07 Haziran 2014 17:30

Bir ceza biçimi olarak ‘eş’ olmak

Bir kadın hangi nedenle seks yapar ya da evlenir? Babasının kirayı ödeyememesi, okula gitmesi, aile bütçesine üç kuruş gelir ya da abisinin astım ilaçlarını alamaması sebep olabilir mi?

Bir ceza biçimi olarak ‘eş’ olmak
Paylaş

Özge Kuru

Gelin ya da eş olmak… İstisnasız her ataerkil toplumda kutsanan bir rol.  Kadının cinsel kimliğine kavuşmasına izin verilen adım ayrıca, o anlamda da önemi büyük. Geçtiğimiz aylarda farklı ülkelerde gündemin üst sırasına oturan olaylar, gelin olmanın nasıl ceza haline geldiğini gösterirken kadın ve cinsellik tartışmalarının tüm dünyada kürtaj hakkı ya da kadının cinsel özgürlüğü çıtasının çok çok altında kaldığını bir kez daha hatırlattı.
“Suriyeli mülteci” kavramı bizim gündemimizde oldukça yer tutar oldu. Türkiye’de sayısı 1 milyonu bulduğu tahmin edilen Suriyeli’nin yalnızca 220 bini kamplarda kalıyor. Geri kalanı kelimenin tam anlamıyla aramızda, yıkık evlerde, sokaklarda, şans varsa ucuz konutlarda. Ne kadar ucuz olsa da bedava değil ya, kirası ödenemeyebilir. İşte burada kadının cinselliğinin, emek gücünün ve tüm haklarının alınıp satılan bir meta haline dönüştüğü durum başlıyor. Ev sahibi ailenin küçük kızını gelin olarak kendine istemekte bir sakınca görmüyor. Abisinin astım ilaçlarını da alamadığını söyleyen küçük bir kız, ailesi için kendisini feda etmek zorunda olduğunu kabullenmiş.
“Suriyeli gelin” kavramı Ürdün, Mısır gibi mülteci kamplarının olduğu ülkelerde dillerde dolaşıyor. Öyle ki Mısır’da bir caminin önünde “Suriyeli gelin nikâhı kıymamaktayız” gibi bir uyarı görmek bile mümkün. Oralardakilerin de sayıları tam olarak bilinmiyor. Bölük pörçük istatistikler var en erken 2012 yılına ait. Mısır’da 12 bin, Ürdün’de ise 500 Suriyeli kızın gelin olarak satıldığı bilgisi mevcut.

CANINI KURTARMAK İÇİN ‘SEKS KÖLELİĞİ’
Bu gelinlerin hemen hepsi 18 yaşın altında. Zaten kendi ülkelerinde bile erken yaşta evlendirilen küçük kızlar, maddi olanaksızlıkların yanı sıra güvenlik gerekçesiyle bir an önce evlendirilmek isteniyor. Zira kamplarda Suriyeli kızlar, tecavüz korkusuyla ortak tuvaletleri, mutfakları kullanmak istemiyorlar hatta çadırlarından dışarı bile mümkün olduğunca çıkmamaya özen gösteriyor. Ama bu da yeterli olmuyor.
Türkiye’de çoğunlukla kuma oluyorlar. Üstelik “serbest ekonomi” mantığına uygun olarak mültecilerin sayıları arttıkça evlilik için kızların ailelerine ödenen para azalıyor. Bir yıl önce Türkiye’de 10 bin liraya “Suriyeli gelin” satın alınırken şimdi 5 ya da 2 bin liraya evlilik gerçekleşiyor. Fiyat gelinin güzelliğine ve yaşına göre belirleniyor. Bu iş o kadar yaygın ki evlilik simsarları ortaya çıkmış. Türkiye’nin her yerinden alıcılar var. Bazı Suriyeli kızlar bir iki hafta sonra “hasta oldukları” gerekçesiyle ailelerine geri gönderiliyorlar ve “alıcı” parasını geri istiyor. Satılan bu Suriyeli kızlara “savaş gelinleri” de deniyor. Bir de “canını kurtarma seksi” diye çevrilebilecek, hayatta kalabilmek, başını sokacak bir ev bulmak, tecavüzden kurtulmak için seks kölesi yapılmak olarak tanımlanabilecek bir terim kullanılıyor.
“Suriyeli gelin” alışverişi kadın haklarının ihlali açısından başka bir noktanın da altını çiziyor. Türkiyeli “birinci eş” durumundaki kadınlar, kumaya hayır demek istediklerinde fiziksel şiddet görüyor.

YA KIZLAR EVE DÖNÜNCE?
Nijerya’da Boko Haram adlı bir örgüt “Batı tarzı eğitim aldıkları” gerekçesiyle okula giden 300 kız çocuğunu kaçırdı. Örgütün lideri ceza olarak kızlarla “evleneceğini“ ve kızları satacağını duyurdu. Ebubekir Şekau, kendisi için 12 yaşında bir kızı uygun gördüğünü de ekliyordu. Bu kızların bulunması için dünya seferber oldu demek yanlış olmaz. Ancak kafalarda şimdi “ya sonra” soruları dolaşıyor. Kızların ailelerine teslim edilmesinin ardından tecavüze uğrayan kadınların başına geldiği gibi utanç abidesi olarak fişlenmesi korkusu var.  Ayrıca Nijerya erken evliliklerin ve bunun sonucunda doğuma bağlı kadın ölümlerinin en fazla olduğu ülke unvanını taşıyor. Yani kız çocukları örgütün elinden kurtulup ailelerine teslim edilse bile onları parlak bir gelecek beklemiyor. Ayrıca çoğu kendi eşi tarafından şiddete maruz kalan kadınların oranının yüzde 50 olduğu ülkede Batı’nın dikkatini çeken 300 kızın kurtarılmasından fazlasının bir an önce yapılması şart.
Peki bu kızlar ailelerinin isteklerine boyun eğmediklerinde neler yaşıyorlar? Pakistan’da Farzana Parveen adlı genç bir kadın ailesinin uygun gördüğü gibi kuzeniyle değil de kendi seçtiği bir adamla evlendiği gerekçesiyle aile bireyleri tarafından yol ortasında dövülerek öldürüldü. Parveen’in eşi olayın polislerin gözü önünde olmasına rağmen polislerin kıllarını bile kıpırdatmadığını belirtiyor. Polise göre olay Pakistan’da çokça yaşanan “namus cinayetlerinden” bir başkası.

KENYA’DA JABOYA
Kenya’da ise kadınları cinsellikleriyle cezalandıran “jaboya” var. Jaboya Nijerya’daki gibi bir örgüt adı ya da Suriyelilerin sığındığı gibi bir mülteci kampı ismi değil. Bir pazarlık şekli denebilir. Balıkçıların, ellerinde sepetlerle kıyıya gelen kadınlardan balık karşılığı cinselliklerini istedikleri bir pazarlık. Özellikle yalnız yaşayan, bekar anneler, ailelerini geçindirmek için balıkçılardan balık temin etmek istediklerinde sekse zorlanıyorlar. Kabul etmediklerinde ise balık temin etmeleri mümkün olmuyor. Kenyalı kadınlar pazarlığın bedelini yalnız “gönüllü” tecavüze uğrayarak ödemiyorlar. Jaboyanın yaygın olduğu Lake Victoria kıyıları ülkenin AIDS vakalarının en yoğun görünen kısmı. Kadınlar haftada 2-3 balıkçıyla seks yapmak zorunda kalabiliyor ve elbette korunma şansları çok az. Uluslar arası örgütler kadınların kendi teknelerine sahip olmalarını amaçlayan projeler başlattı ama projenin derdine derman olabildiği kadın sayısı oldukça sınırlı.

ÖNCEKİ HABER

Soğancı yeniden TMMOB Genel Başkanı

SONRAKİ HABER

Bu mahalle artık bizden sorulur!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...