25 Mayıs 2014 21:06

Denize düşen yalana sarılır

Medyanın Soma katliamına ilgi göstermediğini söylemek haksızlık olur; fakat bu ilginin kaypak ve samimiyetsiz olduğunu söylememek gerçeği tahrif etmek demektir.

Denize düşen yalana sarılır
Paylaş

Mustafa Alp DAĞISTANLI*

Soma’daki madenci katliamı Türkiye medyasının bütün foyasını ortaya çıkardı. Merkez medyanın artık Hükümet yanlısı denemeyecek kesimi, katliamın ikinci gününde Radikal’in attığı bir haber başlığında simgeleşen bir şekilde nasıl suç  ortağı olduğunu ortaya koydu. Başlık şuydu: “Mühendisler 4 yıl önce uyarmış.”

Bu ifade, medyanın madencilerin, aslında bütün işçilerin hayatlarıyla ve sorunlarıyla hiç ilgilenmediğini gösteriyor. Resmi sayıya göre, ölen 301 madenci, medya için bir istatistikten başka bir anlam taşımayacak; 2013’te iş cinayetlerinde katledilen en az 1235 işçi gibi.

‘SOMA’YA SAMİMİYETSİZ İLGİ’

Medyanın Soma katliamına ilgi göstermediğini söylemek haksızlık olur; fakat bu ilginin kaypak ve samimiyetsiz, ve alçakça olduğunu söylememek de eksiklik ve gerçeği tahrif etmek demektir. Medya, neredeyse bir bütün olarak, denetim eksikliğinin üzerinde tepindi durdu. Fakat kendilerinin gazetecilik yapmaması, en azından Maden Mühendisleri Odasının, Soma’ya özellikle dikkat çeken dört yıl önceki raporunu vermemiş olması, dahası, Soma’daki ve öbür madenlerdeki çalışma koşullarına, işçi sağlığına dair hiçbir şey yapmaması, üzerinde durdukları o denetimsizliğin en iyi örneklerinden biridir. Gazeteciler gazetecilik  yapsaydı, kendileri denetime başlamış olmakla kalmayacak, Hükümetin ve sermayenin denetim yapmadığını göstererek onları denetim için zorlayacaktı. Belki de 301 madenci ölmeyecekti.

Yine de gazeteciler, olayı duyar duymaz, Soma’ya üşüştü. Sonra da gördüklerini ve sosyal medyada yazdıklarını gazete ve televizyonlarında söyleyemeseler de bir gazeteci refleksi, hevesi, çabası gösterdiler.

‘SUÇ İŞLETME SAHİBİNE YIKILDI’

Kendini “yeni merkez medya” diye tanımlama gayretkeşliğindeki Hükümet borazanı medya ise asıl olarak iki noktada yoğunlaştı: bütün suçu işletme sahibine yıkarak (kesinlikle sorumluydu) Hükümetin üzerindeki sorumluluğu bertaraf etmek ve Hükümete de bir sorumluluk gölgesi düşüren “eski” merkez medyaya ve özellikle yabancı medyaya karşı bir katliam kampanyası yürütmek.

Tabii, bu “yeni merkez medya” Hükümetin hık deyicisi ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kılı ve kılıcı olmaya hevesli olduğu için yine gazetecilik ilkelerine göre değil, bu misyonuna uygun davrandı. Kâh Başbakan hedef gösterdi, medyası da o hedef için “Yüzde 50”sini tahrik etti; kâh medyası kimi gazetecileri ve medya kuruluşlarını ipe çekti, Başbakan gerdanı yağladı.
Onu bunu “toplum mühendisliği”yle suçlayan Başbakan Erdoğan ve zatı-ı şahanelerinin kılı olan Hükümeti “gerçek mühendisliği”ne sıvanmış durumda. Ve bu kaldırım mühendislerinin inşa ettiği sırf yalandan yapılara sığınanlar var. Bu “gerçek” mühendisliğini kendi palazlandırdığı medyasıyla yürütüyor Erdoğan ve üstelik yeni bir şey de değil bu. BBC’yi sahte kişilerle konuşup yalan haber yapmakla suçlayan, Der Spiegel’in, işi ölüm tehditleri alan muhabirini çekmesine  yol açan Hükümet destekli tepkilerin bir tarihi ve bir sebebi var. Bu Başbakan, 2005’te “teröre karşı ortak mücadele” çağrısı yapmış ve PKK’ye “terörist” demedikleri için Britanya’nın kamu yayın kuruluşu BBC’yi ve uluslararası haber ajansı Reuters’ı kınamıştı.

‘SUSTURADAMADIĞI ŞEYTAN OLDU’

Erdoğan, Hükümeti ve medyası, Gezi isyanı sırasında da, büyük yerli basını büyük oranda susturmuş, susturmaya gücünün yetmediği yabancı basını şeytan ilan etmişti. Gerçeğe değen veya olan biteni sorgulayarak gerçeğe yaklaşmaya çabalayan her yayın kuruluşunun defterini dürmeye ahdetmişti. 17 Aralık 2013’te ortalığa dökülmeye başlayan yolsuzluk tapeleri üzerine, telefon konuşmalarını, evlerde çıkan kasaları, paraları ve para sayma makinelerini,  yok sayma makinesi olarak kullandığı medyasıyla hiç var olmamış varlıklar gibi göstermeye çalışmakla yetinmemiş, bu çabasına halel getiren Twitter’ı, YouTube’u kapatmış, Facebook’u sıkı denetime almıştı.

YALAN NE KADAR DAHA KALDIRILACAK?


Yalanlarla örülü bir “gerçek” mühendisliğini bu toplum, daha açık söyleyelim, AKP seçmeni (yüzde 50) ne kadar kaldırabilir? Erdoğan ve Hükümeti, o mütedeyyin kitleyi eski korkularıyla, kutuplaştırmayla, kendine güvenli lider kisvesi altında her bireyi ve vicdanı ve aklı ezen, sokakta polisin vurduğundan madende “iş kazası” kandırmacasına kurban gidene kadar her ölüm üzerine yaptıkları ve söyledikleriyle kendini kanıtlayan zalim bir totaliterlikle nereye kadar sürükleyebilir? Hiç de homojen olmayan o AKP seçmeni,yalana sarılmış bu Başbakanı nereye kadar taşıyabilir?

Sürekli öfke, nefret ve ölüm üreten ve galiba Kürtlerle “barış süreci”nin de köküne kibrit suyu ekmeye doğru giden bir siyasi ekip ve onun lideri ve onun medyası, gittikçe daha çok yalana sarılacak, çünkü yalan denizinde yüzüyorlar.  

* Gazeteci

ÖNCEKİ HABER

Suriye sınırında çöl varanı bulundu

SONRAKİ HABER

TKHK’de usulsüz harcama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...