin sonuçları geliverir. İlla sandığı konuşacaksak; “ehven-i şer” siyasetinin sadece son 12 yılda “elde ettiği büyük başarı”ları konuşuruz mesela...
Poker oynuyor olsaydık; “risk” alırdık, elimiz güzelmişcesine “blöf” yapardık belki; ama piştinin fıtratında eldekine razı olmak var. Var olana “razı” isek; aynen devam...
Değilsek; hele bir yeniden düşünelim. Ama artık salt sandığı değil, gerçek siyaseti konuşalım. Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi konuşalım.
Kim bilir; belki imkansız görünen daha mümkündür!

kara@evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

‘Suç Aleti’ anayasayla yönetilince 12 Eylül biter mi?

SONRAKİ HABER

Bir darbeden bir darbeye; Tarihin aynasında, gerçek ve yalan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa