06 Mayıs 2014 06:00

Sadece geçim derdine değil canımızın da derdine düştük

Gazetemize mektup yazan Renault işçisi ocak ayından bu yana çalışma koşullarının daha da ağırlaştığına dikkat çekti. Yaklaşan MESS sözleşmesine ilişkin işçilerin taleplerini yazan işçi, tüm işçileri taleplerine sahip çıkmaya çağırdı.

Sadece geçim derdine değil canımızın da derdine düştük
Paylaş

Renault işçisi*

Renault’da çalışan 8 yıllık montaj işçisiyim. Ocak ayında yaşanan işten atmaların ardından yaşananları siz evrensel okuyucularıyla paylaşmak istiyorum. Pek çok bölümden yaşananları kabul etmeyen, sorgulayan arkadaşlarımızın işten atılmasının ardından çalışma koşullarımız daha da ağırlaştı.

ÜET’lerde (25 kişilik üretim takımı) çalışan işçi sayısı eksiltildi. Eskiden ÜET’de 35 kişi ile saatte 50-52 araba üretirken, bugün ÜET’lerde çalışan işçi sayısı 25’e düştü. Üretilen araç sayısı ise saatte 56-57’ye çıkarıldı. Azaltılan işçilerin ve yeni eklenen araçların yükü kalan işçilerin üzerine bindirildi. Bu durum zaten ağır olan koşulları iyiden iyiye çekilmez hale getirdi. Kimi işçi arkadaşlarımız bu koşullara dayanamadığı için istifa etme yolunu seçiyor. Birlikte hareket eden fabrika ve Türk Metal yönetimleri işçilerin ruh halini bildikleri için istifa etmeyi serbest bırakarak (Ayrılmak isteyenin ihbar ve kıdem tazminatı ödenerek) çalışmak istemeyenin ayrılabileceğini söylüyor.

İŞÇİYLE İŞVEREN ARASINDA ELÇİYİZ!

İşçiler, sendikacılara gidip “Neden bu durumu düzeltmiyorsunuz? Adam gerekiyorsa adam alsın, verilen işçiler çok fazla ve ağır. Koşullar sakat kalmamıza neden olacak kadar kötü” dediğinde “Yapabileceğimiz bir şey yok, biz işçiyle işveren arasında elçiyiz. Kimse size yapamayacağınız iş vermez. Performansçılarla gelir bakarız ama angajman dediğimiz iş listelerinde (İşin zamanlama ve yapılış tarzını anlatan föyler) size verilen işler fazla değil. ÜET şefi, projeci (ustabaşı) ve yedek (ustabaşı yardımcısı) konuştuk. İş fazla değil” deyip olayı geçiştiriyorlar.

ÜET şefi ve atölye müdürüyle birlikte sendika temsilcisi ısrar eden işçilerin taleplerini görmezden ve duymazdan geliyorlar ve kendilerine muhalif olarak gördükleri bu işçileri bir sonraki işten atma döneminde listenin başına yazıyorlar. Biz işçiler bunu kara liste olarak adlandırıyoruz. Hele bir de Birleşik Metal-İş, Çelik-İş’in adamı diye mimlenirseniz. vay ki vay halınize. O zaman hem işten atıyorlar hem de kendisine ait (Türk Metal’e) fabrikalarda çalışma hakkı tanımıyorlar. İşte yılbaşında işten atılan arkadaşlarımız da bu kara listede yer alanlardı. Sendika temsilcileri de işten atmalarla verdikleri gözdağına güvenerek işverenle birlikte (ÜET şefi, atölye amiri...) baskıyı daha da artırdı.

İŞ BASKISI DAHA DA ARTIYOR

Polivalans (Üretim verimliliğini artırma) adı altında üretim sistemini her ÜET’de yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. İşçi posta dediğimiz zaten kendi sorumluluk alanında yaptığı operasyon işleminde zorluk çekerken, kendisinden önceki veya sonraki postada yapılan işleri öğrenme zorunluluğu getirdiler. Gelmeyen biri olduğunda yer değiştirerek işin hiç aksamaksızın yürümesini sağlamayı hedefliyorlar. Bu da işçi üzerindeki baskıyı daha da artırıyor.

Artan baskının ve ağırlaşan koşullarının biz işçilere yansıması ise oldukça ağır. Üretim biçimi işçiyi değil, tamamen patronun kârı düşünülerek planlanıyor. Üretimin hiç aksamaması ve giderek artması için işçiler üzerindeki iş yükü her geçen gün artıyor. İşçinin boyu, gücü, sağlığı, ergonomisi düşünülmüyor. Aksine işin hızı temel alınıyor ve hızın artması ve bir işçiden daha çok kâr elde edilmesi için iki işi bir arada yapması isteniyor. Bir işçi azaltılarak aynı iş yapıldığında o işçi 1000 lira ücret alıyorsa 12 ile çarpıyorlar. Buna yediği yemek, servis parası, sosyal haklarını da ekliyorlar. Çıkan miktarın tamamı patronun cebine kalan ek kâr oluyor. Bu kâr ne kadar fazla olursa üretim müdürü, atölye şefleri ve ÜET şefine ek prim olarak yansıyor. Ek prim verildikçe işçi üzerindeki baskı daha da artıyor.

2-3 YILDA FITIK BAŞLIYOR

Geldiğimiz noktada işçilerde bel ve boyun fıtığı normal hale geldi. Eski işçilerden dinlediğimiz o zamanlarda işçiler sağlıklarını daha uzun süre koruyabiliyormuş. Artık 2-3 yıl içinde bu hastalıklar görünüyor. Üstelik bunun geri dönüşü yok. Ömür boyu bu ağrı sızı peşinizi bırakmıyor. Daha hafif iş olmadığı için sizi bu hale getiren koşullarda çalışmaya devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Çalıştıkça ağrılar daha da artıyor. Hastalık daha da ilerliyor. Bu işçilerin özel hayatınıza, aile hayatına dahi etki ediyor. Ocak ayından sonra fabrika yönetimi yarım altın dağıttı. Altının ardından da yeni işler eklediler. İşçi arkadaşlarımız “Keşke altın dağıtmasaydınız ek iş de yüklemeseydiniz” diyor. Bu ağır koşullara rağmen aldığımız ücretler komik. Bugün 10 yıllık bir işçi 1350 lira ücret alıyor. Yeni giren işçinin aldığı para ise asgari ücretin çok az üzerinde. O da sosyal haklar (odun-kömür parası, izin parası, ikramiye, Ramazan erzağı) eklendiği için. Kök ücret asgari ücret. İşçi arkadaşlarımızın bu koşullara dayanamayıp istifa edip gitmesinin nedeninin başında bunlar geliyor.

TÜRK METAL MASAYA YÜZDE 10’LA OTURDU

Bu koşullara karşı durmasını beklediğimiz sendikadan ise başta bahsettiğim gibi işverenin ağzından yanıt alıyoruz. Tam bir iş birliği! Türk Metal kendine Türkiye’nin 1 numaralı sendikası diyor. Sayı olarak öyle olabilir ama asıl 1 numaralığı işverenle olan iş birliğinden geliyor. İşçinin gözünde ise 0 numara. Bazen işçiler olarak “Sendika olmasa, işverenle biz kendimiz görüşsek daha mı iyi olur?​” diye kendi kendimize sormuyor değiliz. Türk Metal Renault’da “Bir sendika nasıl olmamalı?​” sorusunun yanıtını gösteriyor.

Bu koşullarda yeni sözleşme dönemine hazırlanıyoruz. Geçen sözleşmenin hemen bitiminde baştemsilci “Bu rakamları bir daha rüyanızda görürsünüz” demişti. Bir daha göremeyeceğimizi söylediği rakam ilk altı ay için yüzde 3. Mais’te 2014-2016 sözleşmesi için yaşananlar başımıza geleceklerin göstergesi. Bizden ayrı yürütülen bu sözleşmede sendika ilk talep olarak yüzde 10 istedi. İşçiler biliyor ki bu rakamı istemek yüzde 5’e razı olmaktır. Bu rakam gerçek enflasyonun bile altında.

BİZ BUNA RAZI DEĞİLİZ

Biz buna razı değiliz. Biz çoluğumuz çocuğumuzla geçinebileceğimiz adam gibi bir ücret, sakat kalmayacağımız insanca çalışma koşulları istiyoruz. Sözleşme döneminde biz işçiler sesimizi çıkartmazsak koşullar daha da kötü olacak. Çünkü sadece geçim derdinin değil canımızın da derdine düştük. Bunun için biz işçiler bölüm bölüm, vardiya vardiya (montaj, kaporta, boyahane, mekanik, motor, teslim atölyesi, İLN Ambarı, pres...) bir araya gelmeli taleplerimizi belirlemeli, işyeri komitelerimizi kurmalıyız. Bu komite üyelerini de sendikanın değil işçinin kendi iradesiyle seçtiği kişilerden oluşturmalıyız. Biz işyerinde birlik olursak sendika da patron temsilcileri de taleplerimizi dikkate almak zorunda kalır. Sendika bu dönemde taleplerimizi karşılamayacaksa ne zaman karşılayacak. Buradan sendikamızın Genel Başkanı Pevrul Kavlak’a da sesleniyorum. Orada burada başka sendikaları eleştireceğine, işçinin sesine kulak ver. Siz toplusözleşme döneminde işverenle kafa kafaya verip TİS belirleyen iş ortağı mısınız? Bu kötü namınızdan dolayı çoğu işçi sendikalı olmak istemiyor. İşçiler patronun ustabaşısı gibi çalışan sendika istemiyor. Ey Pevrul Kavlak; gerçekten sahaya inip, Renault’ya gelip işçinin iradesine sahip çıkacak mısın? İşçinin kendi iradesiyle oluşturacağı özgür TİS komitelerine ve bu komitelerin taleplerine uyacak mısın? İşçilerin dertlerini dinleyip, sakat kalmamıza neden olan çalışma koşullarının düzeltilmesi için adım atacak mısın? Yoksa yine Atatürk Spor Salonu’nda bize gül atarak taleplerimizi geçiştirip, ÜET’deki bantlarda sıraya dizerek protokol gibi bizimle tokalaşıp, bizi sorunlarımızla baş başa bırakıp çekip gidecek misin?

PEVRUL KAVLAK’A ÇAĞRI

İşçilerin taleplerinin gereğini yapın, Yapmıyorsanız şundan emin olun ki, biz işçiler olarak gereğini yapmak için elimizden geleni yapacağız. Delege, temsilci ve sendika yönetimi seçimlerinin demokratik olarak yapılmasını istiyoruz. Noter gözetiminde sandık seçimi istiyoruz. Böylece taleplerimizi yerine getirecek bir yönetim belirleyebiliriz. Bunları yapacak mısınız? Yoksa patronla iş birliği içindeki sendikacılık anlayışını sürdürecek misiniz? Bu sorulara vereceğiniz yanıt, biz işçilerin bundan sonra yapacaklarını belirleyecek. Çünkü Türk Metal’in mevcut anlayışı biz Renault işçilerinin ücretlerini ve çalışma koşullarını değil, Türkiye genelinde işçilerin durumunu belirlemektedir. Sizin bu anlayışınız kıdem tazminatlarını da, biz işçilerin diğer haklarını da koruyamaz. Sizin sayenizde her gelen gün bir önceki günü aratır oldu. Böyle giderse biz işçilerin sizlerden umudu hepten kaybolacak. Ne yapalım? Greif işçisi gibi fabrikayı mı işgal edelim? Biz de Bosch işçisi gibi sendika mı değiştirelim?

Başta Renault olmak üzere bütün metal fabrikalarında çalışan işçi kardeşlerime sesleniyorum. Ekmek paramıza sahip çıkalım. Sakat kalmadan çalışacağın, işbaşı yaptığında emekli olana kadar çalışabileceğin bir çalışma düzeni için mücadele edelim.

*BURSA

ÖNCEKİ HABER

Oğlumdan geriye çığlıkları kaldı

SONRAKİ HABER

Önemli olan gittiğin yerde ne yaptığın!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...