27 Mayıs 2014 06:00

Soma’da açığa çıkan gerçekler

Yerin yedi kat altında çalışarak çıkardıkları kömürle yeryüzünü aydınlatan maden işçileri ölümleriyle de Soma’da çalışma koşullarından, siyasi ilişkilere, sosyal hayattan, sendikal bürokrasiye kadar bütün kirli, gayrimeşru ve karanlık ilişkileri aydınlattılar.

Soma’da açığa çıkan gerçekler
Paylaş

Gürsoy TURAN*

Yerin yedi kat altında çalışarak çıkardıkları kömürle yeryüzünü aydınlatan maden işçileri ölümleriyle de Soma’da çalışma koşullarından, siyasi ilişkilere, sosyal hayattan, sendikal bürokrasiye kadar bütün kirli, gayrimeşru ve karanlık ilişkileri aydınlattılar.
Facianın yaşandığı ilk gece EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, HDP Milletvekilleri Levent Tüzel ve Selma Irmak’la aynı madende çalışan diğer vardiyalardaki işçilerin canlarını tehlikeye atmaktan çekinmeden arkadaşlarını kurtarmaya koştuklarını gördük. Selma Gürkan’ın deyimi ile işçilerin ‘kaderleri’ yine işçilerin ellerindeydi. Madende gördükleri ve bir korku filmi gibi birbirlerine anlattıkları dehşet verici ölümlerle işçilerle hangi koşullarda çalıştırıldıklarını bir kez daha anlamıştı. İşçiler, 8-10 yıllık çalışmanın yorgunluğu ve arkadaşlarının cansız bedenlerinin ağırlığı altında çökmüşlerdi. Bazıları gözlerini saklayarak ağlıyordu. Aynı zamanda öfkeliydiler.
İlerleyen günlerde bir kez daha EMEP Genel Başkanıyla gittiğimiz Soma’da gerçekleştirdiğimiz taziye ziyaretlerinde ve yaptığımız işçi toplantısında öfkeyle dile getirdiler usulsüzlükleri ve karanlıkta kalan ilişkileri.
Taşeron sistemi Soma’da yalnızca madenleri ele geçirmemiş, siyasi iktidar haline gelmiş. Tarımın bitirildiği Ege’nin köylerinde 18 yaş üstü gençlerin işsizlik kıskacındaki durumunu istismar ederek, madenlerde işe başlatmak için önce AKP ilçe binasına gidip AKP’ye üye olmalarını dayatarak işe almış, hatta madenlerde çalışmak için iş başvurularının AKP ilçe teşkilatına yapılması belediye hoparlöründen anons edilmiş. Başbakanın kıyasladığı 1800’lü yıllardan bile kötü koşullarda çalışan işçiler patronun yalnız işyerindeki hakimiyetinden değil Soma’daki kudretinden de korkar olmuş.
Onlarca taşeron, ekipbaşı, işçi simsarlığı yapan dayıbaşları köylerden patronun isteğiyle topladıkları işçilerin başında “hadi hadi” diye bağırarak her türlü olumsuz koşulda, her türlü ölüm riskine karşı banda kömür atmalarını istiyor. İşçi simsarları işçi başına aldıkları 10-15 TL ile aylıkları 10 bin TL’leri aşan taşeronlar yasa dışılıklarıyla Genel Müdür Ramazan Doğru’nun karanlık işlerini de gören kabadayı tipler olarak anlatılıyor. Hiçbir yasa ve mevzuata uymayan, işçilerin “var”, Hükümet ve şirket yetkililerinin “yok” dediği taşeron sistemi hükümetin işsizliğe çözüm olarak önerdiği esnek çalışma yaşamının önemli hedefi olan istihdam büroları oluşturulmasının yaratacağı çalışma düzenini gösteriyor.

İSTİHDAM BÜROLARININ BİR ÖRNEĞİ
Ücretleri ve yevmiyeleri her yıl daha da azalan işçiler, bir de dayıbaşları performanslarını beğenmezse ya da yer altından 5 dakika erken çıkarsa o gün yevmiye alamıyor. Hastaysa işe gitmediğinde 2 gün yevmiyesi kesiliyor. Ölen işçilerin bir kısmı 2 gün yevmiyem kesilir diyerek vardiyaya kendini zorlayarak gitmiş olduğunu aileleri dile getiriyor.
Madenci derneğine ve Somaspor Kulübü derneğine işçinin onayı olmadan paralar kesiliyor. Bu ağır koşullarda çalışan işçiler öğle yemeğinde yer altında salça ekmek ve margarinden ibaret olan yemeklerini bile dinlene dinlene yiyemiyorlar.
İşçi sağlığı ve denetimlerin ne durumda olduğunu gerçekleşen katliam anlatmaya yetiyor. “Hadi hadi kömür atın” temel çalışma prensibi. On gündür ocaktaki yanmayla ısınmanın geldiği noktayı işçiler birbirine yedek çamaşırla işe gittiklerini, terden çizmelerinin içinin su dolduğunu, bazı teknisyenlerin vardiya amirlerini uyardığı halde “İşinize bakın” yanıtını aldığı dile getirilen gerçekler.

İŞÇİLERİN TALEPLERİ
Dün yer altından çıkardıkları kömürle yeryüzünü aydınlatanlar ölümleriyle yalnızca bir kısmını yukarıda aktardığımız zorbalıkları açığa çıkarmakla kalmadılar. Hayatta kalan işçilerin sınıf olma duygusunu, sınıf kinini de açığa çıkardılar. İşte bu kin şimdi işçilerin küfrettiği herkesi korkutuyor. Korku içindekiler ilk günden itibaren boş durmuyor.
İşçilerin birleşmelerinin ve mücadeleye atılmalarının önünü kesmek için her yola başvuruyorlar. Soma’ya yığdıkları polis gücü, cemaat ve tarikatlar eliyle dağıttıkları “İsyan etme biat et” bildirileriyle başta işçileri olmak üzere aileleri de kuşatma altına alma çabası görülüyor.
Ancak işçilerin de örgütlenme ve birleşme çabaları çeşitli tartışmalarla ilerliyor. Savaştepe’de Maden İşçileri Yardımlaşma Dayanışma Derneği girişimi, Kınık’ta yine işçilerin dernekleşme çabaları, Soma’da bir hafta kaymakamlık önünde gerçekleşen direnişte oluşturulan işçi komitesi, kamuya ait ocakta önceden var olan sendikal muhalefet örgütlenmesinin direniş yerinde oluşan komiteyle birleşmesi, işçilerin kamuoyuna da ilan ettikleri taleplerinden kolay kolay  vazgeçmeyeceklerini gösteriyor. Bu talepler, taşeron sisteminin yasaklanması, madenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından denetiminin yapılmadan Soma’da hiçbir şirkette yer altına inilmemesi, madenlerin kamu eliyle işletilmesi, ücret, sosyal haklar ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi iş birlikçi sendikacıların yönetimden istifa etmesi ve sendika içi demokrasi.

KÖLELİĞE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE
Polisin, “Ankara’dan marjinal bir grup gelecek” diyerek işçileri uyarıp, oturma eylemi yapılan yerin etrafını bantla çevirerek işçilerin sınıf partisi ile buluşmasını engellemek istemesine rağmen direnişte ve komitede yer alan işçiler EMEP Genel Başkanıyla samimi bir sohbet gerçekleştirdi. EMEP Genel Başkanı Gürkan’ın, “İlan edilen talepler için birleşmek ve mücadele etmek, 13 Mayıs işçi katliamında kaybettiğimiz işçi kardeşlerimizin bize bıraktığı görevlerdir.
Bu talepler doğrultusunda mücadeleyi ülke geneline yaymak için çalışacağız. Acımızı, yasımızı yaşayacağız ama birleşerek bu kölelik koşullarını değiştirmek için mücadeleye daha ileriden atılmalıyız” sözleri ile örgütlenme çabalarının ilerletilmesi için yapılacaklara işaret etmesi, işçiler tarafından kabul gören bir yaklaşım oldu.  

EN BÜYÜK ÖFKE SENDİKACILARA
BU zorbalıkla çalışan işçiler, sendika ile patronun anlaşmasından sonra, “Hadi gidin sendikaya üye olun” denilerek sendikaya üye yapılıyor. Aidat ödüyorlar ama ne imzalanan sözleşmede söz hakları oluyor, ne de sendikacıların seçilmesinde. Sendikacılar profesyonel sendikacı ücretleri ve Türkiye’nin en büyük sendika şubesinin olanaklarını kullandıkları sürece bu onursuzluğa peşinen razı olmuşlar. İşyerindeki haksızlığı sendika temsilcisi ve yöneticilerine bildiren işçiler daha sendika binasından çıkmadan müdürlere haber uçtuğunu ve işten çıkartılabildiklerini anlatıyorlar. İşçiler ve aileleri acı ve öfke içerisinde sorumlu gördüklerine küfrediyor. Öfke duyuyor, kâra doymayan ve hiçbir önlem almayan köle sahibi gibi yaşayan patrona, mafya lideri gibi dedikleri genel müdüre, taziye evinde insanlara tokat atan Başbakana, hükümet yetkililerine ve en çok da sendikacılara…Sendika yöneticileri ortalıkta görünemiyor, meydana çıkamıyorlar ama işçiler sendikacıların, “Bu öfke diner” diye bekleyerek yeniden ortalarda görünebilme onursuzluğunu taşıdıklarını dile getiriyor. Bunun için de sendika yöneticilerinin istifa etmesi için imza topluyorlar.

(*) EMEP MYK Üyesi

ÖNCEKİ HABER

Kürtçe öğrenen Türk öğretmenin başına gelmeyen kalmadı!

SONRAKİ HABER

Bu nasıl anlayış, bu nasıl sendikacılık?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa