03 Mayıs 2014 12:23

Yeni işçi Sevda’nın hikayesidir

Ankara’nın Sincan ilçesi, yanı başında bir organize sanayisi bulunan, ayrıca Ostim, Gersan, Temelli, Kazan gibi birçok fabrika ve atölyelere işçi gönderen bir işçi ilçesi. Tabi kadın işçilerin de yoğun olduğu bir yer...

Yeni işçi Sevda’nın hikayesidir
Paylaş

Ayşe ÖZDEMİR

Ankara’nın Sincan ilçesi, yanı başında bir organize sanayisi bulunan, ayrıca Ostim, Gersan, Temelli, Kazan gibi birçok fabrika ve atölyelere işçi gönderen bir işçi ilçesi. Tabi kadın işçilerin de yoğun olduğu bir yer. Kadın işçilerle buluşmak, hayatın kadınlara dayattığı çifte yorgunluk yüzünden pek de kolay olmuyor. Sözünü diğer kadınlarla ortaklaştırmaya çalıştığımız kimi kadınlar korkuyor, bazıları boş vakitlerini ailesine ayırıyor, kiminin çocuğu hasta, kiminin eşi izin vermiyor, kimi de bizi kırmak istemiyor ama görüşmemek için birçok bahanesi oluyor. Ama bazen öyle güzel tesadüfler oluyor ki bizi buluşturan!
Böylesi güzel bir tesadüfle kesişti yolumuz Sevda ile. Birkaç gün önce Sincan’da oturan arkadaşlarımın evine ziyarete gittim. Arkadaşım mesaiye kaldığından kapı önünde merdivenlerde oturmak zorunda kaldım. Öylece otururken, elinde market poşetleriyle bir kadın belirdi,  önce yardım etsem mi diye düşündüm, sonra belki yanlış anlaşılır diye düşünüp vazgeçtim.  Benim halime acıyıp “gel, soğukta oturma. Anlaşılan dışarıda kaldın. Bir kahve iç için ısınır” dedi ve beni evine misafir etti. Kahvemiz pişerken bir yandan tanışıyoruz Sevda ile. O hikâyesini paylaşınca dergimize onunla ilgili bir yazı yazma teklifinde bulunuyorum. Başta pek anlam veremiyor, ama sonra “zaten benim de dertleşmeye ihtiyacım var” diyerek kabul ediyor. Yaklaşık 3 saat süren sohbetimize başlıyoruz böylece.

DESTEK YOK, KÖSTEK ÇOK, VAZGEÇMEK YOK!
37 yaşında, Sincan organizede bir fabrikada taşeron işçi olarak çalışan bir kadın o. Bir buçuk yıl önce eşinden ayrılma kararı veriyor. “20 yıllık çok sevdiğim eşim aldattı beni, dayanamadım evden defettim onu” diyor. “Çok kızgın, çok öfkeliyim, ama üzgün değilim artık o kaybetti” diye de ekliyor. 18 yaşında kaçarak evlendiği adamla mutlu bir aile ortamı  yaratmak için elinden gelen her şeyi yapmış. Ama işte sonuç bu. Önceleri maddi manevi çok  sorun yaşamış, ailesi memleketine dönmesini istemiş fakat Sevda ben tek başıma ayaklarımın üstünde duracağım demiş  ve fabrikada taşeron işçi olarak işe başlamış kızıyla birlikte. Böylece hayatında ilk defa çalışmaya başlamış. Yaşından ötürü fabrikalarda kadrolu işe girememiş.  3 vardiya çalışıyor, e tabi mecburiyetten, çünkü kötü dönemlerinde destek olacak kimseleri yok. Üstüne eski kocası gibi bir köstek var: Sevda boşanmaktan vazgeçsin diye elektriği suyu doğalgazı interneti bile kapattırmış adam. Ama Sevda inatçı ve asla vazgeçmeyen bir kadın olduğundan, kocasının evine mahkeme kararıyla tedbir koydurmuş ve eve yaklaşmasına bile izin vermemiş. Hakkını da bilen bir kadın o!

BİR GÜVENSEK BİRBİRİMİZE…
Sohbet ilerlerken “daha önce 1 Mayıs kutlamalarına gittin mi?​” diye soruyorum, “hayır” diyor. “Gitmeyi düşünüyor musun artık sen de bir işçisin” diyorum, televizyonlarda sürekli 1 mayıs kargaşa ve sanki terör olayları gibi yansıtıldığından biraz mesafeli olduğunu söylüyor. Ona göre işçilerin bayram yapacak hali de yok; ücretler çok düşük, asgari ücretle kirada yaşayan bir insanın geçimi çok zor, hak hukuk yok. “Yakarak kırarak değil de başka yollar aramak lazım” diyor. Nasıl yollar? “Ufacık bir örnek vereyim” diyor ve başlıyor anlatmaya:  “Gördüğüm kadarıyla fabrikada 1000 kişi çalışıyoruz. Bantta 1 dakikalık bile bekleme olduğunda bu bandın yavaşlamasına sebep oluyor ve işçilere para cezası olarak geri dönüyor. Bu yüzden hata yapmaktan korkarak ve stres altında çalışıyoruz. Bu durumun bizi birbirimize daha yaklaştırması gerektirirken biz sürekli birbirimizi ispiyon ediyoruz. Kıskanıyoruz, arkasından konuşuyoruz, kavga ediyoruz. Oysaki birlik olarak birçok sıkıntımızı çözeriz. Şimdi bizim fabrikada bazı bölümler taşeron. Biz fabrikanın içindeyiz ama yönetim şeklimiz bile farklı, bir kere biz asgari ücretle çalışıyoruz 1200 lira almak için sürekli mesaiye kalıyoruz fakat kadrolu işçiler sendikalı. Normal ücretleri 1300 liradan başlıyor ve bayramlarda yardımlar, hediye çekleri, ikramiyeler, ücretli izinler gibi birçok hakları var. Ben iş bulduğum için şükrediyorum ama bir adaletsizlik de olmuyor değil.  İstersek hepsini değiştirebiliriz, ama birbirimize güvenmiyoruz.  Bence önce haklarımızı öğrenmeliyiz, sonra birbirimize güven duymayı”.
Sohbete biraz eski eşinin dedikodusunu yaparak devam ediyoruz. Hala 1 Mayıs’a gelmeye ikna olmadı belki ama güçlü duruşuyla kalbimi fethetti. Bu arada sesi de çok güzel. Ajda Pekkan’ın Aşk Acısı şarkısını dinliyorum ondan,  “ay bu şarkı seni anlatıyor” diyorum, gülüşüyoruz.  Tekrar buluşacağız, sözleştik. Belki bu yazıyı okutmak için bugün çalmışımdır bile kapısını!

BEN BU İŞÇİ KIYAFETLERİNİ GİYEMEM

Sevda, boşanmadan önce evin faturalarını dahi yatırmazmış. “Yemeğe, gezmeye, giymeye biraz  düşkündüm” diyor. Arkadaş grupları, lokaller arasında gezerken bir anda işçi olmuş. İşe başladığı ilk günlerde “ben çalışamam, bu elbiseleri giyemem, ayakkabılar erkek ayakkabısı gibi” derken şimdi o elbiselerle öğle arası arkadaşlarıyla voleybol oynayabiliyor. İşyerini, işçi arkadaşlarını, orada paylaştıklarını çok önemsiyor. Çünkü orada çalışmak, bir şeyler üretmek onun yeniden doğmasını sağlamış.  “Bir kere kendimi çok üretken hissediyorum. Bağımsız hissediyorum” diyor. Gerçi başlarda sorun yaşamış çevreden; işe girmesi, hafta sonu gezmeleri,  boşanmış olması nedeniyle mahalle baskısı olmuş ama Sevda “kimse hayatıma karışamaz” deyip vermiş ağızlarının payını.

 

ÖNCEKİ HABER

HUKUK

SONRAKİ HABER

Erdoğan\'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı için \'Hayırlı olsun\' dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...