20 Haziran 2014 17:01

‘Dipsiz karanlığı aydınlatmak istedik’

Fransa’daki Cumartesi Annelerini Destekleme Derneğinin kurucuları Jean Claude Picquet ve Sevim Fontaine 2012 yılından bu yana her ayın ikinci cumartesisi en merkezi meydanlarda oturma eylemleri düzenliyorlar. Aynı zamanda İnsan Hakları Derneği üyesi olan Fontaine, “Biz dipsiz karanlığı bir mum ışığıyla aydınlatmak istedik. Cumartesi Anneleri’nin bu mücadelesini Avrupa’ya taşımak istedik” diye anlatıyor çabalarını.

‘Dipsiz karanlığı aydınlatmak istedik’
Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul


“Fransa’da normal bir vatandaş Arjantinli Plaza de Mayo Anneleri’ni  (Mayıs Meydanı Anneleri) bilirken kimse Cumartesi Annelerini bilmiyordu. Kendimi onların yerine koyuyorum da böyle bir durum benim ailemin başına gelse ne yapardım?​” diyor Fransa’daki Cumartesi Annelerini Destekleme  Derneğinin kurucularından Jean Claude Picquet.

Derneğin diğer kurucusu Sevim Fontaine’le birlikte 2012 yılından bu yana her ayın ikinci  cumartesisi en merkezi meydanlarda oturma eylemleri düzenliyorlar. Aynı zamanda İnsan Hakları Derneği üyesi olan Fontaine, “Biz dipsiz karanlığı bir mum ışığıyla aydınlatmak istedik. Cumartesi Anneleri’nin bu mücadelesini Avrupa’ya taşımak istedik. Önce 500 bin nüfusa sahip Nantes kentinde başlayan oturma eylemimiz Fransa’nın pek çok şehrine yayıldı. Amacımız diğer Avrupa ülkelerine de yayılmasını sağlamak” diye anlatıyor çabalarını…

Picquet ve Fontaine yarın gerçekleşecek olan Cumartesi Anneleri eylemine katılmak için Türkiye’ye geldiler. Eylemin öncesinde Picquet ve Fontaine’le İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde buluşuyoruz. Cumartesi Annelerinin mücadelesinin Avrupa ayağı olma fikri olgunlaştıktan hemen sonra İnsan Hakları Derneğiyle de temasa geçilerek 2011 yılında ilk kez Türkiye’ye geldiklerini anlatıyorlar. İlk olarak kayıp yakınlarıyla tanışıp röportajlar yapmaya başlamışlar. Ardından 2012 yılında Fransa’da ilk etkinlik yapılmış.
Dernek oturma eylemlerinin yanında, Türkiye’nin Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunması’na dair Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesini kabul etmesi için imza kampanyasını da başlatmış. Topladıkları imzaları 2014 yılının Eylül ayında Konsolosluğa teslim edecekler. Hem Picquet hem de Fontaine, bu sözleşmeyle Türkiye’nin sorumluluktan kaçamayacağını  ifade ediyor.

DESTEK GİT GİDE ARTIYOR

Cumartesi Anneleri’ne destek için başlatılan böylesi bir eylem fikrinin nasıl oluştuğunu soruyorum, Picquet, dernekler, sendikalar ve siyasi partilerde tanıştığı insanlardan ilk olarak Cumartesi Annelerinin hikayesini ve kaybedilmeleri ve faili meçhul cinayetleri dinlediğini söyleyerek, “Bu karanlığı aydınlatmak istedik ve başladık çalışmaya. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ile tanışmamız da çok iyi bir katkı sağladı” dedi. İnsanların özellikle de Kürt ya da Türk olmayan Fransız vatandaşların tepkisinin ne olduğunu merak ediyorum. Fontaine, “Önce bir bakıp yürümeye devam ediyorlardı. Biraz dinlediklerinde bir anda durup geri geliyorlardı. Anlamaya çalışıyorlar, imza atıyorlar, bildirilerimizi alıyorlar. En önemlisi ‘Biz ne yapabiliriz’ diye soruyorlar. Mesela bizi toplantılara çağırıyorlar. Özellikle Fransa köylerinden insanlar bizi çağırıyor. Anneleri tanımak istiyorlar. Özellkle Berfo Ana’ya büyük  bir saygı duyuyorlar. Bu açıdan amacımıza ulaştığımıza inanıyorum” diyor. Picquet de, eylemlerin ilk günlerini şöyle anlatıyor: “İlk olarak çok merkezi bir noktada kaybedilenlerin fotoğraflarını yere serdiğimizde  yanımıza gelen insanlar merak edip soruyorlardı: “Biz ne yapıyorduk, ne için toplandık.” 

‘DEVLET KAYBETTİ, KENDİSİNİ Mİ CEZALANDIRACAK’


Türkiye’deki Cumartesi Anneleri eylemini konuşmaya başlıyoruz. Picquet, “İnsanlara yaşananları anlatmanın en etkili ve en doğru yolu buydu” diye yorum yapıyor.  Cumartesi Anneleri eylemlerinin ilk yıllarında yaşanan polis şiddetini hatırlattığımda ise Picquet, “Zaten gelenek olarak Türk devleti hiçbir zaman muhaliflere yumuşak olmadı” diyor.

Konuşmamızın bir bölümünde AKP’nin kendi iktidarıyla faili meçhuller döneminin kapandığı ve kayıp aillerinin yakınlarını bulacağını şeklindeki söylemlerini hatırlatıyorum. Fontaine, “Tabii ki bu söylemler karşılığını bulmadı. Bulsa inandırıcı da olmazdı zaten. Sonuç olarak bu 22 bin kaybı zaten devlet kaybetmedi mi? Kendi polisini hakimini mi cezalandıracaktı” diye soruyor. “Peki faili meçhuller dönemi gerçekten kapandı mı” diye soruyorum, Fontaine, “Evet belki zorla kaybedilmeler yok ama ama bu kez de polis direk olarak sokak ortasında öldürüyor” diye ekliyor.

‘HER SES BİR UMUT’

Picquet ve Fontaine 1995 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın mezarını ziyaret edeceklerini söylüyor. Picquet’in bu sırada gözleri doluyor, Fontaine araya girerek, “İlk hikayesini anlattığımız isim Hasan Ocak’tı” diye anlatmaya çalışıyor. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Ümit Efe de dahil oluyor sohbetimize. Efe, “Jean Calude ve Sevim tamamen diş ve tırnakla bu çalışmayı yürüttüler. Derin bir duygu empati kurdular ve en önemlisi bunu hissettirebildiler orada bunu hiç bilmeyen insanlara” diyor. Picquet ve Fontaine’nin az kişiyle çok iş yapma gayretinin kendileri açısından da çok öğretici olduğunu anlatıyor Efe ve devam ediyor: “Kayıp yakınları da çok seviyor onları. Çünkü her çalışma, her adım bir umut bizler için.” 
 

ÖNCEKİ HABER

3. Havalimanı köylüleri huzursuz

SONRAKİ HABER

Şırnak\'taki madenler kapatıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...