Karne ile sabun ve silgi
Kamil Tekin SÜREK
Küba’da ara sokakları gezmek istiyoruz. Ara sokaklarda birbirine benzeyen ket katlı küçük evler var. İnsanlar evlerin kapıları önüne sandalyelerini atmış oturuyor. Çocuklar sokakta futbol vb. oyunlar oynuyor. Kaldırımda tebeşirle çizilmiş seksek şekli var. Aynı bizdeki gibi. Dünyanın birbirinden binlerce kilometre ötesinde bulunan iki farklı kültürde çocuklar tarafından aynı oyunun oynanması kafamı karıştırıyor. Evlerin içine bakamıyoruz ayıp olur diye ama merakımıza yenilerek yollarda dolaşırken kısa göz atmalar oluyor. Evler çok küçük. Evlerin arkalarında bahçe bulunabilir. Bunu görmemiz imkansız ama evlerin büyüklüğü yirmi metre kare kadar. Ön tarafta bir iki sandalye bir masa ve televizyon var. Evin öndeki bölümü ipe ya da tavana bağlı kirişe gerilmiş bir örtü ile yatak odasından ayrılmış. Örtüsü açık evlerde arkadaki yatak odasını görebiliyoruz. Bir yatak ve bazen başucunda küçük bir komidin haricinde yatak odasında eşya yok. Tuvalet ve banyo nerede dışarıdan bakma ile anlaşılamıyor. Evlerin pencerelerinde cam yok. Pencereler tahta kepenkle kapatılmış. Kapılarda hava alacak biçimde yapılmış.
Çok şık bir genç kadın bu evlerden birine girmeye çalışıyor. Elinde kocaman bir anahtar var. Kadının giyimi ile evin görünüşü tezat gibi görünüyor ama rehberimizin anlattığına göre Küba’ da ev sıkıntısı var. Nüfus arttıkça eve ihtiyaç da artıyor ama ekonomik nedenlerle nüfus artışına orantılı ev yapılamıyor. Yeni evlenenlere müstakil ev tahsis edilemediği için evlenen çiftler aileleri ile birlikte oturmak zorunda kalıyor. Bu durum evlilik sayısının artmaması sonucunu doğruyor. Yeni konutlar yapılamadığı gibi, eski konutlar da tamir ve tadilat yapılamadığı için görüntüleri kötü. SSCB ile ilişkilerin iyi olduğu günlerde kentlere toplu konutlar yapılmış ama onlar da bakımsızlıktan dökülüyor.
Bizim grup yine ahaliye sabun, kalem, silgi, kalemtraş dağıtıyor. Valadimir’ e sabun neden yok diye?” soruyorum. “Var” diye yanıtlıyor. “Bizde halkın Russian Book dediği bir sistem var diyor. Bizdeki 1940’ lardaki karne sistemi gibi. “Devlet bir liste açıklıyor. Bu listede örneğin beş litre süt, beş litre sıvı yağ, yirmi kilo un, iki kalıp sabun, iki kilo şeker, on kilo makarna vb. var. Devlet size bu temel ihtiyaç maddelerini her ay veriyor. 1991 den önce, SSCB dağılmadan önce bu liste daha uzundu. Şimdi daha kısa. Çalışmasanız dahi bu temel ihtiyaç maddelerini devletten alıyorsunuz. Devlet ayrıca size bir ev ve elektrik, su veriyor.” Diyor. Evlerin tamamına yakınında da bizimkilere göre küçük ve eski model de olsa buzdolabı ve çamaşır makinası varmış. Zaten böyle sıcak iklimi olan bir ülkede buzdolabı olmasa verilen yiyecekleri saklamak kolay olmazdı. Yaz kış hava 25 derecenin altına düşmüyor. 35 derecenin ise üstüne çıkmıyor. Ortalama hava sıcaklığı 28 derece. Soba, kalorifer, kömür, palto vs. derdi yok. İnsanlara bir tişört, şort ve terlik yetiyor.
Evlerde telefon bağlı değil ki, hemen hemen her sokakta bir ankesörlü telefon var. Sokaklarda bisikler taksiler ve at arabaları dolaşıyor. Körfeze bakan otelimize gidiyoruz. Körfez bir tatil köyü görünüşünde. Buraya Fransa’ dan bol miktarda turist geliyor. Bir marinası da var. Tekneleri ile sanıyorum ABD’ den de gelenler var. Çünkü, ABD’ li turistlerle de karşılıyoruz.
Akşam yemeğini küçük bir sarayda yiyoruz. İsmi Palacio de Valle. Çok zengin bir toprak ağası zamanında çok sevdiği eşi için yaptırmış. Mimarlara eşi benzeri olmasın demiş. Mimarlar Endülüs usulü bir saray yapmış. Elhamra Sarayı’ nın çinilerinin benzeri sarayda kullanılmış. Elhamra Sarayı’ ndaki gibi duvarda “la galibe illallah” (Allah’tan başka galip yoktur) yazılı.
Türkiyeli rehberimiz akşam bizi bir bara gitmeye ikna ediyor. Burası Reina gibi bir yer. Deniz kenarında. Bu akşam müthiş bir grup çıkacak kaçırmayın diyor. Yemekten sonra Cienfuegos’ un Reina’ sına gidiyoruz. Giriş 10 CUC. Fiyata bir Habna Libre dahil. Habana Libre dedikleri rom ve kola. Kola demişken Coca Cola’ ya benzer ismini bilmediğimiz kolalar görüyoruz ama bazı yerlerde Coca Cola da görüyoruz.
Gittiğimiz yer Anadolu’ da sahil kenarındaki çay bahçelerine benziyor. Reina hayali suya düşüyor. Bangır bangır bir disko müzik çalıyor. İçeridekiler ve kapının önünde bekleşenler 16 ile 20 yaş arasındaki gençler. Biz içlerinde sırıtıyoruz ama kimse bize aldırmıyor. Küba’ nın dolaştığımız her yerinde aynı şeye tanık olduk. Kübalılarda başkalarını öteleyen, yargılayan, küçümseyen, abartan vb. bakışlar yok. Her ortamda rahat edebiliyorsunuz. Onlarla ilişki kurmuyorsanız kimse size karışmıyor. İlişki kurduğunuzda saygılı ve kibar davranıyorlar.
Habana Librelerimizi içiyoruz. Fakat, beklenen grup çıkmıyor. Oturduğumuz sandalyelerde uyuklamaya başlıyoruz. Yorgunluktan ve jet lag nedeniyle müthiş bir uyku bastırıyor. Biz burada saat 23.00 beklenen grubun çıkmasını beklerken Türkiye’ de saat gecenin altısı. Disko gürültüsünde uyuyan tipler bile Kübalıların davranışını değiştirmiyor. Diskodaki kızların hepsi mini etekli ve acaip yüksek topuklu ayakkabı giymişler ve tabii ki hepsi çok güzel. Erkekler de Batı Yakası Hikayesi’ nden çıkmış gibi. Bizim gruptan “Burada da sosyalizm bitmiş” yorumları geliyor. Biz grubu beklemeden çıkıyoruz. Beş arkadaş kalıyor. Daha sonra bize gençlerin danslarını, kıyafet ve davranışlarını ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Hemen hemen bütün gençlerin de “ot” içtiğini ekliyorlar. Herkes “son kale de düşmüş” moral bozukluğunda. Vladimir’ e fırsat bulup bir ara gençlerin eğitimi konusunu soruyorum. “Marksizm, tarihsel materyalizm, devrimler tarihi, diyalektik materyalizm vs. öğretiliyor mu?” okullarda diyorum. Maalesef yanıt hayır oluyor. Öğrenim baştan sona parasız. Eğitim araçlarını, hatta kıyafetleri öğrencilere devlet veriyor. Öğrencilerin çok şık kıyafetleri var. Beyaz gömlek, kızlar mini etek, erkekler şort vs. Kısa çorap ve spor ayakkabı giyiyorlar. İlk, orta ve lise öğrencilerinin etek ve şort renkleri farklı. Fakat, gençlere sosyalizm eğitimi verilmiyormuş. Sosyalizm ile ilgili eğitim üniversitede felsefe bölümünde veriliyormuş.
Evrensel'i Takip Et