25 Mayıs 2014 06:00

Geride kalanlar güvence istiyor

Maden işçilerinin cenazelerinin gittiği köyleri, mahalleleri tek tek dolaştık. Geride kalan kadınların acısına odaklandık. Gördük ki maden katliamının geride bıraktığı elbette tek başına acı, gözyaşı değildi. Gelecek kaygısı, çocukların boğazından geçecek ekmeğin nasıl alınacağı kaygısı vardı.

Geride kalanlar güvence istiyor
Paylaş

Gülşah İMREK

Maden işçilerinin cenazelerinin gittiği köyleri, mahalleleri tek tek dolaştık. Geride kalan kadınların acısına odaklandık. Gördük ki maden katliamının geride bıraktığı elbette tek başına acı, gözyaşı değildi. Gelecek kaygısı, çocukların boğazından geçecek ekmeğin nasıl alınacağı kaygısı vardı.

‘Madenci olmayana kız verilmez’ dedikleri köylerde bir kadının eşinin madenci olması aynı zamanda düzenli bir gelirinin olması demek. Devletin tarımsal desteklerden elini çekip özelleştirmelere kapı açarak yaptığı; çiftçinin ürettiğinin kendi giderini bile karşılamaması olurken, tarımsal üretimin bel kemiği olan kadınların da üretimden adım adım koparılması olduğu çok açık. Hayatının bir döneminde mutlaka tütün ya da domates, biber ekmiş bu kadınlar mazotun pahalılaşması, samanın sütten daha pahalı hale gelmesi ile üretimden koparılmış, çocuk ve yaşlı bakımına mahkum edilmiş. Şimdi yine “Eve katkı olsun” diye bağa bahçeye işçi olarak gidiyorlar. Ama ne işçilik! Kendilerinin bile kendilerini işçi olarak kabul etmediği bu yeni sömürü çarkı, kadınların bir yanı tarlada, bir yanı evde ama daima arafta kalmasının adı olmuş.

‘KATKI OLSUN DİYE’ GİRİLEN ÇARK

9 yıldır maden ocağında çalışan ve katliamda hayatını kaybeden Halil Ergöz’ün eşi Fatma Ergöz bu süreci şöyle anlatıyor: “Ben ovaya gidiyorum, domates çapasına. 3 çocuğumu okutmaya çalışıyorum. Ufacık çocuğumu evde bırakıp da tarlaya gittim bunca zaman. Köylüyüm ama köyde evim yok. Burada da kirada oturuyorum. Kocam en fazla 1200-1300 maaş alıyordu, yetmiyordu. Ben de katkı olsun diye domates ekiyorum”. Kendilerine ait bir evi olan maden işçisi yok denecek kadar az. Olanlar da zaten ev yaptırdığı için bu eziyete katlanıyor. Kadınlar ise eşlerinin işte olduğu zamanlarda evin sıvasından, tuğla dikimine kadar pek çok şeyi kendileri üstleniyor.

HİÇ DEĞİLSE SİGORTA…

Eşlerinin madende maruz kaldığı her türlü gazdan, tozdan, zehirlenmeden etkilenen kadınlar çalışamadığı gibi, evde onlara uyguladıkları çeşitli yöntemlerle hasta bakıcılık görevi de üstleniyor. Hüsniye Coşkun “Eşim 8.5 senedir madende çalışıyordu. Bu olay yaşanmadan 2 gün önce zaten eşim zehirlenmişti. Önce evde kusturmaya çalıştım. Safra kusuyordu. Sonra doktora götürdüm. Doktor karbonmonoksitten zehirlenmiş dedi ama anlamadı neden olabileceğini. Böbrek iltihabı zannetti”.

Zamanında tütün ektiklerini ancak bir kaza geçirdikten sonra traktörlerini satmak zorunda kaldıklarını ve sigortalı bir iş için eşinin madene girdiğini ifade ediyor. Sağlığın paralı hale gelmesi “sigortalı bir iş” için her şeyi katlanılır kılıyor hiçbir güvencesi ve birikimi olmayan insanlar için. Özellikle kadınlar, tarımda, çalışanın omzuna binen sosyal güvenlik yükünü taşıyamayan “aile babalarının” madene hiç değilse sağlık güvencesi sağlayabilmesi adına gitmesine bu nedenle ses çıkaramıyor.

BİR KUŞAK DAHA MADENE GİTMESİN DİYE...


Tarımda çalışmayı sürdüren bir diğer madenci eşi ve mevsimlik tarım işçisi Elfida Kutluer ise çocuklarını okutmak için çalıştığını ifade ediyor. Eşi yaşıyor ama o da her an başına gelebileceklerin korkusuyla... İşte anlattıkları; “Eşim 5 senedir madende çalışıyor. 2 tane oğlum var. Eğer çocuklarımı okutamazsam, onlar da madenci olacak. Ama madenci olmalarını istemiyorum. Okumaları da paraya bağlı ki paramız da yok. Ben de tarlada çalışıyorum. Günlük 25 liraya. Sabah 5’te gidiyoruz, akşam 7 buçuk 8 gibi eve geliyoruz. Çocuklara annem ve kayınvalidem bakıyor, kreşler çok pahalı. Kredi çektik, çok borcumuz var. Mecbur tarlada çalışarak ek gelir sağlamak zorundayım. Sabah 5 gibi kalkıyorum. Zeytin, pamuk, püskül, darı, darı kırımı topluyoruz; domates ve biber ekiyoruz. Mevsimlik çalışıyorum zaten. Hiçbir güvencemiz yok. En tehlikelisi de zeytin toplamak. Dala çıkmak zorundasın. Çıkmayınca kızıyorlar. ‘Çıkacaksan gel, değilse gelme’ diyor iş sahibi.

Sigortalı bir iş istiyorum ben de. Sigortalı, düzenli aylığım olan, ne bileyim güvenceli bir iş olsun isterdim. Tarım işi zor. Yapabiliyorsan gidiyorsun, yapamıyorsan…  Yani yerine göre bağırıyorlar, yerine göre azarlıyorlar seni. Bu sene hemen hemen hiç gitmedim tarlaya. Ama püskül zamanında gideceğim. Mecbur gitmek zorundayım.”
Kadınların anlattıkları böyleyken Soma’da yöre halkının geçimini sağlayabileceği maden dışında hiçbir iş sahası yok. Kadınlar aynı zamanda seçim dönemi AKP’li yöneticilerin kuru meyve fabrikası açacaklarını iddia ettiklerini ancak seçim sonrası bu konunun da bir daha açılmadığını söylüyorlar. İnsanca yaşayabilecekleri bir iş istediklerini her fırsatta söyleyen kadınlar devlet yetkililerinden kuru erzak değil, geleceğe dair bir güvence istiyor.

ÇİFTÇİLİK DE GÜLLÜK GÜLİSTANLIK DEĞİL

Kadın istihdamının yönelimini belirleyen etkenlerin başında gelen tarımsal faaliyetler, 2000’lere kadar ekonomi içindeki ağırlığını koruyordu. Yoğunlukla kadın emeği ile gerçekleşen bu sektörde küçük üreticilik de yapılsa kadınlar ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Kadınlar “Çiftçilik bitmeseydi, eşlerimiz madene gitmeyeceklerdi” dese de bu koşullarda tarıma da devam etmek istemiyor. İşte kadınların karşı karşıya bırakıldığı koşullar;
* Ataerkil toplumsal ilişkilerin hakim olduğu kırsal yaşamda kadınlar, ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor.
* Kadınların büyük bir bölümü kendi emeğinin getirisi üzerinde hak iddia edemiyor.
* Güç, iktidar kaynağı olabilecek ilişkilerin dışında bırakılıyor.
* Çoğu zaman genç kızlar okula değil tarlaya gönderiliyor. Köylerin ilçe merkezine olan uzaklığı gibi nedenlerde eklenince, genç kızlar da ücretsiz aile işçiliğinin bir parçası oluyor.
* Kadınların kendilerini geliştirebilecekleri; halk eğitim kursları gibi mekanizmalar yok, varsa da engelleniyor.
* Aynı zamanda aile gelirini oluşturan maddi kaynakların denetiminden de yoksun bırakılıyor, mülk sahibi olamıyor.
* 4- 5 çocuklu geniş ailelerde hem çocukların hem de yaşlıların bakımını üstlenmek durumunda kalıyor.
* Tarımsal üretimde kadınlar günde 12- 14 saat gibi uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kalıyor.
* Bölge’de zeytin toplamaya giden kadınlara “dayıbaşları” tarafından “Ağaca çıkmayacaksan hiç gelme” gibi sözler sarf ediliyor. Kadınlar her an düşme tehlikesiyle çalışıyor.
* Kadınlara çoğu zaman sağlık sigortası yapılmıyor, eşleri üzerinden sigortadan faydalanmak zorunda kalıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Tek çare maden değilse ne?

SONRAKİ HABER

Mecliste taşeron skandalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...