22 Haziran 2011 12:06

Tanrıyı Bile Güldüren Adam

Yaşadığımız ülke bir ironi cenneti. “Güleyim mi?” , “ağlayayım mı?”  arasındaki labirentte bizi yönetenlerin komutlarıyla bir yandan diğerine savrulup duruyoruz. Kendi fikirlerimizin olmaması bir yana, fikirleri olan insanlara tahammülsüzlüğümüz ayrı bir muamma. Çelişkiler yumağı içerisinde, at g

Paylaş
Rojhat Çağlar

Devrimciyle devrimci, milliyetçiyle milliyetçi, yerine göre dindar, yerine göre çağdaş, Filistin söz konusu olunca mazlumdan yana, kendi ülkesindeki Kürtlere karşı faşist ve tüm bu karmaşayı ruhunda eritebilen bir karanlık bilmece. “Ayinesi iştir kişinin” deyip yaptıklarına göz atacak olursak belki biraz daha tanıma şansımız olacaktır kendisini…

Öncelikle vatandaşlarına sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşır, 7’den 70’e herkesi severdi(!)... Örneğin; günün birinde çiftçinin biri oy verdiği başbakanına çaresizliğini haykırıp sitemde bulunmuş, “Anamız ağladı” demişti. Başbakan saygıda kusur etmeyerek: “Ananı da al git” demişti. Başbakanın bu tavrından feyiz alan bakanlardan biri;

Gözleri görmeyen bir vatandaşa; “İş de vermişiz sana, daha ne istiyorsun?​” diyecek kadar saygılı olduğunu ve Başbakanın takipçisi olduğunu göstermiştir.

Ayrıca bireylere olduğu kadar topluluklara da saygılıydı. Örneğin;  Alevi kardeşlerimize saygısını gösterebilmek için; Alevi Çalıştayı’nı oluşturdu ve bu çalıştaya Maraş Katliamı’nın bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller’i davet etti. Böyle yaparak Alevilere dedi ki, eğer bir hak istiyorsanız, sizi yakan, boğazlayan, katleden yüce bir insanın düşüncelerini de almalıyız! 

Kürt halkına karşı gösterdiği saygıyı ifade etmek gerekirse muhteşemdi(!)… Öncelikle  “Açılım” denilen ama Kürt halkını kapalı düşüncelerin çok gerisine iten bir akım başlattı. Kürtlere haklarını vermek için, binlerce Kürt siyasetçiyi hapse attırdı. Polise taş attıkları iddia edilen  çocuklar ikinci sırayı aldı, hapse girmek için. Azadiya Welat gazetesinin editörü müebbet hapse mahkûm edildi. Kendisi yeri geldiğinde Kürt halkına yaranabilmek için Kürtçe konuştu, hatta bir tv kanalı açtı, ama Van’da kutlamalar sırasında “Newroz” kelimesi  yazıldı diye soruşturma başlatıldı. Böyle yaparak Başbakan şunu demek istedi; eğer bir hak verilecekse onu ben istersem size veririm. Ben vermeden sizin istemeye  Hak(kınız) yok(!)…

Bunun dışında çok çevreci bir adamdı(!). Rant sağlamak için ülkenin tüm güzelliklerine göz dikti. Hasankeyf, Munzur gibi medeniyetlerin doğuşuna tanıklık etmiş yerleri yok etmek için HES projeleri başlattı… Ama en çevreci tutumunu nükleer santral kurmak isterken takındı. Birçok ülkede felaketlere sebep olan nükleer santrallere karşı halk ayaklanınca, bilime ve insanlığa diyalektiğin geldiği en son aşamayı kat ettiğini gösterdi ve “ Mutfak tüpü de tehlikeli, o zaman eve tüp de almayalım.” diyerek hayata bakış açımızı değiştirdi!

Gazetecilere saygısı takdire şayandı(!). Özellikle de karikatüristlere bayılırdı(!). Penguen, Leman dergisi başta olmak üzere birçok dergi çalışanına dava açtı ve çoğundan tazminat aldı. Eleştiriye tahammülü yoktu, karşısına kim çıkarsa ezip geçmeye karar vermişti. Bazı gazetelerde yazarlar işlerinden atıldı, kimi gazeteciler hapse atıldı neyle suçlandıklarını bile öğrenemeden… Yavaş yavaş pençesini basının üzerinde daha da hissettirmeye başladı. Kimi zaman gazete isimleri vererek, o gazetelerin alınmamasını isteyecek kadar basitleşti… Hal böyle olunca ülkede iki tip gazeteci profili ortaya çıktı. Tüm baskılara rağmen fikirlerinden taviz vermeyen onurlu gazeteciler ve  kendisini Başbakana yalakalık yapmaya programlamış gazeteciler… Ama ne yazık ki en acı olan şey; bazı muhalif gazetecilerin tamamen değişerek iktidar yanlısı olmaya başlamasıydı… 

Başka bir konuya değinecek olursak; Başbakan ekonomiyi çok iyi bilirdi (!)… Bir pazarlama uzmanıydı adeta ve işini çok iyi yapıyordu. AKP merkez binası dışında neredeyse tüm kurum ve kuruluşları özelleştirdi. Yabancı sermayenin tatlı sıcaklığını ruhunda hissediyordu çünkü... Bu başarısının sırrını kimse çözemiyordu, bunu sadece oğluna söylemişti. Ve oğlu da babasına layık bir evlat olarak, sıfır sermaye ile kendisine “Gemicik” almış, daha sonra da hayatında bazı parıltıların eksik olduğunu görüp; yine sıfır sermaye ile mücevher şirketine ortak olmuştu… İnsanlar ekonomik krizin kıskacında boğulurken, “kriz bizi teğet geçti” cümlesi ile ekonominin geometrik analizlerini ortaya koyup insanlarımızın yüreğine su serpti. Aslında başbakanın demek istediği “ben ve zengin dostlarıma krizler vız gelir tırız gider, fakir fukaralar teferruat”…  İnsanlara 3 çocuk yapmayı öğütlüyordu durmadan, “çocukların rızkını Mevla gönderir” diyordu ama Samsunda 2,5 aylık Kübra açlıktan ölmüştü o günlerde… 4-C uygulamasını kabul etmeyen işçilere, size şimdi sunduğumuz paraya çalışacak binlerce insan bulurum diyerek, sahip olduğu işsiz ordusuyla övünebilecek kadar, yanlışlarıyla barışık düşüncelere sahipti. Bunun dışında; sanatla çok ilgilenirdi mesela(!)… Sanatın ve sanatçının dostuydu adeta(!). İnsanlarımız birçok yeniliği onun sayesinde yaşadı. Örneğin bugüne kadar hiçbir Başbakan bir heykelle kavga etmemişti. “insanlık anıtı” heykeline “ucube” deyip, daha sonra insanlık dışı bir tavırla heykelin kaldırılmasını sağladı her nedense… Başbakan sanat aşkını çocuklarına da aşılamaya başladı o günden sonra. Kızı bir devlet tiyatrosunda oyun izlemeye gitmiş,  çiğnediği sakız diğer insanları rahatsız edince, sahnede bir oyuncu kendisini uyarmak zorunda kalmış. O da bu uyarılardan sonra tiyatroyu terk etmişti. Ardından eski Kültür Bakanı : “Devlet tiyatrolarının kapatılıp özel tiyatroların arttırılması gerektiğini” söyleyerek, sanata  olan net tavırlarını ortaya koymuştu. Bunların hepsi bir yana, tam bir inanç adamıydı(!). Örneğin; ülkede binlerce sorun varken, tüm sorunları tek bir soruna indirgeyebiliyordu. Kürt meselesi, işsizlik, yoksulluk, sağlık alanındaki rezaletler, insanları bir torba kömüre ve birkaç paket makarnaya muhtaç bir hale getirmesi gibi daha birçok problemi göz ardı edip, “türban meselesini” çözmeye çalıştı. Ona göre Tanrı katında tek önemli şey olan, kadınların saçını kapatmaları  görevini yerine getirmeleri için elinden geleni yaptı. Oysa insanlar ölüm vadilerinde dolaşırken ve yapılması gereken o kadar iş varken; Tanrı’nın bir tel saçla uğraştığını düşünmek içler acısı bir durum. Yücelttiklerini sandığı Tanrı’yı aslında küçülttüklerinin farkında bile değillerdi.

Aslında söylenecek ya da anlatılabilecek daha  birçok şey var. Ama aklımdaki sorular dizginliyor ruhumu…

ÖNCEKİ HABER

Tatil, bazı çocuklar için ‘çalışmak’ demek

SONRAKİ HABER

Türkiye’de Engelli Yaşam

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...