20 Haziran 2014 06:00

Bu da bizim hikayemiz

1950’li yıllarda başlayan küçük Amerika hayalli sanayicilerin artışıyla, kaç göç hikayemizin başladığı yıllar birbirine denk düşer. Pastoral düşlere veda edip bir fabrikanın işçisi olmak için yolu büyük şehirlere düşenlerin yol, su, elektrikten mahrum gecekondu gündüz yıkıldı varoşlarının kendisi küçük hayali kocaman insanlarıyız biz.

Bu da bizim hikayemiz
Paylaş

Bektaş ÇİÇEK*

1950’li yıllarda başlayan küçük Amerika hayalli sanayicilerin artışıyla, kaç göç hikayemizin başladığı yıllar birbirine denk düşer. Pastoral düşlere veda edip bir fabrikanın işçisi olmak için yolu büyük şehirlere düşenlerin yol, su, elektrikten mahrum gecekondu gündüz yıkıldı varoşlarının kendisi küçük hayali kocaman insanlarıyız biz.
Dayanışmanın önce hemşehri ilişkileriyle kurulduğu, yaşamak için yaşatmak gerektiğini yaşayıp özümseyen birbirine yaşam alanı yaratan bir sürü anımız var üstelik. İşte! Tam 40 yıl önce böyle bir yerde başka bir hayalin peşine düşenlerin hikayesini anlatayım size. Karadolap nam-ı değer Sayayokuşu’nda 1974 yılında birçoğu doğudan göç etmişlerin şehirde doğmuş çocuklarının girişimiyle başlamış bir spor kulübü Sayayokuşu 1974’ten.

Zamanın siyasi yapısına uygun olarak gelişen kent hayatının dayattığı kıstırılmışlık, baskı ve tek tipleştirmeyle inatlaşan karşı çıkan yozlaşmaya, yolsuzluğa isyan eden değiştirmek için refleks gösteren kendi inancını, değerini, yaşam biçimini öne koyan bir kulüp olmanın sorumluluğuyla başlayan bu yolculuk 2010 yılında Federe olmamız ve Karadolap ismini almamızla devam ediyor.

Endüstriyel futbolun getirdiği marka değeri, reklam, pazarlama, ticari kazanç gibi kavramlarla içi boşaltılmış giderek estetikten uzak futbolun bir oyun olduğunu hatırlatması gereken amatör futbolun da benzer dertlere aşina olduğu bir 2013-2014 sezonunu şampiyon olarak bitirsek de türlü zorluklarla karşılaştık.

Hayata soldan bakmamızla, etnik kimliğimizle, inancımızla sorgulandığımız bunlar üzerinden hakarete uğradığımız anlar oldu. Federasyonun taraflı tutumu adam ve kulüp kayırmalarına şahit olduk. Kulüpler birliği adı altında belediyelerin ve yönetici erklerin en alt liglerde mücadele eden kulüpleri kendi siyasi yapısına uygun dizayn etme çabasına, yaratılan sadaka kültürüne, anti demokratik müdahalelere karşı çıkıp aylarca hakkımız olan yardımı bile alamadık. Sarıyer Büyükdere deplasmanında sözüm ona medeni özü vandallarla tanıştık. Yorulduk mu? Evet. Yıldık mı? Asla. Dayanışmanın en güzel örneklerini verdik. Yüzlerce mahalleliyle deplasmanlara gittik. Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan ve bütün Gezi Parkı şehitlerini andık. Soma’da ekmeğine yaşamlarını feda edenleri içimiz yanarak anarken tüm sorumlulardan hesap sorulsun diye alanlara çıktık. Oyunu çirkinleştirmeyen amatör ruha estetik katan centilmenliklerimizle var olduk. Aracın futbol amacın insan ve yaşam olduğunu hiç unutmadan oyuna ruhumuzu kattık. Var olmak için tüketen değil üreten olmayı şiar edindik. Malzemecisinden, hocasına. Yöneticisinden başkanına kadar değerlerimiz için emek verdik yeri geldi sevindik yeri geldi üzüldük. Sevinirken de üzülürken de görmeyi değil hissetmeyi, bir semte, bir vefaya ait olmayı sembolümüzdeki Anka Kuşu gibi yoktan değilse bile yokluktan kendimizi var etmeyi bildik. Şimdi yeni bir sezonun eşiğinde yeniden daha güçlü bir şekilde.
İşte dostum sana seven birinin devam eden hikayesi…

*Antrenör

ÖNCEKİ HABER

İktidarsız Bir Ütopya

SONRAKİ HABER

Grup liderliği için sahadalar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa