25 Haziran 2011 07:11

Aslolan kadın bakış açısı

12 Haziran seçimleri, Meclis’teki kadın milletvekili sayısının 2007’ye kıyasla yüzde 56 oranında artmış olması nedeniyle, yazılı ve görsel medyada “kadınların zaferi” olarak ilan edildi.Peki bu gerçek bir zafer mi? 2007’de 48 olan kadın milletvekili sayısı şu anda 78 oldu. Ama 472 erkek milletvekiline karşılık&hellip

Aslolan kadın bakış açısı
Paylaş

Peki bu gerçek bir zafer mi? 2007’de 48 olan kadın milletvekili sayısı şu anda 78 oldu. Ama 472 erkek milletvekiline karşılık… Üstelik 43 ilden hiç kadın milletvekili çıkmadı.

Ama daha da önemlisi kadın milletvekillerinden 45’inin, yani çoğunluğunun, kadına “yurttaş” olarak değil de “ailenin parçası” olarak bakan AKP’den seçilmesi. AKP, seçimlerden önce, Kanun Hükmünde Kararname yetkisine dayanarak kabinede yaptığı yeni düzenlemeyle, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığını kapattı. Yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını kurdu. Yani artık devlet katında kadının adı bile yok!

Kadın milletvekili sayısındaki artışın böyle bir düzenlemeyle aynı döneme denk gelmesi manidar. Ancak bu artış yine de önemli ve beklentileri artırıyor. Kadınlar beklentilerine yanıt bulabilecekler mi? Yeni Meclis aritmetiği onlara ne düşündürüyor?

Sorularımızı yanıtlayan çeşitli kadın örgütleri, sayının önemli olduğunu belirtmekle birlikte, asıl olanın “kadın bakış açısı” olduğunda hemfikir.

DURUM İÇ AÇICI DEĞİL

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER) Yönetim Kurulu Üyesi  Nil Mutluer, Meclisi sayısal ve nitelik açısından değerlendirerek, ”Durum iç açıcı değil” diyor.  ”Bu dönem kadın milletvekillerinin Meclisteki oranı şimdiye kadar olan en yüksek oran olsa da, bunu sayısal bir gelişme olarak değerlendiremeyiz. Çünkü, hâlâ kadın milletvekillerinin sayısı olması gerekenin çok altında. Ayrıca, seçim sisteminden ötürü Mecliste farklı grupların anlamlı bir şekilde temsil edildiğini söylemek çok mümkün değil. Nitelik olarak, kadın politikaları ve cinsiyet politikaları meselesine baktığımızda durum hiç iç açıcı değil” diyor.

Çünkü, ”Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayrımcılığı hâlâ sürüp giderken, hükümet politikaları bunu görmezden gelerek kadını ’yurttaş insan’ olarak değil, sadece ’ailenin parçası’ olarak nitelendirmek eğiliminde. Bunun en belirgin örneğini seçim öncesi Meclis kapanmadan ”Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”nın kadın politikalarına uzak ve kadınsız bir şekilde konumlanmasında yaşadık. Oysa, aynı Meclis hergün ortalama üç kadının öldürüldüğü cinayetler de bu duyarlılığı göstermedi. Hem de hükümet partisi AKP’den Fatma Şahin cinayetlere karşı bir yasa tasarısı önerisinde bulunmasına rağmen... Eş cinsel ve transbireylerin yaşadıkları ayrımcılık ve cinayetleri konuşmaya sıra bile gelemiyor bu zihniyette. Böyle bir zihniyetin yansımalarının önümüzdeki dönem Meclisinde olacağı açık. Bu bağlamda, Mecliste bulunan feminist veya cinsiyet politikalarına duyarlı kadın ve erkek milletvekillerinin konunun üzerine gitmesi çok önemli.”
Anayasanın konuşulacağı bir Meclis için bu şart. Çünkü Mutluer’e göre yeni anayasa yapılırken seçimle ve atamayla gelinen her türlü görev için ’eşit temsil’e uymak bir zorunluluk olarak anayasaya konmalı.

DAHA FAZLA KADIN SESİ DUYMAK İSTİYORUZ

Mecliste daha fazla sayıda kadın olmasının, kararlarda daha fazla kadın sesi duyma beklentisini artırdığını ifade eden KA-DER Genel Başkanı Çiğdem Aydın da taleplerini şöyle sıralıyor: “Bir tek gün bile beklemeye/gecikmeye tahammül gösteremeyeceğimiz 4320 sayılı Yasa’nın iyileştirilmesi meselesi var örneğin. Meclis açılır açılmaz ilk işlerden biri bu olmalı ve kadın cinayetlerine dur demek için etkili bir şekilde bu yasadan başlayarak birçok düzenleme yapılmalı. Kadın temsilcilerin sayıca azlığı, daha önceki dönemde bir takım Meclis komisyonlarında hiç kadın üye olmamasına yol açmıştı. Bu kez, her komisyona girecek kadar çok sayıda kadın var.

Meclisteki kadın vekillerden beklentimize gelince; kadın sorunlarını çözmek için, acilen ve birlikte çalışmaları. Partilerinin siyasetini uygularken, kadın meselesinde, çözüme yönelik politikalar oluştururken birbirleriyle dayanışmayı ihmal etmemeleri. Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığı ile ilgili kadın hareketinin itirazlarının dikkate alınması için çalışmaları. İcracı bir kadın bakanlığı kurulması için çaba göstermeleri.”

KADER, bu taleplerin gerçekleştirilmesini, sadece Meclisteki kadın milletvekillerinden değil, aynı zamanda cinsiyet politikalarına duyarlı erkek milletvekillerinden de bekliyor. En önemlisi, tüm bu çalışmalar yapılırken kadın örgütlerinin görüş ve önerilerinin alınması.
 


Taleplerimiz aciliyetini koruyor

Sevil Aracı (Adana Kadın Platformu): Seçimlerden sonra Meclis aritmetiği sayısal olarak bir nebze de olsa kadınlar lehine değişti. Ancak seçilen kadınların sayısından çok bakış açıları, kadın bakışına sahip olmaları bizce önemli. Ayşe Paşalı cinayetine “münferit” diyen de nihayetinde bir kadın bakandır. Bu gerçeği gözden kaçırmayarak taleplerimizde ısrarcı olmaya devam edeceğiz.
Kadın mücadelesinin içerisinden gelen ve kadın bakış açısına sahip vekillerimiz de var. Onların kadın mücadelesinin ileriye taşınmasında bizlere destek ve dayanak olacaklarını düşünüyoruz.  

AKP’nin son icraatları ile Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruluyor. Bu “kadınların özgül sorunları yoktur, onlar ailenin bir parçasıdır ve aileden bağımsız düşünülemez” demektir.  Kadını kişisel kimliğinden sıyıran, onu aile içinde tanımlayan,  bağımsız bir birey olarak görmeyen, kadını hep mağdur ve korunmaya muhtaç gören bu zihniyete karşıyız.
Biz Adana Kadın Platformu olarak seçim sürecinde kimi taleplerimizi dile getirmiştik. Yapmış olduğumuz bir basın açıklamasında egemenlerin kara sandığından kadınlara çıkan “şiddet, cinayet, ayrımcılık, güvencesiz çalıştırılma vs.” pek çok olumsuz uygulamayı protesto ederek kendi mor sandığımızdan taleplerimizi çıkarmıştık. Aciliyetini ve yakıcılığını koruyan bu en temel taleplerimiz şöyle: “Hayatın tüm alanlarında eşit temsil hakkı istiyoruz. Siyasal temsilde eşitlik sağlanıncaya kadar kota uygulanmasını istiyoruz. Kadına yönelik şiddeti önleyici yasalar ve can güvenliğimizin güvence altına alınmasını, şiddetle mücadelede kadın kurumlarının ve kadın aktivistlerin de muha-tap alınmasını istiyoruz. Kadınlara istihdam alanında öncelik tanınmasını, kamusal alanda kota uygulanmasını istiyoruz. Ülke gelirinden adil pay almayı, bütçede kadınlara ayrı bir pay ayrılmasını istiyoruz. Cinsel yönelimi sebebiyle öldürülen, yok sayılan bireylerin yaşam haklarının güvence altına alınmasını, ‘Nefret Suçları’nın yasalarda tanımlanmasını istiyoruz. Daha özgür ve daha demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz.”


Asıl mesele toplumsal cinsiyet farkındalığı

KAMER (Kadın Merkezi) Vakfı
KAMER’in yıllardır verdiği mücadele cinsiyetler arasında bir mücadele değil, zihniyetler arasında bir mücadeledir. Bu bağlamda; kadının adından bile korkulan bir ortamda kadının biyolojik olarak kamusal alanda var olması büyük önem taşısa da, asıl mesele toplumsal cinsiyet bakış açısı ve farkındalığı olan kişilerin -kadın ve erkek- bu alanlarda etkili bir şekilde var olmasıdır. Kadın örgütlerinin tüm itiraz ve tepkilerine rağmen Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığının kapatılması ve yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasını Türkiye’deki kadın hakları mücadelesine karşı ciddi bir darbe olarak yorumluyoruz. Bunu, son yıllarda devlet politikası olarak birçok kamu kurumuyla ilişkilerde önümüze çıkan “Aile bütünlüğünü korumak her şeyden önemli” yaklaşımının devamı olarak görüyoruz. Medyaya son dönemlerde yansıyan birçok kadın cinayeti vakasıyla da bu yaklaşımın yarattığı ciddi insan hakları ihlalleri tüm ülkenin gözleri önüne serilmiştir.

Bu durumda hem kadın hem erkek tüm milletvekillerinin ve kamu çalışanlarının toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddet konusunda farkındalık ve duyarlılıklarının artması büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin demokratikleşme yolunda ilerleyebilmesi için bireysel insan haklarının üstünlüğü kabul edilmelidir. Ne aile bütünlüğü, ne milli meseleler bunun önüne geçebilir. Şiddetin her türü kayıtsız şartsız reddedilmelidir.


Kadınların parlamentoya girebilme şansı az

Özlem Kara (AKDAM): 2011 Genel Seçimleri öncesinde kadın hareketi içerisinde aktif olarak çalışan aday adayı pek çok kadın siyasi partiler tarafından ya milletvekili adayı gösterilmedi ya da aday gösterildi ancak aday gösterildiği sıradan parlamentoya girebilme şansı yoktu.
Bugün parlamentodaki kadın sayısının geçtiğimiz dönemle karşılaştırıldığında yüzde 56 artarak 78’e ulaşması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir olmakla birlikte, parlamentodaki kadın milletvekillerinin kadın bakış açısı ve farkındalığına sahip politikalar izleyip izlemeyecekleri konusunda yapacakları tercihin önemli olacağını düşünmekteyiz.  

SONRAKİ HABER

Yunanistan krizinde ‘gazeteci’ olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...