04 Mayıs 2014 07:14

Dört mevsim dört dörtlük sömürü

2013 yılı verilerine göre 300 bin vatandaş mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Gerekli önlemler alınmadan tarlalara, seralara çalışmaya gönderilen tarım emekçileri traktör römorklarına 20-30 kişi, 15 kişilik minibüslere 30 kişi, insan taşıması yasak kamyonetlere 20-40 kişi doldurulması ile yaşanan trafik kazalarında hayatlarını kaybediyorlar.

Dört mevsim dört dörtlük sömürü
Paylaş

Huriye TOZLUYURT
Antalya


2013 yılı verilerine göre 300 bin vatandaş mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Gerekli önlemler alınmadan tarlalara, seralara çalışmaya gönderilen tarım emekçileri traktör römorklarına 20-30 kişi, 15 kişilik minibüslere 30 kişi, insan taşıması yasak kamyonetlere 20-40 kişi doldurulması ile yaşanan trafik kazalarında hayatlarını kaybediyorlar.
Tarım emeği demek kadın emeği demek. Mevsimlik ya da değil, ücretsiz aile işçisi olarak görülen kadınlar, bir yandan korkunç çalışma koşullarına mahkum edilirken, diğer yandan da en temel insani ihtiyaçların karşılanmamasının yükünü üstlenmek zorunda kalıyor, çifte sömürünün katmerli halini iliklerine kadar hissediyorlar.  Mevsimlik tarım işçilerinin en yoğun olduğu bölgelerden biri de Antalya. Düden Şelalesi yakınında karanfil üretimi yapan tarım işçisi kadınlarla görüşüyoruz.  Çoğu Kürt illerinden geliyor.  Evlerini, köylerini, akrabalarını bırakıp gelmelerinin en yakıcı nedenlerinden biri işsizlik. İşsizlik, savaş dolayısıyla artık hayvancılık ya da tarım yapma imkanı ellerinden zorla alınan Kürtlerin üzerine yapışmış bir yara gibi.  Bu da, köyleri yakılıp yıkılmasa da batı illerine doğru zorunlu bir göçün göçeri olmaya zorlamış onları. Kadınlar günde 16 saat çalışıyor. Seralarda karanfilin ekiminden, bakımına hatta paketlenmesine kadar bütün işleri yapıyorlar. Ekiminden paketleme süresince  elli kuruş kazanıyorlar. Çoğunun ellerinin içi parçalanmış, fakat işi yetiştirmek için durmadan ama durmadan çalışıyorlar. Ne dinlenmeye zamanları var ne de rahat bir nefes almaya.  O kokusuna bayıldığımız karanfilin insanın ciğerine yapışan bir tozu olduğunu biliyor muydunuz mesela? İşte o toz yüzünden nefes sorunları yaşıyor kadınlar. Ve hiçbir sosyal güvenceleri olmadığı için ne bir tedavi olanakları ne de bir gelecekleri var. Karanfil ekim süresince serada ayakta, paketleme süresince oturarak çalıştıkları için çoğu kadında bel ve sırt ağrılarının olduğunu söylüyorlar.
Bu kadar ağır çalışma şartlarının üstüne bir de ev işleri… Biraz kabullenmişlikle de olsa yine de bakım işlerinin ağırlığını yaşıyor kadınlar. Üstelik; barınma koşulları o kadar ağır, o kadar insana yaraşmayacak durumda ki! İlk gittiğimizde gözümüze çarpan derme çatma barakalarda yaşamaları oluyor. En fazla bir odalı olan bu barakalarda çoğu aile, kalabalık yaşamaya çalışıyorlar. Suyun
elektriğin doğru düzgün ulaştırılmadığı yerlerde, zaten ağır olan işlerin yükü beş on kat artarak sırtlarına binerken, kadınların en büyük isteği doğru düzgün barınma şartları oluyor elbet. Bu istekleri de kendi yüklerinin hafiflemesi için değil ha… Çocukları için!

YOKSULLUKTA ÇABUK BİTER ÇOCUKLUK

Ayşe uzun zamandır karanfil işinde çalıştığını söylüyor. Daha 20 yaşında ama… Çalışma koşullarının çok zor olduğunu ve ailesine yardım etmek amaçlı okulu bırakmak zorunda kaldığını söyleyen Ayşe’nin yüzündeki burukluğu görebiliyoruz. Çalışanların arasında 11 yaşlarında bir kız gözümüze çarpıyor. Ortaokula gittiğini ve boş zamanlarında da ailesine eve katkıda bulunmak için çalışması gerektiğini belirtiyor. Aslında o da diğer çocuklar gibi boş zamanlarında oyun oynamak, uçurtma uçurmak koşmak eğlenmek istemez mi? Hasan  Hüseyin Korkmazgil’in şiiri “Yoksullukta elbette ki çabuk biter çocukluk, karabasan olur ekmek kavgası, doldurur uykuları özlemler işkencedir, istekler tutsak kampı, yoksullukta çabuk biter çocukluk, o uçurtma gözyaşlarıyla çekilir bulutlardan”…  Bu çocukları öyle güzel anlatıyor ki...
Aklıma okuduğum bir  roman geliyor. John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanında Tom Joad cezaevinden çıkınca ailesinin yanına döner. Ancak ailesini bulamaz. Çünkü ailesinin yaşadığı ve çalıştığı toprakların sahibi makineli tarıma geçtiği için, artık Joad ailesine ihtiyacı kalmamıştır ve Joad ailesini topraklarından çıkarmıştır. Onlar da California’ya verimli topraklara gitme, orada yeni bir hayat kurmaya çalışma kararı almıştır. Roman, işte bu yolculukta  yaşanan sıkıntıları, sorunları anlatır. Aile, zorlu bir yolculuktan sonra California’ya varıp bir ekmek parasına karınlarını doyurmak için çalışıyor. Californiya’dan Antalya’ya… Bir o kadar uzak, ama bir o kadar da yakın işte...


BAŞBAKANLIK GENELGESİ: AL GÖZÜM SEYREYLE!

Mevsimlik tarım işçilerinin özgün durumları için çözüm üretmek amacıyla Başbakanlık 2010 yılında bir genelge yayınlamıştı.  Genelge, mevsimlik tarım işçilerinin özgün sorunlarını tanımlaması ve çözmeyi amaçlaması açısından önemli bir adımdı. Ama gel gör ki her önemli sorun için atılan kağıt üstündeki adım, sorunu tanımsız ve çözümsüz hale getirmekle ünlü AKP döneminde biliyorsunuz. Nitekim mevsimlik tarım işçileri için çıkarılan genelge, gerçekçilikten uzak, meselenin esasını görmekten uzak, bir nevi “al gözüm seyreyle” metni. Mesela mevsimlik tarım işçilerinin yerleşme yerlerindeki içme ve kullanım suyu ile elektrik ihtiyacı, şebeke tesisi, mahallinde sondaj, su tankı/tankeri, elektrik hattı tesisi veya jeneratör  il özel idarelerince sağlanacak. Ama kullanım bedellerini işçiler ödeyecek.  Çok düşük günlük ücretlerle çalışan, üstelik çalışmadığı dönemde geçinebilecek kadar parayı biriktirmek için çalıştığı dönemde harcamalarını asgari seviyede tutan ailelerin, bu boyutta bir ödemeyi yapabilme ihtimalleri var mı sizce? Yine genelge ile mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarına gittikleri yerlerde, sağlık kontrolleri yapılması, eğitiminin sağlanması, çocuk işçiliğinin önlenmesi tedbirlerinin kurumlarca yapılması gerektiği söyleniyor.  Peki bu kurumlar, denetim mekanizmaları çalışıyor mu? İlgili kurum ve kuruluşlar ile görüşmeler yapılıyor mu? Gördük ki devlet işverenlere binbir çeşit teşvik sağlarken iş emekçilere gelince sözde kalıyor. Mevsimli mevsimsiz her daim sömürü de devam ediyor.

ÖNCEKİ HABER

Emek hırsızlarına pabuç bırakmayız!

SONRAKİ HABER

Yine cezaevi yine tecavüz; İkinci Pozantı vahşeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa