01 Haziran 2014 06:00

Kağıt üzerinde kalan yasalara yenisini eklemek çözüm değil

2012 yılının 8 Mart’ında kadınlara bir armağan gibi sunulan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarıldıktan bu yana 2 seneyi geride bıraktık. Geçen zaman içerisinde şiddetin azalması bir yana, neredeyse her geçen gün artıyor.

Kağıt üzerinde kalan yasalara yenisini eklemek çözüm değil
Paylaş

Duygu AYBER
Gülşah İMREK


2012 yılının 8 Mart’ında kadınlara bir armağan gibi sunulan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarıldıktan bu yana 2 seneyi geride bıraktık. Geçen zaman içerisinde şiddetin azalması bir yana, neredeyse her geçen gün artıyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın yaklaşık 1 yıldır danışma merkezine başvuran bin 377 kadın ve çocuğa ilişkin görüşmelerinin sonucu olarak ilgili yasa ve uygulamaların sonucunu tartıştığı rapor yetkililere ne söylüyor?
Öte yandan kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın böylesine arttığı bir dönemde, Meclis Adalet Komisyonu, yargı paketi denilen Türk Ceza Kanunu (TCK) ile Kimi Yasalarda Fark Yapılması ile ilgili yasa tasarısını geçtiğimiz günlerde kabul etti. Tasarıya göre, cinsel dokunulmazlığa karşı ve çocuklara karşı işlenen cinsel suçların cezaları büyük ölçüde arttırılacağı söyleniyor. Hal böyleyken cezaların arttırılması ya da istismarı gerçekleştiren kişiye tıbbi tedavi gibi yöntemler sunulacak olması gerçekten çözüm mü? İşte Mor Çatı’nın 6282 sayılı yasanın uygulanabilirliğine ilişkin hazırladığı raporundan ortaya çıkanlar ve Avukat Hülya Gülbahar’ın TCK’da cinsel suçlara ilişkin cezaların arttırılmasına yönelik yasa tasarısını değerlendirmesi...

ŞİDDET YASASI KAĞIT ÜZERİNDE KALDI
Kadına yönelik şiddetin engellenebilmesi için uzaklaştırma ve diğer tedbirleri içeren 6284 sayılı yasa ile ilgili uygulamaları 15 Nisan 2013- 15 Nisan 2014 tarihleri arasında düzenli olarak izleyen Mor Çatı Vakfı, dayanışma merkezi ile iletişime geçen bin 377 kadın ve çocuğa ilişkin bilgileri kayıt altına aldı. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İstanbul Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi, İstanbul Valiliği, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan edindiği bilgileri de derleyerek hazırladığı, “6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu’nu geçtiğimiz günlerde yayınladı.
Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu Matra Fonu’nun finansal katkısıyla yürütülen proje sonucunda “6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu” ve kanun kapsamında elde edilen hakların anlatıldığı “Erkek Şiddetini Önlemede 6284 Sayılı Kanun” broşürü oluşturuldu. Raporda kanunun uygulamasına ilişkin sorun ve önemli tespitlerin yanı sıra, çözüm önerileri de yer alıyor.

DELİL YOKSA KORUMA DA YOK
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, yasanın yürürlüğe girdiği 2012 tarihinden Şubat 2014’e kadar Türkiye genelinde 26 bin 504 koruyucu, 183 bin 215 önleyici tedbir kararı verildiği kaydedilen raporda, bu tedbirleri talep eden kaç kadın olduğu bilgisi ise verilmediğine dikkat çekiliyor. Raporda, aile mahkemelerinin çıkardığı kararların da benzer tedbirleri içerdiği ve en sık verilen tedbirlerin ise; şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmama, uzaklaştırma, yaklaşmama ve iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme olarak tespit edildiği belirtiliyor. Kadınların kanun hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşamamaları ve bu konuda bilgilendirilmemelerinin, haklarına erişimde zorluk yaratması ise dikkat çekilen bir başka nokta. Özellikle mahkemelerin tedbir isteyen kadınlardan delil istediklerine tanık oldukları ifade edilen raporda, “Şiddete maruz kaldığına dair delil sunamayan kadınların daha kısa süreli olarak kararlardan faydalandığını ya da hiç faydalanamadığı gözlemlendi. Örneğin, dayanışma içinde olduğumuz bir kadın, koruma kararı bittikten iki gün sonra, uzaklaştırılan eşi tarafından saldırıya uğradı” denildi. Yani yasa şiddeti geniş tanımlıyor ancak yasa uygulayıcılar hala fiziksel şiddet dışındaki şiddet biçimlerini risk kapsamında görmediği için psikolojik ve cinsel şiddet biçimlerini yaşayan kadınlar yasadan yararlanamayabiliyor.

GİZLİLİK SAĞLANMIYOR KADIN VE ÇOCUKLAR TEHLİKEDE
Kanuna göre, şiddet gören kadın ve çocukların can güvenlikleri söz konusu olduğunda tüm resmi bilgilerinin gizli tutulması gerekirken, yapılan araştırma sonucu Milli Eğitim Bakanlığı’nın bunu ihlal ettiği ve “gizli kayıt” sistemini işlemediği kaydedildi. MEB’nın internet sisteminde gizli kayıtla ilgili olarak hazırlanan butonun işlevinin ise birçok okul yöneticisi tarafından bilinmediği belirtilen raporda, SGK kayıtlarının gizlenmediği için işe giden kadınların bulunabildiğine ve bu yüzden çoğunlukla sigortasız işlerde güvencesiz çalışmak zorunda kaldıklarına dikkat çekildi. Ayrıca raporda, gizli kayıt yapıldığı halde hastane randevu sisteminden faydalandığı için şiddet uygulayan tarafından yaşadığı yer tespit edilen kadınların sayıca fazla olduğu vurgulandı ve şiddet uygulayanın Sağlık Bakanlığı’nın internetteki hastane randevu sisteminden ya da ALO 182 Sağlık Bakanlığı hastane randevu sistemini arayarak kadın ve çocukların kaldıkları hastane randevularını öğrenebildiklerinin belgelendiği kaydedildi.

UYGULAMADAKİ BOŞLUKLAR SAY SAY BİTMİYOR
Raporda öne çıkan diğer başlıklar ise şöyle:
- Şiddete maruz kalan kadınların ilk adımda başvurduğu kurumların başında gelen karakollarda; şikayetlerin kayda alınmadığı, kadınlara suçlayıcı tavırla yaklaşıldığı ve “şikayet etsen de bir şey çıkmaz” denilerek şikayetçi olmaktan vazgeçmesinin teşvik edildiği durumlar belirlendi.
- Kanunun 8. Maddesi’nde“Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.” denilmesine rağmen, tedbir kararı almak isteyen kadınlara ikametlerinin bulunduğu yere başvurmalarının söylendiği görüldü.
- Geçici maddi yardım ile ilgili geçen 2 yıllık süreçte, sadece 371 kadına geçici maddi yardım sağlanmıştı. Mor Çatı’ ya başvuran kadınlardan 8’i bundan faydalanmak için mülki amirliklere yazılı başvurdu, 7’si bu desteği alamadı.
- Koruma hizmeti talep eden birçok kadın bu hizmetten kısıtlı olarak faydalanabildi.
- Kanunda şiddete maruz kalan kişinin masraflardan muaf olduğu belirtilmesine rağmen, kadınlar koruma istediklerinde korumanın masraflarını da karşılamak zorunda bırakıldı.
- Tanık koruma kanunu uyarınca kimlik ve diğer bilgilerinin değiştirilmesi gerekiyordu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre, kanunun yürürlüğe girdiği 20 Mart 2012 tarihinden yanıtın geldiği 6 Mart 2014 tarihine kadar, 123 kadının kimlik bilgi ve belgeleri değişti.
- Erkekler uzaklaştırma kararına uymamaları durumunda çoğu kez ceza almadı.
- Sembolik sayıdaki ŞÖNİM’ler kadınlara yeterli sayıda sığınak, ayni ve nakdi destek, kreş desteği, mesleki eğitim desteği, iş bulma desteği sunmuyor. ŞÖNİM’lere başvuran kadınlar, sığınak için karakola, hukuki destek için Baro’ya, nakdi yardımlar için mülki amirliğe, iş bulmak için ise İŞKUR’a yönlendirildi.
- Ayrıca Mor Çatı’nın dayanışma içinde olduğu birçok kadın, karakolda arabuluculuk yapılıp şiddet uygulayanla tekrar bir araya getirilmelerine çalışıldığını belirtiyor.

TOPLUMSAL SORUN YASA DEĞİŞİKLİĞİYLE ÇÖZÜLMEZ
Meclis Adalet Komisyonu’nda tartışılan 5237 sayılı TCK değişiklik tasarısının cinsel suçlarla ilgili bölümünde, kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlara ilişkin ceza artışı öngörülüyor. Tasarıya göre, cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Yani mevcut yasanın 102’nci maddesinde yer alan cinsel tacizin 2 yıldan 7 yıla kadar olan cezası ise, yeni tasarıda 5 yıldan 10 yıla kadar yükseltiliyor. Peki ya cezaları arttırmak çözüm mü ? Avukat Hülya Gülbahar yorumluyor...

Hülya Gülbahar - Avukat: Kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlar konusunda hiçbir şeye cevap vermeyecek bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Cezaları kısmen arttırarak, ama kısmen de indirerek TCK’daki sistem alt üst ediliyor. Kamuoyuna çocuk cinsel istismarı, kadına karşı tecavüz suçlarıyla ilgili “Bir şey yapıyoruz” görüntüsü vermek için hazırlanan bu paket, aslında 4 maddede değişiklik öngörüyor. Bu 4’ü de kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlar. TCK’da sadece 4 maddede değişiklik var. Bu cinsel suçların içeriğinde de çocuklara yönelik cinsel istismarda “Ağır cezalar getireceğiz” derken ani hareket kavramı getirerek aslında cezalar düşmüş oluyor. Yani çaktırmadan cezalar düşüyor diyebiliriz.
İkincisi; çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış tek bir kalemde değerlendirilirken, şimdi bazı cinsel davranışları cinsel taciz olarak değerlendirip cezasını düşürmüş oluyoruz. Yani “Cezalar son derece ağırlaşıyor” propagandası altında, yaşamsal önemi olan kimi suçlarda cezalar aslında indirilmiş oluyor. Paketin ana özellikleri bunlar diyebiliriz. Cezaların infazında bir ağırlaştırma söz konusu. Bu da olumlu olan tarafı.
Toplumsal sorunlar cezaları ağırlaştırarak çözülemez. Ağırlaştırılmış cezalar caydırıcı olma özelliğini kaybeder zaten. Cezanın amacı ıslah etmektir. Bir daha yapılmamasını sağlamak, önleyici olmaktır. Cezaları çok ağırlaştırırsanız; örneğin kadın tecavüz davalarında cezayı çok ağırlaştırın, bu kez delili ortadan kaldırmak için tecavüz edip öldürme fiili gerçekleşir. Bu yüzden dünyanın hiçbir yerinde orantısız şekilde arttırılmış cezaların soruna çözüm olduğu görülmemiş. Nitekim Türkiye’de 2005 yılında yeni TCK’da bu cezalar çok ağırlaştırıldı zaten. Ama caydırıcı olmadı. Hepimiz görüyoruz ki, bu suçlar daha da arttı. Bu yüzden cezaları arttırmak değil, etkili bir şekilde ve mutlaka var olan cezaları uygulamak. Tahrik indirimi, iyi hal indirimi, denetimli serbestlik yasası, paraya çevirme, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması vs. bunlar zaten cezayı ortadan kaldırıyor. Bir elinle cezayı kanuna koyuyorsun, öbür elinle var olan cezaları geri almış oluyorsun. Önemli var olan cezaları etkili bir şekilde uygulamak.
Dediğim gibi, toplumsal sorunları kanun üzerine kanun çıkararak çözemeyiz. Yani her toplumsal olayda, Soma dahil olmak üzere, hemen kanunlara bakıyoruz. “Kanunda ne eksik var?​” diye... Kanunlar mükemmel olsa dahi uygulanmıyor ki. Soma’da gördük. TCK değişikliği tartışılıyor şimdi. Gerçekten sorumlu olan devlet, hükümet, işveren hangisi cezaevinde? Hangisi tutuklu? TCK’da kapı gibi uygulanması gereken ceza maddeleri var. Bu yüzden her toplumsal sorunda, “Hadi kanunları değiştirelim” demek doğru bir yöntem değil. Türkiye’de kanun değiştirmek çok ucuz bir yöntem. Çoğunluk partisi elini kaldırıyor ve indiriyor kanun çıkıyor. Bedava bir maliyet. Kamuoyu da bir süre susturulmuş oluyor bu şekilde. Kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlar konusunda Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi 4 tane kurumsal mekanizma öngörüyor. Bu kurumsal mekanizmaları yaratmamız gerekiyor. Öncelikle danışma merkezleri açılması gerekiyor. İkincisi sığınaklar. Üçüncüsü Alo şiddet hattı oluşturulmalı. Ayrıca cinsel şiddet kriz merkezleri açılmalı. Cinsel suçları tartışıyoruz, ancak Türkiye’de bir tane bile cinsel şiddet kriz merkezi yok. Bu kurumsal yapıları oluşturmuyorsunuz, onun yerine kağıt üstünde yasadaki ceza maddesini değiştiriyor, canın iste cezayı kaldır, canın iste indir şeklinde toplumsal soruna çözüm arıyoruz. Ayrıca TCK’da gerçekten Türkiye hukuk sistemini alt üst edici düzenlemeler var. Cinsel suç işleyen insanlar için terapi seansları gibi tedaviler öngörülüyor. Ayrıca “Niteliği belirtilmeksizin tedaviye gönderilmesi” diye bir madde var ki, bunun eski taslağında kimyasal testosteron seviyesini düşürücü kimyasal hadım dediğimiz hali vardı. “Bu sefer hadım cezası gelmiyor” diyerek aslında tedavi diye ucu açık bir kavram koyuyorlar. Diyelim ki kimyasal hadım tartışıyoruz biz, e peki cerrahi hadım diye de bir şey var. Sanığın rızası olmadan cerrahi ya da kimyasal müdahale yapamazsınız insan vücuduna. İnsanlık dışı cezalandırma yöntemidir bu. Zalimane bir yöntemdir. Birçok ülkede işkence olarak nitelendiriliyor. Cinsel suç konusunda linç girişimlerinin başlaması, kamuoyunu oyalama yöntemlerine başvurmalarına neden oluyor. Bu iyi bir şey değil toplum açısından. Bugün cinsel suçlar ve çocukları kullanarak linç olaylarını teşvik ederseniz, ortalık hırsızlıktan tutun da herhangi bir sosyal sorunda sokağa dökülmüş eli palalılardan geçilmez ortalık. Biz böyle vahşi bir toplumsal düzen istemiyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Müthiş bir sokak alerjisi ortaya çıktı

SONRAKİ HABER

‘Başındaki erkek’ katili oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa