22 Haziran 2014 07:49

‘Gelişmiş ekonomiler’iniz batsın!

Geçtiğimiz hafta Tayland’da (bir süre önce darbe ile yönetimi ele geçiren) cunta yönetiminin ülkede kayıt dışı faaliyet gösteren işyerlerine baskın yapacağına dair bir “söylenti” üzerine 200 bine yakın işçinin ülkeyi terk etmeye çalıştığı bilgisi uluslararası ajanslar tarafından dünyaya duyuruldu.

‘Gelişmiş ekonomiler’iniz batsın!
Paylaş

Ömer Furkan ÖZDEMİR*

Geçtiğimiz hafta Tayland’da (bir süre önce darbe ile yönetimi ele geçiren) cunta yönetiminin ülkede kayıt dışı faaliyet gösteren işyerlerine baskın yapacağına dair bir “söylenti” üzerine 200 bine yakın işçinin ülkeyi terk etmeye çalıştığı bilgisi uluslararası ajanslar tarafından dünyaya duyuruldu. Öyle ki ülkeye “kaçak” yollardan girmiş olan ve “kaçak” olarak çalışan on binlerce işçinin yine “kaçak” yollardan ülkeyi terketmeye çalışmasına neden olan bu “söylenti”yi yalanlamak için Tayland hükümeti ve işçilerin büyük çoğunluğunun geldiği ülke olan Kamboçya hükümeti birer açıklama yapmak durumunda kaldılar ve Tayland hükümetinin işçilere çalışma izni vereceğini, söylentilere itibar edilmemesi gerektiğini duyurdular.
Ekonomisinin yüzde 70’inden fazlası “kayıt dışı” olan Tayland’da böyle bir haberin duyulmasının ardından 200 bin işçinin ülke dışına çıkıp –ve muhtemelen- “yeni” kaçak çalışma yollarını arayacak yeni bir maceraya atılmasının nedenleri ve sonuçları aslında iki boyutla karşımızda duruyor: “Ucuz işgücü cenneti” bir ülkenin “küresel ekonomi”de kendi payına düşen “iş bölümü”nün de esasını oluşturan bu özelliğini koruma refleksiyle hemen söz konusu haberi yalanlama ihtiyacı hissetmesi ve diğer taraftan ve elbette asıl olarak da zaten kaçak ve kölece çalışma koşullarında çalışan on binlerce işçinin söz konusu “istihdam”dan da olacakları kaygısıyla (ve gelen haberlere göre: ‘söylenti’nin boyutunun giderek aratarak ‘kaçak çalışan işçilerin cunta askerleri tarafından vurulacağı’ vb. boyutlara ulaşmasıyla) ülkeyi terketme girişiminde bulunmaları. Tayland hükümetinin (muhtemelen panik haliyle) böyle bir açıklamada bulunması elbette ülkede (asıl olarak yasa dışı şekilde) faaliyet gösteren firmalara yönelik bir açıklamaydı. Ülkenin “yatırımlar” için oldukça cezbedici konumunu kaybetmemek adına bir “hükümet güvencesi”ydi. Çünkü ülkede bu şekilde faaliyet gösteren firmaların neredeyse tamamına yakını “batılı” büyük firmalara taşeron olarak hizmet veren firmalara “taşeronun taşeronu” olarak çalışan firmalardı.
Devam ederken altını çizelim: Kapitalizmde yasa dışı faaliyet gösteren şirket aslında bizatihi kapitalist sistemin esasını oluşturur. Hükümetlerin vergi alamadığı, çalışma koşullarına dair düzenleme yapmadığı, işçilerin hiç bir sosyal güvencesinin olmadığı (ve bu yolla hükümetin ‘ekonomiye müdahale etmediği’) bir çalışma rejimi “klasik ekonomi”nin de temelini oluşturur. Böyle bir ekonomide, iş gücü ücretlerinden üretilen mal ve hizmetlere kadar her şeyin miktarını ve fiyatını “piyasa” belirler. Bu yüzdendir ki “gelişmiş ekonomi”lerde biriken sermayenin, işçilerin mücadelelerinin kazanımı olan yasalarla sınırlanan “liberal”liği, “küreselleşme” ile birlikte zincirlerinden boşanmış bir şekilde “gelişmekte olan ekonomi”leri istila etmiştir. “Batı”nın demokrasisi, doğudan batıya, kuzeyden güneye, demokrasiye gerek duymadan yağmaya devam etmektedir.
“Allah’ın bildiğini kuldan saklamak için” insanlık tarihinin en büyük yalan mekanizmasını her gün ve her gün yeniden üreten kapitalizmin günahlarını okurun da bildiğinden şüphesi olmayan yazar, bir gün mutlaka tüm bu insanlık suçlarının hesabının sorulacağına dair inancıyla tekrar tekrar yazmaktan da imtina etmemeye devam etmektedir. Apple’ın “muhteşem” tasarımlarını ete kemiğe büründüren Çin’deki Foxconn işçisinin, Adidas’ın “mühendislik harikası” ayakkabılarını var eden PR Panarub işçisinin ve ABD’den Avrupa’ya, gelişmiş ekonomilerin yüzlerce “marka”sının “taşeron”larının işçilerinin ömürlerini kölece çalışma koşullarında geçirmelerinin Türkiye için de uzak ve farklı bir gerçeklik olmadığını yakın zamanda Soma’da yaşanan işçi katliamıyla bir kere daha görmüştük. Kömürün tonunun bilmem kaç dolardan yine bilmem kaç kaç dolara düşürülmesiyle övünen aymazların bu denli pervasız olmalarını da aslında daha önce de görmüştük: “Çin’de bir işçi bir tas pirinçle mutlu olurken bizim işçimiz, cebinde cep telefonu olmasına rağmen mutlu değil” diyerek ülkemizdeki ücretlerin “yüksek”liğinden yakınan çalışma bakanlarının olduğu bir yerde çok yakında mevcut duruma bile muhtaç bırakılacağımız açık…
Kamboçya’dan Tayland’dan Soma’ya uzanan “ucuz işgücü” hattında on binlerce, yüz binlerce işçiyi kölece çalışma koşullarına kelimenin en geniş anlamıyla mahkum eden “şey”in, “sınırların kalktığı”, “zenginliğin paylaşıldığı”, “bilgi toplumuna geçilen” ve adına “küreselleşme” denilen, esas olarak “kapitalizmin en yüksek aşaması”ndan başka bir şey olmayan yağma ve sömürü sisteminden başkaca bir şey olmadığı gerçeğini bir kere de bu yazının son cümleleri olarak yazalım. Ve ekleyelim: binlerce, on binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca işçinin ve emekçinin “ölü emeği” üzerinde yükselen sermaye birikimleriyle “canlanan” gelişmiş ekonomileriniz batsın!

* Araş. Gör., Kocaeli Üniversitesi

ÖNCEKİ HABER

Din, mit ve vicdani ret…

SONRAKİ HABER

Kasapların Yusuf

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...