Bu vahşeti halka ulaştırmak mühim bir eylem
Gezi Direnişi’nin 1. yıl dönümü son bir yılda bolca yaşadığımız polis terörü ve vahşetiyle geçen günlerden biri olarak tarihe kaydoldu. 30 Mayıs’ta Taksim’e çıkabilecek tüm noktalarda başlayan abluka, 31 Mayıs’ta tam anlamıyla bir kuşatmaya dönüştü.
Erdal İMREK
Gezi Direnişi’nin 1. yıl dönümü son bir yılda bolca yaşadığımız polis terörü ve vahşetiyle geçen günlerden biri olarak tarihe kaydoldu. 30 Mayıs’ta Taksim’e çıkabilecek tüm noktalarda başlayan abluka, 31 Mayıs’ta tam anlamıyla bir kuşatmaya dönüştü. Öğle saatlerinde İstiklal Caddesi’nde yürüyenler, nereye dönse yüzlerce polis gördü. Ellerindeki copları sallaya sallaya yürüyen yüzlerce sivil polis, köşe başlarına yığılmış çevik kuvvet polisleri. Gezi’de kazandıklarını ve taleplerini yeniden hatırlatmak, polisin öldürdüğü gençleri anmak üzere Taksim’de toplanmaya çalışanlara vahşice saldıran polisin şiddetinden gazeteciler de nasibini aldı.
TALİMAT
Polis saldırısı başlamadan önce İstiklal’de karşılaştığım gazeteci-fotoğrafçı Özcan Yaman Taksim’e ulaşmaya çalışırken önünü kesen polislerle arasında geçen diyaloğu anlatıyor. Sarı basın kartını gösterdiği polis amiri, “Sarı, mavi, kırmızı ne renk olursa olsun almıyoruz kardeşim” demiş. İstiklal’de turlarken birlikte, sivil polisin biri “Oo girmişsin içeri” diyor. Anlıyorum ki; bu daha önce renkleri sıralayıp, “Giremezsin” diyen polis. Özcan Yaman, “Bir yolunu bulup gireriz biz” diyor. Sonra amir, “Ya kızıyorsunuz ama ne yapalım. Normalde savaşta bile gazetecilere dokunulmaz, istedikleri yerde çekim yaparlar, ama bize böyle talimat geldi” diyerek durumu özetliyor. Talimat! İlerleyen saatlerde öğreniyoruz Başbakan’ın gün içinde yaptığı konuşmada; “Gerekli talimatı verdik. A’dan Z’ye polis bunu uygulayacak” demiş.
Polisin Taksim civarı ve zaman zaman İstiklal Caddesi’ndeki saldırıları sürerken, akşam saatlerinde Taksim Dayanışma’nın, Meydan’a yürümek için toplandığı Meşelik Sokak’taki bekleyişine dahil oluyoruz. Bir süre sonra İstiklal’den Taksim’e çıkmak isteyen bir gruba tam bu noktada gaz bombalı saldırı başlıyor. Polis barikatından sıyrılmanın yolunu bulup caddeye çıkıyoruz. Yüzlerce polis önlerinde TOMA’yla cadde boyunca kitleye saldırarak Tünel’e doğru sürüklüyor. Bu sırada kalabalık bir polis grubu bütün gazetecileri çembere alıp, önlerine katıyor. Bizi kalkanlarıyla iterek, “Yürüyün lan” bağırtılarıyla sürüklüyorlar. İtiraz ediyoruz, çemberden çıkmak, gerideki saldırıyı izlemek istiyoruz, “Biz gazeteciyiz” diyoruz. Fayda etmiyor. Biraz sonra polis, amirin talimatıyla gazetecilere saldırıyor. Küfürler, yumruklar, biber gazı. Birkaç polis beni gazetecilerin arasından söküp, uzaklaştırarak bir duvara dayıyor. “Ben gazeteciyim” deyince polisin biri kükrüyor; “Ne gazetecisi lan, eylemciden farkınız mı var sizin A... k....”
BİBER GAZI, TEKME, YUMRUK
Bu sırada yanımıza gelen bir polis bacağımı tekmeliyor. İçlerinden biri kelepçeleyeceğini söylüyor. Arada tekme ve birkaç yumruk. Başka biri, “Uslu durursan kelepçe takmayız” diyor. Bu sırada bir diğeri -amirleri olsa gerek- “Tamam bırak” diyerek ite kaka diğer gazetecileri tuttukları yere sürüklüyor. Bir polis yumruk atarak, elindeki gazı yüzüme boca ediyor. Gazetecilere saldırı emrini veren amir, bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra, “Tamam basın kartı olanları bırakın” diyor ve çıkıyoruz. Gün boyu aynı manzara; Bir araya gelenlere gazla, tazyikli suyla saldıran polis, gazetecileri görünce birçok noktada durduruyor, itip kakıyor, küfrediyor... Polis çok rahat davranıyor gazetecilere şiddet konusunda. Öyle ki CNN İnternational muhabirini canlı yayın yaparken gözaltına alıyor. Evrensel’den arkadaşımız Sinem Uğurlu bir genci gözaltına alan polisi görüntülerken, polisin biri telefonuna davranıp, “Ben de seni çekeyim de facebook’a koyayım” diyor. Bu sırada bir diğeri dirsek atıyor, diğeri copuyla kamerasına vuruyor...
Gece İstiklal Caddesin’den ayrılırken Başbakan’ın “Basın özgür” deyip deyip, gazetecileri hedef gösteren açıklamalarını hatırlıyoruz. Sonra “Ben diktatör olsam siz o meydanlara çıkabilir misiniz” dediğini, ‘Polis nasıl bu kadar sabrediyor” sözlerini hatırlıyoruz... Polisin “Ne gazetecisi lan, eylemcisiniz siz” sözlerini hatırlayıp, “Doğrudur; Bu vahşeti halka ulaştırmak, mühim bir eylem” diye söyleniyoruz arkamızda binlerce polisi bırakıp yürürken...