03 Mayıs 2014 06:00

Sormazsan özgürsün

Tarih 10 Kasım 2008, yer Başbakanlık. Bakanlar Kurulu sonrası Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in açıklamasını izlemek için içeri gireceğiz. Arkadaşlar “Kartlar değişti, kartını al” dediler. Basın bürosuna gittim, daha önceden başvurusunu yaptığım Başbakanlık akreditasyon kartını istedim. Listede ismim çıkmadı. Araştırınca Başbakan Danışmanı Akif Beki’nin “kişisel inisiyatifi” olduğunu ve benimle birlikte toplam 7 Başbakanlık muhabirinin akreditasyonunun yenilenmediğini öğrendim.

Sormazsan özgürsün
Paylaş

Sultan ÖZER

Tarih 10 Kasım 2008, yer Başbakanlık. Bakanlar Kurulu sonrası Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in açıklamasını izlemek için içeri gireceğiz. Arkadaşlar “Kartlar değişti, kartını al” dediler. Basın bürosuna gittim, daha önceden başvurusunu yaptığım Başbakanlık akreditasyon kartını istedim. Listede ismim çıkmadı. Araştırınca Başbakan Danışmanı Akif Beki’nin “kişisel inisiyatifi” olduğunu ve benimle birlikte toplam 7 Başbakanlık muhabirinin akreditasyonunun yenilenmediğini öğrendim.
O gün Bakanlar Kurulu açıklamasını izlemek için giremedim, içeri giren arkadaşlara “Lütfen bunu Cemil Çiçek’e sorun” dedim. Ama kimse cesaret edip bu soruyu soramadı.
Konunun üzerine gidip, dava açtım, akreditasyon sisteminin iptalini istediğim için yerel mahkeme Danıştaya gönderdi ve 2.5-3 yıllık bir sürecin sonunda akreditasyon kartını yeniden aldım. Üstelik Başbakanlıktan avukatımı arayıp, “Gelip alsın” dediler. Aldım ama bir daha gitmedim.
Yıllar sonra bunu niye anlattığıma gelince; bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Bugüne kadar Türkiye’de basın özgür olmadı, ama hiçbir hükümet döneminde basın, en alttaki muhabire, foto muhabirine kadar bizzat Başbakanın baskısı altına da alınmadı. AKP Hükümetinin nasıl bir basın, gazeteci istediğinin göstergesi o akreditasyon iptalleriydi. O gün Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’e “7 gazetecinin akreditasyonları niye iptal edildi?​” diye soramayanlar, bugün değil Başbakana, hiçbir bakana hatta milletvekiline, en alt düzeydeki AKP yöneticisine bile gazeteciliğin gerektirdiği bir soruyu soramıyor.
Ben “Kriz bizi etkilemedi” diyen Başbakana “Bedava bulgur dağıtımında birbirlerini çiğneyen kadınları” sormuştum. Zaten o sorudan sonra da bir daha Başbakanlığa giremedim. Diğer arkadaşlar da Başbakanın istemediği haberleri, fotoğrafları nedeniyle hedef olmuşlardı.
Sonra baskılar büyüdü. Kürt gazeteciler, muhalif yayınlarda çalışan gazeteciler gözaltına alınıp, tutuklanırken “terörist” demek kolaydı, sonra buna Ahmet Şık’lar, Nedim Şener’ler eklenince, yayınlanmamış kitaplara, “bomba” benzetmesi yapılınca kıyamet de koptu.
Yine o dönem TGS adına İsveç’e gitmiş, İsveç parlamentosunda Türkiye’deki basın üzerindeki baskıları anlatmıştım. Tabii o dönemler Avrupa ülkeleri AKP Hükümetine, Başbakan Erdoğan’a çok destek verdikleri için anlattıklarımız onlara çok da inandırıcı gelmedi! Kaldı ki o dönem 104 gazeteci cezaevinde idi, yüzlerce gazeteci hakkında, binlerce dava vardı, yüzlerce gazeteci Başbakanlıktan, AKP’den patronlara gelen telefonlarla işinden ediliyor, hedef alınıyordu.
Seçim öncesi Başbakana, hükümet üyelerine, AKP’lilere ait telefon konuşmaları, tapeler yayınlanınca anladık ki, bunlar aysbergin sadece görünen yüzüymüş. Bir ülkenin Başbakanı, taa Fas’tan bir televizyonun genel yayın yönetmenini arayıp, sansür yapmasını isteyebiliyor. Türkiye tarihine “Alo Fatih” diye geçen bu olay, Türkiye’de basının ne kadar özgür olduğunu göstermesi, sansürün boyutlarını ortaya sermesi açısından çok çarpıcı.
Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Türkiye’de basın öylesine özgür ki! Yine “Alo Fatih”lerden, “Alo Nermin”lerden ve diğer tapelerden anlıyoruz ki, sansürden daha tehlikelisi ve vahimi otosansürün boyutlarının ürkütücü düzeye gelmiş olması.
AKP döneminde basının, Başbakan Turgut Özal’ın “2.5 gazete var” sözünü bile arar duruma getirilmesi. Daha, önceki gün Vatan gazetesinin Ankara Bürosu kapatıldı, onlarca meslektaşımızdan sadece 3’ü işini koruyabildi, diğerleri işsizler ordusuna eklendi.
Düne kadar Türkiye’de basın özgürlüğü için “kısmen özgür” diyen Freedom House, 2014 raporunda Türkiye’yi son 15 yıldır ilk kez “Özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşürdü.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü ise 2014 Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında Türkiye’yi, 180 ülke içerisinde 154. sırada gösterdi.
Bütün bunlar ışığında varın siz karar verin “Türkiye’de basın özgür mü, değil mi?​”.

ÖNCEKİ HABER

Bu son pişmanlıkta iş var

SONRAKİ HABER

\'Hangi öğretmen olsa yaptığımı yapardı\'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...