04 Mayıs 2014 07:10

Emek hırsızlarına pabuç bırakmayız!

“Sesini baskılara, kıyımlara karşı yükseltmeyi bilmiş, bireysel özgürlükten toplumsal özgürlüğe, hep özgürlüğü istemiş bir işçi kadın. On beşindeyken de kırkındayken de” der Sennur Sezer bir kadın işçi için…

Emek hırsızlarına pabuç bırakmayız!
Paylaş

Özge AYAZ
İzmir


“Sesini baskılara, kıyımlara karşı yükseltmeyi bilmiş, bireysel özgürlükten toplumsal özgürlüğe, hep özgürlüğü istemiş bir işçi kadın. On beşindeyken de kırkındayken de” der Sennur Sezer bir kadın işçi için…

Bu sayfalarda, Sennur ablanın bahsettiği işçi kadına benzer özelliklere sahip nice kadınla tanıştık. Nicesi bize ağzını açmaya korkarken, direniş sürecinin ardından nasıl slogan attırıcı olduklarını, “Meğer ben insanmışım, daha doğrusu ben kadınmışım, bu süreç bana bunu öğretti” dediklerini okuduk. Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde sendikalaştıkları için işten çıkartılan ve iki ayı aşkın süredir fabrika önünde direnişte olan Luna işçisi kadınlar da bu cümleleri yeniden kendi deneyimleriyle kuruyor: “İçerideki çalışma koşullarımızdan ötürü insan olduğumuzu unutmuştuk. Dışarıya çıktığımızda insan olduğumuzun farkına vardık. Bu ilki. İkincisi de kadın olduğumuzu öğrendik. Biz utangaç, çekingendik. Şimdi kendi sesimizi duyuyor, duyuruyoruz. İlk günler slogan atmaya bile utandık. ‘Acaba bağırsak bir şey derler mi’ çekincesi vardı hep. Ama sonra sonra alıştık. Şu anda biz kadınlar slogan atmaya öncülük yapıyoruz. Biz, hakkımızı savunmayı öğrendik!”

FABRİKALARIN KOŞULLARI BİRBİRİNE BENZİYOR

Pek çok fabrikada benzer koşullar var; 12 saate varan çalışma saatleri, kadın işçilere hakaretler, rapor aldığı için tuvalet temizletmeler, kötü çalışma koşulları, emeklerinin karşılığını alamama… Bütün bunlara karşı “Yeter artık” deyip örgütlendiklerinde işten çıkarıldılar. Onlar direnmeyi seçti. Patron onlara neden işten çıkarıldıklarını bildirdi bir tebligatla: Gerekçe “hırsızlık”. Emek hırsızlarının emeğinin değerinin peşine düşenlere layık gördüğü bu sıfat onları nasıl da öfkelendirmiş! Her ağızlarını açtıklarında “Tamam içeride insanlıktan çıkmıştık, bu yüzden sendikalaştık ama en büyük şoku onurumuzla çalıştığımız iş yerinden hırsızlık suçlamasıyla çıkartıldığımızı öğrendiğimizde yaşadık” diyorlar.
Benzer koşullarda çalışmak ve yaşamak zorunda olan kadınlara da bir çağrıları var; emek hırsızlarına pabuç bırakmayın. O pabuç; ulaşılacak güzel günlerin yolunda size lazım olacak!


‘SENDİKALI OLURSAM, HAKARETE UĞRAMAM’

Duygu Bolat 2 yıldır Luna’da çalışıyormuş. “Bizi hırsızlıkla suçlamasının tek bir sebebi vardı: Sendikaya üye olduk. Evet bu kelimeyi ilk duyduğumda ben de çok kırıldım ama şunu anladım ki asıl hırsızlar bizi bu saate kadar sömürenler ve arkamızda durmayanlardır, bugün bize iftira atan insanlardır, biz değiliz, biz onurumuz için buradayız”.
Ayşe Gezer fabrikaya girdikten 2 ay sonra 8 arkadaşına destek verdiği için işten çıkartılmış. Fabrikada 2 ay yaşadıklarının ardından sendikaya üye olmanın önemini anlıyor. Ne mi yaşamış? “İçeride çalışırken ustabaşları kadın olduğumuz için bize daha rahat hakaret ediyordu. Hor davranıyorlardı. Çünkü erkek işçilere bize yaptıkları hakaretleri etseler, onların tepki göstereceklerini biliyorlardı. Bana ilk sendika dediklerinde, sendikanın en olduğunu bilmiyordum. Sendikalı olunca, ne olacak diye sordum. ‘8 saat iş 8 saat uyku 8 saat de canımız ne isterse’ dediler. Ondan sonra da dediler ki ‘Kimse sana bağıramayacak ve hakaret edemeyecek’. Ben işte bunun için sendikalı olmak istedim. İnsan yerine koyulmak ve hakarete uğramamak için”.


KIRILAN GURURUN ONARIMI…

Sebile Güven işten çıkartılma süreçlerini şöyle anlatıyor; “25 Şubat sabahı 8 arkadaşımızın işten çıkartıldığını öğrendik. Biz de bu durumu protesto etmek amacıyla fabrika önünde toplandık ve patronumuz Mustafa Bey’in kararı ile içeri alınmadık ve ardından 120 arkadaşla beraber işten çıkartıldık. Ardından elimize tebligatlar ulaştı, biz sendikalaştığımız ve birlik olduğumuz için işten çıkartıldık ama tebligatta işten çıkartılma sebebimiz ‘hırsızlık’. İnanın burada bu kadar dirençli durmamın sebebi de işte bu! Ben ve diğer tüm arkadaşlarım hırsız değiliz! Biz onurumuzla çalışıyorduk ve gururumuz için buradayız!” “Hırsızlık” kelimesini ağzına aldıktan sonra Sebile’nin ses tonu başka bir hal alıyor.. “Hırs” denilebilir ama başka bir duygu, belki onun gibi haksızlığa uğrayan başka bir kadın bunun daha doğru karşılığını bulabilir… Sonra devam ediyor Sebile, iş yerinde maket bıçağı olmadığı için evden maket bıçağı getirdiğini onu fabrikaya bıraktığını anlatıyor, ardından da “Biz 12 saat burada gece gündüz çalıştık, bir kadın için 12 saat çalışmak çok zor. Çoluğumuzu çocuğumuzu evde bırakıp buraya geliyoruz, bunun üzerine bir de hırsızlıkla damgalanıyoruz biz bunları hak etmedik”. Sebile, çocuklarını yalnız büyütmeye çalışan bir anne. Tebligat eve gönderildiğinde evde sadece oğlu varmış, almış okumuş, sonrası mı? “Anne eve ekmek getirmeseydin ama hırsızlık yapmasaydın” cümlesi… Ciddi sorunlar yaşamışlar oğluyla bu nedenle de. Oğlu psikolojik tedavi görmeye başlamış. Bu direnişin sonunda Sebile iki şeyi kazanacaklarına inanıyor. İlki “hırsızlık” nedeniyle kırılan gururu onarılacak, diğeri ise 12 saat yerine 8 saat çalışacak, böylelikle yorgunluk nedeniyle olan iş kazaları da olmayacak.


ÇOCUKLARA ZAMAN AYIRMANIN KIYMETİ

Gülizar Garip 8 yıllık işçiymiş Luna’da. İçeride yaşadıklarını şöyle anlatıyor “Sayı tempo fazlaca artması, bunun yanı sıra bant şeflerinin ve müdürlerin baskıları... Akşama kadar canımız çıkıyordu. Eve gittiğimizde de yapacağımız işlerden birini mutlaka eksik bırakıyorduk. Bu, buradaki çoğu kadın arkadaşım için geçerli. İçerideki psikolojik ve fiziksel baskı had safhadaydı. Bu yüzden sendikaya başvurduk ve sendikalaştık”. Cumartesi-pazarları bile çalışıyorlarmış. Hatta Gülizar’ın eşi kaza yapmış, yıllık iznini kullanmak istemiş vermemişler. O da gidip 10 günlük rapor almış. İşe geri döndüğünde mi? “İşe döndükten sonra bana iki hafta boyunca tuvaletleri yıkattırdılar, mutfakta çalıştım. Bu işleri yaptığım için hiç gocunmadım. Ama ben direnişe başladıktan sonra şunu öğrendim: bana yaptırdıkları yasal değilmiş”. “Benim hiç sosyal hayatım olmuyordu, çalışırken 12 saat çalışıyorum zaten eve gidince yorgun oluyordum, ev işi falan derken çocuğumla bile ilgilenemiyordum o yüzden en büyük talebim 8 saat iş günü” diyor Gülizar. Bir de ekliyor: “İşten çıkartıldık o hafta sonu oğlumu aldım sinemaya götürdüm”.
Nurdan Vardarlı da uzun yıllardır Luna’da çalışıyor, “Bu fabrikanın benim için anlamı daha farklı. Ben bu fabrikada evlendim, burada doğum yaptım. Şimdi dönüp bakıyorum da ben çocuklarımın ne ilk adımlarını, ne ilk dişini, ne ilk konuşmasını görebildim. Hep çalışmaktan tüm bunlardan mahrum kaldım”. Nurdan’ın çocuğu 2. sınıfa gidiyormuş, “Gece vardiyalarım yüzünden çocukla ilgilenemediğim için etüte vermek zorunda kaldım, dersleri kötüye gidiyordu” diyor. Çoğu zaman evine boşuna kira verdiğini bile düşünüyormuş Nurdan. Çünkü diyor; “Biz bu fabrikayı evimiz gibi benimsedik. Kendi evimizde geçirdiğimiz vakitten daha fazla vakit geçirdik burada.”

ÖNCEKİ HABER

Tarım işçilerinin yevmiyesi 40 TL oldu

SONRAKİ HABER

Dört mevsim dört dörtlük sömürü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa