31 Mayıs 2014 06:00

‘Gezi bir duvar yıkıcıydı’

Gazetemize konuşan aydın, sanatçı, akademisyen ve emek ve meslek örgütü temsilcileri, Hükümetin devam eden saldırılarına karşı örgütlü mücadele ve dayanışmanın önemine vurgu yaptılar.

‘Gezi bir duvar yıkıcıydı’
Paylaş

Gazetemize konuşan aydın, sanatçı, akademisyen ve emek ve meslek örgütü temsilcileri, Hükümetin devam eden saldırılarına karşı örgütlü mücadele ve dayanışmanın önemine vurgu yaptılar.

‘SESSİZ ÇOĞUNLUĞA ULAŞMAMIZ GEREKİYOR’

Aslı Öngören (Tiyatro Sanatçısı): Gezi’nin çok önemli bir kıvılcım olduğunu düşünüyorum. Oradaki en çarpıcı şey farkındalıkla gelen yüksek mizahtı. Geçtiğimiz bir yıl içinde bunu biraz kaybetti; acılar, kayıplar çok acı bir tebessüme dönüştü. Ama gerçekten bir direniş kıvılcımıdır Gezi. Birçok yanıyla benzersiz nitelikleri vardı. Birçok yanıyla dünyadaki benzer kitle hareketi yükselişlerini çağrıştırıyordu. Tipik olan yanını iyi anlamamız lazım. Bu belki sosyologların işi ama şunu söyleyebilirim ki, yükselen duygu ve özgürlük ihtiyacı Gezi’yi besledi. Bunun dalgaları ve artçıları sürüyor. Sürecek de... İnsanlar kendilerini daha özgür, mutlu ve güvende hissedene kadar sürecek. İlla bizi çok kışkırtacak büyük olaylar olması gerekmiyor. Son olarak da “Yaşasın Gezi” demek istiyorum.

DİRENİŞ GELENEĞİNİN EN ÖZLÜ İFADESİ

Aydın Çubukçu (Gazeteci-Yazar): Gezi bir duvar yıkıcıydı. Toplumsal olarak pek çok bölünmüşlüğün eylemli olarak kaldırılabileceğini gösterdi. Hayatın korunması ve geliştirilmesi söz konusu olduğunda başlıca ortak düşmanın kapitalizm ve onun kurumları olduğu bilinci Gezi’nin bir özelliğiydi. Bundan sonra da aynı durum ve saldırıyla karşılaşıldığında aynı tepkilerin gösterilip gösterilmeyeceği önceden kestirilemez ancak bütün Türkiye toplumu tarihi boyunca birikmiş direniş geleneklerinin en özlü biçimde ifadesi oluşuna bakarak daha üst düzeyde mücadeleler için bir başlangıç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gezi’nin en önemli ve her zaman yaşayacak olan sloganı bunu göstermektedir: “Bu daha başlangıç mücadeleye devam.”

‘GEZİ RUHU HİÇBİR YERE HAPSEDİLEMEZ’

Levent Üzümcü (Oyuncu): Gezi bir ruh ve o ruh bir yere hapis değil. Onun için bu korku, hiçbir zaman gezi ruhundan korkanların peşini bırakmayacak. O ruh polisle bastıracağınız bir şey değil. Umarım iyi şeyler olur. Kimseye bir şey olmadan iyi şeyler olur. Çünkü adamların gözleri dönmüş durumda. Gözlerini kırpmadan öldürüyorlar. Bu onların olup bitenler karşısında ne kadar korktuğunu gösteriyor.

‘ÖRGÜTLÜ OLMALIYIZ’

Efkan Bolaç (Avukat):  Gezi adaletsizlik ve hukuksuzluğun bir anlamda halk tarafından tepkiyle karşılanması ve dışa vurumuydu. Gezi boğulmak üzere olan birisinin boğazına hava borusu açmaktı. Gezi’den sonra iktidar  artık rahat hareket edemedi. Gezi nerdeyse 40 senedir olmayan bir direniş kültürünün alevlenmesine neden oldu. İnsanlar artık hakları elinden alındığında sokağa çıkmaya, haksızlığa uğradıklarında bir şekilde tepki vermeye başladılar. Gezide öğrenemediğimiz tek şey var aslında o da örgütlü olmak. Gezi örgütsüz başlayan ve bir şekilde böyle devam eden bir kalkışmaydı belki ama bundan sonraki hareketlilikte örgütlenme olmalı.


‘GÜVEN VE DAYANIŞMAYI SÜRDÜRMELİYİZ’

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (TİHV Başkanı) : Devletin şiddetli yüzünün bir kez daha açığa çıktığı ve insanların dayanışma duygusunu yeniden deneyimlediği bir süreç olarak tanımlamak mümkün Gezi’yi. Özellikle kitle iletişim araçlarının yarattığı bilgi kirliliğinin farkına varma, yan yana durup birbirine yeniden güvenebilme gibi olumlu pek çok kazanımın olduğu bir süreç olmakla birlikte bu dayanışma ruhunun devam ettirilmesiyle ilgili ciddi eksikliler olduğunu gözledik. Bu güven, dayanışma duygusu  sürdürülebilir olmadı. Gezi birbirinden çok farklı toplulukların bir araya geldiği bir süreç de olduğu için bu farklılıkların bir kısmının birlikte tartışılarak farklılık olmaktan çıkarılması bir kısmının ise zenginlik kabul edilmesini başaramadık. Bizim kemikleşmiş bir takım alışkanlıklarımız var. Özellikle sol gruplar içinde söylüyorum ya da kendisini apolitik olarak tanımladığı halde politik bir duruş sergileyen gruplar için de söylüyorum bu yerleşik refleksleri aşmakta zorlanıyoruz. Daha zengin tartışma ortamları yaratma, dinlemeyi öğrenme, anlamayı öğrenme üzerinden ilişki geliştirmek açısından önemli. Toplumun neden değişmediğini anlamak zorundayız ki, değişim için doğru adımları atabilelim.

‘KENTE VE YAŞAMA OLAN DUYARLILIK ARTTI’

Eyüp Muhcu (Mimarlar Odası Genel Başkanı): Taksim’de başlayan toplumun  özgürlük ve demokratik talepleriyle büyüyen ve isyana dönüşen Gezi direnişi ile ülkede yeni bir dönem başlamıştır. Bu geçen bir yıllık süreç içerisinde yurttaşlar çevreye, kente, yaşama ve yaşam değerlerine çok daha duyarlı hale geldiler. Kentlerde, mahallelerde yurttaşlar bir araya gelerek, kendi yaşam çevrelerine ve toplumsal haklarına sahip çıkmaya çalışmaktadırlar. Buna karşın iktidar da şiddet yöntemlerini uygulamaya devam ediyor. Bugün var olan diktatörlük ve yağma anlayışına karşın artan ölçüde bir dayanışma davranışı göstermektedir. Baskı, şiddet, sindirme politikaları karşısında bundan sonra toplum asla boyun eğmeyecek. Giderek daha güçlü direnişlerin gösterilmesi söz konusudur. Bütün muhalefet kesimlerinin gezi duyarlılığı, direnişi doğrultusunda bir araya gelmesi, birlikte ve koordineli davranılmasıyla bu baskıların üzerinden gelinmesi mümkün.


MÜCADELE BUNDAN SONRA NASIL DEVAM ETMEİLİ?

Mehmet Tarhan (Vicdani Retçi/LGBTİ Aktivisti): Gezi direnişi, çeşitliliği ve yaygınlığı ile Türkiye siyaseti açısından tartışmasız bir şekilde önemli bir kırılmadır. Demokratik arayışlar peşinde olmaktansa devlet ile maddi refah üzerine kurulu bir anlaşmaya sıkı sıkıya bağlı kalan kentli orta sınıflar “devlet” denilen şeyle tanışmış oldu. Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere “makbul” olmayan tüm kesimler bu “devlet”i iyi tanıyordu. Kentli Türk orta sınıfların bu tanışma ile oluşan bilgiyi siyasi bir sonuç doğuracak derecede işleyip işlemediği elbette bir tartışma konusu. AKP’nin dayandığı ve Gezi direnişi dışında kalan kesimler “istikrar” vaadiyle rehin alınırken, Gezicilerin siyasi enerjisi yerel seçimler aracılığıyla sistem içi siyaset alanına akıtılmaya çalışıldı ve büyük oranda da başarılı olundu. “Tatava yapma bas geç” sloganıyla somutlanan durum Gezi direnişinden yaratıcı siyaset üretme potansiyeli edinen kesimleri salt bir karşı duruşa indirgeyerek pozisyon siyasetine kurban etti diyebiliriz.

TOPLUMSAL KESİMLERİN ORGANİZE BAĞLAR KURMASI GEREKİYOR

17 Aralık yolsuzluk skandalı ve Soma katliamı karşısında duyulan infial de benzer saldırılar altında. Medeni Yıldırım için yürüyüş yapanların bir kısmı “Batıda TOMA, doğuda izin” vb. bir söyleme hapsetmek için yine her türlü imkan kullanılıyor. Hürriyet gazetesinin 29 Mayıs tarihindeki orta sayfa kompozisyonu ana akım muhalefetin bize önerdiği sınırları çok iyi gösteriyor. “Dağın Arka Yüzü” diye atılan ana başlığın altında bir yandan PKK’nin kaçırdığı iddia edilen çocuklar öne çıkarılırken bir diğer başlıkta “GEZİYE LANET teröriste şefkat” denerek Lice’de halkın barış sürecine sahip çıkmak için ortaya koyduğu direniş lanetleniyor. Sanırım bundan sonraki mücadele dönemsel yan yana gelişlerin ötesinde toplumsal kesimlerin birbirleriyle organik bağlar kurabileceği yeni alanlar ve mekanizmalar oluşturmak olacaktır. Bizi bir araya getiren şey ise iktidara ve temsilcilerine duyulan haklı nefret olsa da mücadele bizim istediğimiz türlü bir yaşamın kurulabilmesi için birlikte siyaset üretebilmek olacaktır.


NOSTALJİ DEĞİL HAKLARIMIZ İÇİN...

Beyza Metin (Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı): Gezi bir çevre duyarlılığıyla ortaya çıksa da sonrasında insanlar kendi talepleriyle sokağa çıktılar. Birbirlerine temas ettiler. Sokakta bir şey kazanabileceklerini Gezi’de gördüler.  Aradan geçen bir yılda Türkiye’deki toplumsal koşullar kente, çevreye, emek mücadelesine ve emeğe saldırılar azalmadı arttı. 17 Aralık süreciyle iktidarın aslında kentlerimizi yağmalayarak, vergilerimizi çalarak, savaş politikalarıyla elde ettiklerini nerelerde sakladıklarını gördük. Gezi’den sonra Taksim hâlâ emekçilere kapalı. Bu yüzden bundan sonra daha güçlü bir mücadele için emek ve meslek örgütlerine büyük iş düşüyor. Bugün nostaljik bir anma değil, hâlâ devam eden baskılara ve saldırılara karşı haklarımızı savunmak için alanlara çıkıyoruz. Çünkü ya örgütleneceğiz ya da ölmeye devam edeceğiz. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Bir bildiği vardı bu çocukların...

SONRAKİ HABER

Gezi daha başlangıçtı mücadeleye devam!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa