16 Haziran 2014 06:00

İşçiler iktidar olmayı hedeflemeli

15-16 Haziran 1970’te İstanbul sokaklarını dolduran on binlerce işçinin tarihe altın harflerle yazdırdığı direnişin üzerinden 44 yıl geçti. Sendikal yasalarda yapılmak istenen anti demokratik değişikliklere karşı sokağa dökülen DİSK ve Türk-İş üyesi işçilerin bu büyük direnişi, sıkıyönetim ilanına varan bir devlet şiddetiyle karşılaşsa da başarıya ulaştı; yasalar geri çekildi. Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Topçu da direnişin tanıklarından. Uzun yıllar TÜMTİS’te genel başkanlık görevini de yürüten Topçu ile dönemi ve bugünü konuştuk.

İşçiler iktidar olmayı hedeflemeli
Paylaş

Vedat YALVAÇ
İstanbul


15-16 Haziran 1970’de İstanbul sokaklarını dolduran on binlerce işçinin tarihe altın harflerle yazdırdığı direnişin üzerinden 44 yıl geçti. Sendikal yasalarda yapılmak istenen anti demokratik değişikliklere karşı sokağa dökülen DİSK ve Türk-İş üyesi işçilerin bu büyük direnişi, sıkıyönetim ilanına varan bir devlet şiddetiyle karşılaşsa da başarıya ulaştı; yasalar geri çekildi.

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Topçu da direnişin tanıklarından. Uzun yıllar TÜMTİS’te genel başkanlık görevini de yürüten Topçu ile dönemi ve bugünü konuştuk.

15-16 Haziran Direnişi’ni hazırlayan koşullardan bahsedebilir misiniz biraz?
1968 yılında, Ankara Belediyesi otobüs işletmesi EGO’da işçi olarak çalışıyordum. Türkiye’nin nüfusu 42 milyon, Türk-İş’in üye sayısı 3 milyonun üzerindeydi, yeni kurulan DİSK ise 500 binlere doğru hızla ilerliyordu. DİSK, işçiler arasında güven duyulan, hak alıcı eylemler yapan bir konfederasyondu. DİSK’in büyümesini engellemek için 274 sayılı Sendikalar Kanunu ile ve 275 sayılı TİS Kanunu’nda değişiklik yapılmak isteniyordu. O dönem baraj yoktu. İşçiler kendi içlerinde 9 kişilik bir heyet seçerek sendikalarını kurup, toplusözleşmelerini yapabiliyorlardı. DİSK de böyle büyüdü. Buna karşı yüzde 33 baraj getirmeye çalıştı siyasal iktidar.
Hatta o zaman Abdullah Baştürk, Türk-İş Başkanlar Kurulu üyesi ve CHP’de milletvekiliydi. Adalet Partisi’nin sendikal yasalarda yapmak istediği bu değişikliği CHP milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu destekliyordu. Adalet Partisi’nin gündeme getirdiği bu yasalarla ilgili Türk-İş Başkanlar Kurulu Erzurum’da toplandı. Oy birliği ile bu yasanın desteklenmesi kararı alındı.

Türk-İş’e bağlı tüm sendikaların ortak kararıyla mı alındı yani? Peki, DİSK ne yaptı?
DİSK her yerde toplantılar yaptı. İstanbul’da ortak temsilciler toplantısı yaptı. Bu yasanın antidemokratik olduğunu, bu yasaya karşı çıkılması gerektiğini anlattı. Türk-İş’e bağlı TÜMTİS üyesi EGO işçileri olarak biz de “Bu yasa antidemokratik bir yasadır. Bu yasa yarın bizim ekmeğimizi küçültür” diye tartışıyorduk. Türk-İş’in yasayı desteklemesine tepki göstererek, 16 Haziran’da iki otobüsle İstanbul’a geldik. İşçiler E-5 karayolunu trafiğe kapatarak yürümeye başladı. Fabrikaların önünden geçerken “Haydi gidiyoruz” denildiğinde işçiler ne müdür dinliyordu, ne yönetici. Kadıköy’e gelindiğinde işçilerin üzerine polis tarafından ateş açıldı, iki işçi öldü. Bugün nasıl ki Gezi eylemlerinde vapur seferlerini iptal edip köprüleri kaldırıyorlarsa, 70’te de aynısını yaptılar, işçilerin bir araya gelmesini engellemek için Haliç köprüsünü kapattılar.
İşçilerin sokağa dökülmesinde DİSK’in büyük bir payı vardı. Bunu kimse göz ardı edemez. Hatta o dönem DİSK’in yaptığı ortak temsilciler toplantısına Türk-İş üyesi işçiler de katıldı. Yasanın ne getirip ne götürdüğünü işçilere iyi anlattılar. Ama yürüyüş başladığında DİSK Başkanı Kemal Türkler, radyolardan “İçinizde provokatörler var, askerle karşı karşıya gelmeyin, işyerlerinize dönün” diye sağduyu çağrısı yaptı.

Sokağa çıkan işçilerin yarısı Türk-İş’e üye işçilerdi. Sendikalarına rağmen bu anti demokratik yasalara karşı çıktılar. Aramızda üniversiteli gençler de vardı. Çoğu devrimci gençler... İşçiler bugünkü gibi gençliği dışlamıyordu. Emeklerinin karşılığını almak, ülkenin demokratikleşmesi gibi konularda bilinçliydiler ve gençlerle bütünleşiyorlardı.  İşçiler, nasıl örgütleniyordu? Bugüne göre daha mı zordu örgütlenmek?

Türkiye’de o dönem 800 sendika vardı. Sendikalar işyeri işyeri örgütleniyordu. Daha sonra bir araya gelerek bir federasyon kuruyorlardı. Bunların hepsini zamanla engellediler. 15-16 Haziran’dan sonra sıkıyönetim ilan edildi. DİSK işçilere işyerlerinize geri dönün demesine rağmen bu yasa geçmedi. Ancak 12 Eylül askeri darbesinden sonra geçebildi. Darbeden sonra yüzde 10 baraj sistemi Sendikaları darmaduman ettiler. DİSK’i kapattılar, 12 yıl kapalı kaldı. Sermaye, 12 Eylül faşist darbesiyle bir sürü devrimciyi idam etti, işkence yaptı, sakat bıraktı ancak asıl amacı işçi sınıfını engellemekti. Kenan Evren ya da Tahsin Şahinkaya, anılarında en korktukları şeyin işçiler olduğunu dile getiriyor zaten.

İŞÇİLER HEM BÜROKRASİYE HEM SERMAYEYE KARŞI ÖRGÜTLENMELİ

Peki, bugün işçi hareketiyle ilgili ne söylersiniz? Sendikal hareket nereye yürümeli sizce?
15-16 Haziran eylemlerine denk düşen 89 Bahar Eylemleri, Zonguldak maden direnişi, Tekel eylemleri var. Bugün Soma’da katledilen 301 işçi için işçiler ayağa kalktı Türkiye’nin dört bir yanında. Liseliler, üniversiteliler, işçiler ortak hareket ettiler. Yani işçi hareketi sendikal bürokrasiyi alt edecek, giderek yükselecektir. Ama asıl olan işçi sınıfının kendisini iktidara taşıyacak kanalları açarak ilerleyebilmesi. Bugün sendika yöneticileri, işçi sınıfının politika yapmasını engellemeye çalışıyor. Daha doğrusu kendi sınıf politikasını yapmasına engel oluyor. Oysa işçi sınıfının kurtuluşu halkla bütünleşerek kendi iktidarını kurmaktır. Ülke gelirinden hakkı olanı aldığı, barınması, eğitimi, sağlığı garanti altında olacak, kısaca insan gibi yaşayacağı bir düzeni kurmaktır. Yoksa hareket dönem dönem yükselir, sendikal bürokrasi geriler, biter belki... Ancak yarın sermaye yine bastıracaktır. Bu kapitalist düzen devam ettiği sürece, işçiler ve emekçiler sömürülmeye, ezilmeye devam edecek.

İşçiler madende ölüyor, tekstilde ölüyor, metalde ölüyor... Koşullar her geçen gün kötüleşiyor. Eskiden Arçelik 5 bin işçiyle yaptığı üretimi şimdi 500 işçiyle yapıyor. Dinlenme molaları vardı. Şimdi işçi tuvalete bile gidemiyor. Bu daha ne kadar böyle gidecek! Bir yerden kırılacaktır. Bu kırılma örneklerini de son dönemlerde sendikal bürokrasiye rağmen yükselen işçi hareketinde görebiliriz. Ama bu işçi sınıfını kurtaramaz. Belki daha iyi haklar elde ederler, işte 87’de yüzde 280, 89’da yüzde 142 zam aldık. Ne oldu ondan sonra? Bastırıldı, eskisinden daha kötü koşullara geri dönüldü. O yüzden işçiler kendi politikalarını yapmalı ve iktidarı hedeflemelidir. Sendikalar “biz politik parti değiliz” diyor. Olma! İşçiler olacaktır. Sen buradan işçilerin önünü açacaksın.

15-16 HAZİRAN’DA YAPAMADIKLARINI 12 EYLÜL’LE YAPTILAR

O dönem sendikalarda karar alma süreçleri nasıl işliyordu? Sendikal bürokrasi bugünkü kadar etkili miydi?
O zaman sendikal bürokrasi bugünkü kadar etkili değildi ama o gün de vardı. Sendikaların yapısı da buna engeldi. 12 Eylül’den önce sendikalarda 5-6 kişilik yürütme kurulu, 21 kişilik yönetim kurulu vardı. Bu 21 kişi üretim alanlarından geliyordu. Şube yönetimlerinde 30-40 kişi vardı, bürokratlaşamıyorlardı. İşçilerin sorunlarıyla birlikte toplantılara geliyorlardı. Ayda bir yapılan bu toplantılarda sendika yöneticileri pek rahat olamıyordu. 12 Eylül darbesi merkez yönetimlerini 9 kişiyle, şube yönetimlerini 7 kişiyle sınırladı. Sendika yönetimlerini 9 kişiden fazla seçemiyorsun ama 3 kişiye düşürebiliyorsun!

O zaman 26 kişilik kurullardan karar çıkıyordu. Şimdi 5 kişiyle 100 bin işçiyi yönetiyorsun. 12 Eylül darbesiyle, 15-16 Haziran’da yapamadıklarını yaptılar ve çıkardıkları yasalarla sendikal bürokrasinin önünü alabildiğine açtılar.
İşe girmeye başladığım dönemlerde 6 maaş ikramiye alıyordum. Kenan Evren 12 Eylül darbesini yaptıktan sonra, “Çöpçüler, müsteşar kadar maaş alıyor” diye propaganda yapıyordu.

Bugün çöpçüler, asgari ücretin altında gece gündüz, sıcak soğuk demeden çalışıyorlar. Şimdi madende her gün ölümle burun buruna kalan işçi 1200 TL ücretle çalışıyor, eskiden en yüksek ücret madenlerdeydi.

SENDİKASIN SEN, DURDURACAKSIN HAYATI!

İşçi, işyeri temsilcisi, sendikacı olarak uzun yıllar sendikal hareket içerisinde mücadele ettiniz. Şu anda Genel Başkan Yardımcılığını yaptığınız Emek Partisi’nin işçiler ve mücadeleden yana sendikacılar arasında özellikle son yıllarda yürüttüğü tartışmalar biliniyor. Sizce nasıl bir sendikacılık anlayışı işçinin derdine derman olur?
Sendikacılar sendikalarında oturuyor. Sendikacılık risktir. Sendikacı bu yola çıktığında baskıyı, zorluğu, gerekirse gözaltına alınmayı göze alması lazım. Sendikacılara sorsan hepsi “sistem sorunu” diyecektir. Bu sistem nasıl değişecek peki? Kendiliğinden değişir mi? Zora geldiğinde sendikalar, “Biz siyasi parti değiliz” söyleminin arkasına sığınıyor. Bu o dönem de böyleydi, şimdi de böyle. Sendikalar siyasi parti olmayabilir ama ülkenin demokratikleşmesi, işçilerin yaşam standardının yükseltilmesi için siyasi partiler üzerinde baskı unsuru olmak zorunda. Olmazsa bu antidemokratik uygulamalar değişir mi, barajlar kalkar mı? Baraj kalksa örneğin Renault’ta işçi kendi sendikasını kurar, işyeri sendikası olur. Oradaki 7 kişilik yönetim işyerlerinin sorunlarını tartışır, işçi de onu denetleyebilir. Şimdi işçi sendikayı bilmiyor. Sendikaya gidemiyor. Tam kastlaştı sendikacılar. Çoğu işçiden, işçilikten tamamen uzak, lüks bir yaşam sürüyor.

Siyasal iktidarlar üzerinde nasıl baskı kurabilir sendikalar?
1989’da Türkiye’nin dört bir yanı Bahar Eylemleri’yle dalgalanıyordu. İşçilerin kimisi yalınayak, kimisi sakal bırakarak, kimisi saçı tıraşlayarak, kimisi belden yukarı soyunarak yürüyüşler yaptı. Türk-İş toplusözleşmede yüzde 40 zam istiyordu. Dönemin Maliye Bakanı yüzde 20 zam veriyordu. “Yüzde 21 hazineyi batırır” diyordu. Verilen mücadele sonucunda yüzde 142’lere varan zamlar alındı. Şimdi sendikalar çıkıp 15-16 Haziran kutlamaları yapıyor. DİSK halen 15-16 Haziran’ın mirasını yer. Oysa 15-16 Haziran’ı yaratan işçi sınıfının mücadelesini geliştirmek onu değiştirip dönüştürmek gerekir. Soma’da yaşanan katliam için Türkiye’nin dört bir yanında irili ufaklı işçiler sokağa çıkıyor. Sendikalar işçi sınıfına doğru önderlik yaparsa işçi sokağa çıkar. Eskiden bir sürü grev yapılırdı. Şimdi grev yapmak hak getire. Sendikasın sen, durduracaksın hayatı!

ÖNCEKİ HABER

Silahlar sustu, halk barış istiyor, hükümet isteksiz!

SONRAKİ HABER

İnci kefalinin göç yoluna HES

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa