11 Mayıs 2014 06:00

Annelerin beklediği hediye değil yalnızca adalet

Bugün haftalar öncesinden billboardlarda, televizyon reklamlarında ev eşyalarının indirime girmesi ile yaklaştığı anlaşılan Anneler Günü’nden birini daha kutlayacağız. Anneliğin hiç olmadığı kadar yüceltildiği ama bir o kadar da kadın olanın aşağılandığı, her gün türlü biçimlerde öldürüldüğü AKP iktidarı döneminde, evlatlarının sesine hasret kalan annelerin öyküsüyle buluşturuyoruz sizleri... ‘Her evlat birer Metin’dir benim için’ diyen Fadime Ana, sattığı kitap yüzünden çocuklarından koparılmak istenen Mülkiye Demir Kılınç, yıllardır cezaevindeki annesi Fatma Tokmak için adalet kapısını aşındıran Azad Tokmak ve “Emri ben verdim” diyenden yılmadan hesap soran Gezi Anneleri anlatıyor...

Annelerin beklediği hediye değil yalnızca adalet
Paylaş

Gülşah İMREK
Duygu AYBER


Bugün haftalar öncesinden billboardlarda, televizyon reklamlarında ev eşyalarının indirime girmesi ile yaklaştığı anlaşılan Anneler Günü’nden birini daha kutlayacağız. Anneliğin hiç olmadığı kadar yüceltildiği ama bir o kadar da kadın olanın aşağılandığı, her gün türlü biçimlerde öldürüldüğü AKP iktidarı döneminde, evlatlarının sesine hasret kalan annelerin öyküsüyle buluşturuyoruz sizleri... ‘Her evlat birer Metin’dir benim için’ diyen Fadime Ana, sattığı kitap yüzünden çocuklarından koparılmak istenen Mülkiye Demir Kılınç, yıllardır cezaevindeki annesi Fatma Tokmak için adalet kapısını aşındıran Azad Tokmak ve “Emri ben verdim” diyenden yılmadan hesap soran Gezi Anneleri anlatıyor...

‘METİN’İMLE BİR DAHA VAR OLDUM’

Fadime Göktepe - Metin Göktepe’nin Annesi: Metin çok iyi bir çocuktu. Çalışkandı, arkadaşlarını, insanları severdi. Çok küçükken bile eylemlere giderdi. Metin için “Duvardan düştü” dediler, ama hiç inanmadım. Peşine düştüm onu öldürenlerin. Çünkü sadece benim oğlum değil, o gün alınan bütün çocuklar birer Metin’dir benim için. Yaptığı işe çok bağlıydı. Arkadaşları hep anlatırdı. “Bu çocuk hep ağaçların üzerinde geziyor. Yerde görmedik bir türlü” diye. Alibeyköy’e o haberi izlemeye giderken “Dikkat et oğlum” dedim. Bana “Anne bir ben miyim ana kuzusu, oraya gidenler ana kuzusu değil mi?​” dedi. Çevresini, arkadaşlarını, yoldaşlarını hep düşünürdü.

Çok sahiplenildi. Neden bunlar oldu diye sorarsanız eğer, Türkiye çok güzel ancak sahipsiz bırakılmış bir ülke. Adalet, insan hakları yok, devlet zaten katil. Bu kadar insan göz göre göre nasıl öldürülür, zehirlenir? Katillere, mafyalara, çetelere kalmış bu memleket. Mehmet Ağar vardı o zamanlar emniyetin başında. Tansu Çiller, Orhan Taşanlar, Mesut Yılmaz vardı. Bizi bir yere konuşmaya götürdüler. Birbirine silah çekenler vardı. Ben çocukları oradan çıkardım, bir şey olmasın diye. Benim yaptığımı devlet akıl edemiyor. Ne hükümetler gördüm. Hiçbiri bir şey yapmadı adaletin gelmesi için.

Ölen de öldüren de bizim çocuklarımız, ama birbirine kırdırıyorlar gençleri. Anneler Günü’nü kutluyorum herkesin. Metin öldükten sonra da benim anneler günümü hep kutladı, hiç eksik etmedi. Bugün herkese konuşuyorsam böyle, Metin’im sayesindedir.
 

‘EMRİ BEN VERDİM’ DİYEN KATİLDİR’

Hatice Cömert- Abdullah Cömert’in Annesi: Bugün anneler günü ve ben katledilen oğlumun mezarına gideceğim. Oğlumun yanına gideceğim. Acım çok büyük. Ben adalet istiyorum. O emri veren, oğlumun katili için müebbet istiyorum. 11 ay oldu oğlum katledileli. Ben her gün ağlıyorum. Her cuma mezarına gidiyorum, toprağını kucaklıyorum. Ama katil hâlâ geziyor. Oğlum savaş istemediği için, “savaşa hayır” demek için yürüdü benim oğlum. Başbakan diyor ki, “sokak kirli”. Hayır sokak kirli değil. Sokağa çıkıp hak aramak çok iyidir. Ne ben, ne de çocuğum hiçbir suç işlemedik. Kimseye zarar vermedik. Başbakan dedi ki “yasak”. “Emri ben verdim, temizledim”. Ne temizledin sen ya? O emri verdi, polisler de katillik yaptı. Benim oğlumu katlettiler. Bu gençler sokağa çıktığı zaman neden sormadı Başbakan “Bu gençler acaba neden eylem yapıyor” diye? Sormak lazım, dinlemek ve anlamak lazım. Hakkını aramak için; savaş olmaması, özgürce yaşamak ve insan hakları için sokağa çıktı bu gençler. Berkin Elvan küçük değil miydi? Sadece 14 yaşındaydı. Ekmek almaya gidiyordu ve dinlemediler vurdular onu. 3 gün yürüyüşe çıktı benim oğlum. Biz de gittik onunla birlikte. Benim oğlum eve gelirken vurulmuş, arkasından vurmuşlar. Kasten vuruldu yani. Bu gazeteyi de belki alır okur o polisler. Onlara sesleniyorum: Allah’tan korkmadınız mı? Benim oğluma, o küçücük çocuklara acımadınız mı? Ne yaptılar size? Soygun mu yaptı benim oğlum? Senin kızına, kız kardeşine tecavüz mü etti? Niye göz göre göre öldürdün benim oğlumu? Başbakana, AKP’ye güvenip oy vermiştim. Ama hain çıktılar. Kendi ülkesinin gençlerini öldürüyor, biz asker olarak yetiştirirken üstelik. Biz anneler ne kadar acı çekiyorsak, bizden daha beter acı çeksinler. Biz idama karşıyız ama, o küçük çocukları öldüren adamın, Başbakanın idamını istiyorum. Bütün analara da sabırlı olmaları için sesleniyorum. Mücadeleye devam. 

HEDİYE DEĞİL DEMOKRASİ İSTİYORUZ

Mülkiye Demir Kılınç- Özgür ve Lorin Bebeklerin Annesi: Benim hikayem Kürtler için tanıdık bir hikaye aslında. Mezopotamya Kültür Merkezi’nde kitap satış sorumlusu olarak çalışıyordum. Bir gün biri elinde bir kitap siparişi listesiyle geldi. İçerisinde kolay bulunamayacak felsefi kitaplar da vardı. İstediği kitaplar da Nâzım Hikmet’in, Turgenyev’in, Elif Şafak’ın, Faucoult’un kitapları.Yani herkesin kütüphanesinde bulunabilecek kitaplar aslında. Sonrasında o kişi kitapları aldı ve gitti. Aradan 1 saat geçmedi, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Ben ne olduğunu anlayamadan, gözaltına aldılar. Dosyada “gizlilik kararı” olduğu gerekçesiyle ne için tutulduğumu avukatım bile bilmeden, 4 gün boyunca gözaltında tutuldum. Günler sonra savcılıkta öğrenebildik. Üstelik alındığım gün sattığım kitapların faturası bile üzerimdeydi. Mahkeme bana karşı adeta niyet okuması yaptı. Kitapları satmış numarası yapıyormuşum gibi davrandı yani. Bütün bunlar olurken tuttukları dosyada ise aleyhime hiçbir kanıt yok-tu. Serbest bırakıldıktan sonra da hakkımda açılan davada, İstanbul 16. Ceza Mahkemesi tarafından 2 yıl 1 ay hapis kararı verildi. Savcı iptalini istemezse, 19 Mayıs’ta 2 çocuğumla cezaevine gireceğim. Bütün bu yaşadıklarım hamilelik sürecimde de, doğum sürecimde de çok yoğun bir stres yaşattı bana. Düşük riskim vardı ve iğne kullanıyordum. Panik atak hastası oldum. Doğumhaneye bile “Cezaevine girersem çocuklarım ne olacak” düşüncesiyle girdim. Bu stres nedeniyle de sadece 15 gün süt verebildim çocuklarıma. Sütüm kesildi. Son olarak HDP grup toplantısında dile getirdik yaşadıklarımızı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam yaklaşık 1.5 hafta önce arattı bizi. İki meslektaşı bizi ziyaret etti, ancak Bakan İslam şöyle bir ifade kullandı bir açıklamasında: “Biz iki teklifle gittik, anne ikisini de reddetti. O nedenle çocuklarıyla birlikte cezaevine götürülecek” dedi. Bu doğru değil. Bana gelir gelmez sorulan ilk soru şuydu; “Çocuklarınızı bir kuruma vermek ister misiniz?​” “Hayır” dedim elbette. Çünkü çocuklarım prematüre doğdular. Özel bakıma ihtiyaçları var. Bir de Ayşenur İslam bana kreş de teklif ettiklerini söylemiş. Kesinlikle böyle bir şey yok. Bu teklif gelseydi düşünebilirdim tabii ki, ama etmediler. Bunlar olurken başlattığımız imza kampanyasına çok fazla destek geldi. Bir şeylerin değişeceğine bu sayede inandım. Anneler Günü’nü kutluyorum herkesin, ancak kadınlar olarak birleşmeliyiz, mücadele etmeliyiz. Hediyeye değil demok-rasiye ihtiyacı var biz kadınların.

 

‘MİLYONLARCA EVLADIM VAR ARTIK’

Emsal Atakan- Ahmet Atakan’ın Annesi: Ahmet’siz geçirdiğim ilk Anneler Günü. O kadar zor bir duygu ki, bunu ancak anne olan anlar. Artık hiçbir bayramın, özel günün benim için bir anlamı yok. Ama diğer çocuklarıma da haksızlık yapmak istemiyorum. Benim milyonlarca evladım var artık.
Ahmet her anneler gününde gelip sarılırdı bana, öperdi. Sürpriz yapmayı da çok severdi. Çünkü biz Ahmet’le anne, arkadaş, yoldaş, her şeydik... Gün geçtikçe acım daha çok büyüyor sanki. Çünkü zaman geçtikçe, Ahmet’im eve gelmiyor. Hep hayalleriyle yaşıyorum. Hep fotoğraflarına bakıyorum. Mezarına gidiyorum, saatlerce oturup ağlıyorum, sohbet ediyorum. Kaç kez rüyama girdi. “Ben çok iyiyim anne, merak etme. Benim katillerim de belli” dedi. Ahmet’in, Gezi şehitlerinin ve bu ülkede katledilenlerin katillerinin kim olduğunu bizler de biliyoruz. Biliyoruz ki, “Ben emri verdim” diyen kişidir, benim oğlumun katili. Bu ülkenin Başbakanı, Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı. Neden? Çünkü “Benim oğlumun katili Başbakan” dediği için. Başbakan, bu ülkenin emniyet mensuplarına emri verdi ve polisler katletti bu gençleri. Bu yüzden daha büyük acı çekiyoruz ya. Sanki bu ülkenin çocukları değilmiş gibi davranıyorlar hâlâ. Başsağlığı bile dilemedi başbakan. Ayrıştırmayı yapan da kendisidir. Aslında bu halk hiçbir zaman ayrıştırma yapmı-yordu. Halkları, insanları birbirine kırdırtmaya çalışan bir başbakan var bu ülkede. Ve her geçen gün çocuklarını yitiren anaların, adaletsizlikle acıları daha da büyüyor.
Hiçbir anne evladına en ufak bir zarar gelsin istemez. Artık hiçbir annenin yüreğinin yanmasını istemiyorum. Başka gençlerimiz katledilmesin. Oğlum için ve bütün katledilen gençlerimiz için adalet istiyorum. Adalet istiyorum, çünkü bu gençlerin hiçbirinin suçu yok. Bu çocuklar sadece anayasal hakkını kullanırken, haksızlığa karşı direnirken katledildi. Bizim çocuklarımız ne çaldı, ne gasbetti, ne kimseyi vurdular. Ahmet’e “Aman oğlum sen öğrencisin, ne olur dikkatli ol” dediğimde bana, “Anne ben hiçbir suç işlemiyorum” diyordu. “Burası medeniyetler kenti Hatay. İnsanlar yüzyıllardır kardeşçe yaşıyor, biz Suriye ile savaş istemiyoruz. Biz haksız-lığa karşı direniyoruz” diyordu. “Neden korkacağız ki, bizim suçumuz yok. Suçlu olanlar korksun” diyordu. Ama biz görüyoruz ki, bu ülkede suçlu olanlar elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor, suçsuz olanlar katlediliyor. Bu ülkede hukuk işlemiyor, adalet yok. Hani demokratik bir ülkede yaşıyorduk? Nerede?

 

‘KATİL CEZA ALMADIKÇA YÜREĞİM SOĞUMAYACAK’

Sayfi Sarısülük- Ethem Sarısülük’ün Annesi: Katiller yavrularımdan birini aldı, ondan bir eksiğim. Benim 5 tane yavrumun içinden 4’ü Anneler Günü’mü kutlayacak, ama ben O’nun yanına gideceğim. Mahkeme sesimize hâlâ yanıt vermedi. Katili savunuyor. Savcı yamacımızda konuşamadı bile. Ben sadece ilk duruşmaya geldiğinde katilin peruğunu düşürdüm. Bir anne olarak beni alacak içeri götürecek, benim çocuğuma da öyle yapsaydın ya. Bacağından vursaydı ya da içeri götürseydin. Ben onun sesini duyardım. Benim çocuğuma niye öyle yaptın? Ben onu ne yoksullukla büyüttüm. Hem anne oldum, arkadaş oldum, baba oldum... Ethem küçükken, yer sofrası seriyordum Allah ne ver-diyse biz onu yiyorduk. Otururdu benim dizimde yerdi. “Anne karnım doymuyor dizine oturmayınca” derdi. Her daim biz böyleydik. Bak dizlerim boş kaldı. Bir anneye bile dava açtılar. Açsın, korkum yok yine de. Ama o katili getirecekler. O katil ceza almadıkça, benim yüreğim soğumayacak. Katili getirip içeri tıkacaklar. İkrar’ım aynı odayı paylaşıyordu. Yan tarafı boş kalınca, zor geldi ona, hâlâ çok üzgün. Ağzını açmıyor çoğu zaman. Bilgisayarını kapattı. Yatağı öyle duruyor. Ethem’in fotoğraflarına bakarak avunuyoruz. Akşam yatarken “İyi akşamlar” diyoruz, sabah kalkınca “Günaydın”.
Katilin yüzüne tükürmek istiyorum. Benim çocuğumu kendine layık görmeden, silahla öldürdü. Kendi bedeni küçüktü, benim çocuğum babayiğit olduğundan korkarak silahını çekti. Benim çocuğum bükülecek çocuk değildi. Kimseyi de incitmedi. Kızılay’ı çok mu gördüler? Alsınlar kafasına çalsınlar. Ama o katil gelecek. Katili görmek istiyorum da. Adalet de beklemiyorum. Çünkü adalet diye bir şey yok. Hepsi hırsız, haydut, yalancı... Ben bunlardan nasıl adalet bekleyeyim? Biz kendimiz adalet için mücadele veriyoruz. Başbakan benim çocuğum katledildiğinde Mısır’a gitti, Rabia için ağladı. Benim çocuğum da bu ülkenin evladıydı. En azından bir telefon açabilirlerdi. Ne yaptı benim çocuğum? Bizim suçumuz Alevi olmak mı? Bizde insan ayrımı olmaz. Ama bu insaniyet Başbakanda yok. Bak 8 çocuğum da karşımda duruyor. Ben unutamıyorum ki, onlar unutsun.
 

‘YILLARDIR KAPIMIZI ÇALMAYAN ADALETİ İSTİYORUM’

Azad Tokmak- Fatma Tokmak’ın Oğlu:Bir ev baskını sonucunda gözaltına alındık annemle birlikte ve ben 2.5 yaşındaydım. Annem Türkçe bilmediği için kendini ifade edemiyordu. 27 gün karakolda işkenceye maruz kaldık. Annem okuma yazma bilmediği için, önüne gelen kağıtlara parmak bastı. Bir çok işkence çeşidi üzerimizde uygulanmıştı. Annemin parmaklarını kırmışlardı. Benim elimde sigara söndürmüşlerdi. İşkence gördüğüm İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından kanıtlandı, ama bunu yapan polisler ceza almadı. Bütün bunlar çok derin izler bıraktı bedenimizde ve hafızamızda. Önce Çocuk Esirgeme Kurumuna verdiler beni. 7- 8 ay kadar orada kaldım. Ama kimseyle konuşmuyordum. Sonra cezaevine annemin yanına aldılar. Annem 5 yıl boyunca mahkemede ifade veremedi. Sadece gidip geliyordu. 5 yıl sonra bir tercüman geldi ancak o zaman ifade verebildi. Adli tıp tarafından 4 kez rapor aldı. 4’ü de cezaevi ve infaz kurumu tarafından kaybedildi. “Doktor yok, asker yok” dedikleri için, bir raporun çıkması zaten  8.5 ay sürüyor. Çalınan aylar, yıllardan bahsediyoruz. Annem cezaevinde ağır bir kalp hastalığına yakalandı. Ameliyat oldu ve cezaevi koşullarından kaynaklı enfeksiyon kaptı. Hayati risk oluştu. Daha sonra 1 hafta içerisinde ara karar ile tahliye edildi. 3 yıl boyunca dışarıda kaldı. Biraz olsun toparladı. 3 yılın sonunda Yargıtay ansızın bir kararla annemi 36 yıl hapisle cezalandırdı. Bu sefer Bakırköy Cezaevine gönderildi. Sağlık durumu gitgide kötüleşiyor. Özellikle son zamanlarda ameliyat olması gerekiyorken, hayati risk taşıdığı için ameliyatı yapmak istemiyorlar. Üstelik “17 yıl cezası kalmış mahkum ölürse, o kadar ceza ne olacak?​” diye düşünerek annemin ameliyatını yapmıyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Ben 19 yaşındayım ve neredeyse 17 yıldır boğuşuyorum bu adaletsizlikle. Annemle çok kısa bir süre zaman geçirebildim. Bir çocuğa oyuncağını verir, sonra geri alırsın ya... Onun gibi bir şeydi yaşadığımız. Düşünsenize, cezaevine oyuncak sokmak bile yasak. Cezaevinde bir çocuğun yürüyebileceği alan en fazla 5 metrekaredir. Ama dışarıda bütün yollar senin.
Annem cuma günleri hariç hemen hemen her gününü hastanede geçiriyor. Çünkü kendisinde nefes darlığı da var. Yıllardır aranan bir tanık vardı. İşkenceye maruz kaldığımızı görenlerden biriydi bu kişi. 4. yargı paketiyle geriye dönük davaların görülmesine dair bir karar var. Onu bekliyoruz. Ben yine de bütün annelerin gününü kutluyorum. Annemin özgürlüğü için de bir an önce adalet istiyorum.

ÖNCEKİ HABER

Reyhanlı hâlâ aydınlatılmadı

SONRAKİ HABER

Üç

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...