24 Nisan 2014 07:46

‘Aynı bürokrasi Dink cinayetinde de görev yaptı’

Bugün Ermeni soykırımının 99. yıl dönümü. HDP Parti Meclis Üyesi Garo Paylan, 'Aynı bürokrasi Hrant Dink cinayetinde aynı şekilde görev yaptı. Yedi yıldır bizimle dalga geçti' diyor. Paylan, her yıl nisan ayında Ermenilerin acıları üzerinden yapılan diplomasiye de tepkili.

‘Aynı bürokrasi Dink cinayetinde de görev yaptı’
Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Dosyamızın ilk gününde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclis Üyesi Garo Paylan’la röportaj yaptık. Paylan her yıl nisan ayında ABD başta olmak üzere Türkiye devletinin soykırım tartışmaları üzerinden ortaya attıkları Ermeni kartına dikkat çekti. Paylan, bu kartın kullanılmasının Ermenileri derinden yaraladığına vurgu yaparak, bunun vicdansızlık olduğunu kaydetti. ABD’nin ne dediğine bakmadığına vurgu yapan Paylan, “Türkiye halklarının ne dediğine bakarım, çabam da bu yöndedir” dedi.

Öncelikle Ermeni Soykırımına giden süreci özetler misiniz?
İttihat ve Terakkinin bir toplum tahayyülü vardı. Buna uydurabileceği toplum unsurları vardı, buna uyduramayacağı unsurlar da vardı. Bu çerçevede, uymayan unsurların bu topraklardan gitmesi gerekirdi. Bunu, birkaç yıl önce Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül söylemişti. “Ermeniler, Rumlar, Süryaniler olsaydı biz Türk toplumu olabilir miydik?​” İronik olarak doğruydu. Herkesi Türkleştiren ve Türk olarak gören anlayışa göre öncelik gayrimüslimlerin topraklardan temizlenmesiydi. Anadolu’nun her yerinde görülen Ermeniler olduğu için öncelikle Ermenilerden temizlenmesi, ardından Rumların mübadele ile gönderilmesi... Süryanilere, Ermenilere uygulanan soykırımla birlikte sürgüne tabi tutulmasıyla daha homojen Müslüman bir toplum çerçevesi içinde Türkleştirilmesi süreci başlatıldı. Bu proje de “başarılı” olarak günümüze kadar uygulandı. Bu paradigmaya karşı tek direnen unsur 30 seneden beridir Kürtlerdir. Bu paradigmanın mağduru olan Kürtler de buna karşı isyanları ortaya koyarak 30 yıldır o müesses nizama karşı duruyorlar.

ABD RİYAKAR DAVRANIYOR
Her yıl nisan ayında Amerikan Senatosu’nda Ermeni Soykırımı ilgili tartışmalar yaşanır ve sonunda tasarı senatodan geçer. Bu yıl da ‘Türkiye, Ermeni Soykırımını tanısın’ ifadesi çıkartılarak, tasarı senatoya getirildi. Türkiye de her yıl soykırım tartışmalarına karşı çok ciddi paralar harcayarak kampanya yapıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu her yıl Amerika’da olan bir durum. Amerika’da belli aşamalar… Bunu siyasetten öne koyan senatörler metni böyle koyarlar, sonradan metin başka bir şekil alır. Burada Amerika’nın riyakar tutumunu görmek lazım. Onlarca yıl tartışılıyor. Bunun üzerinden Türkiye’ye Demokles’in kılıcı sallanıyor. ‘İsrail’le ilgili şu adımları atacaksın’ deniyor. Son zamanlarda manidardır. Türkiye ve İsrail ile ilişkilerin geliştiğini görüyoruz. Yani Ermeni’nin kart olarak sunulması vicdansızlıktır, soykırım yaşamış Ermeni toplumuna karşı hem Amerika, İsrail, hem de Türk devleti ve hem de bu kartı kullanan pek çok devletin yaptığı ahlaksızlıktır. Amerika’nın yaptığı bunu riyakar ve ahlaksız bir şekilde kullanmaktır. Ki bütün devletler bunu yapıyor. Bizim derdimiz tabii ki devletlerin anlayışıyla. Türkiye toplumuyla, dünya toplumuyla yüzleşilmesi ve idrak edilme meselesi var. Öncelikle meseleyi idrak edeceksiniz. Sonra da meseleyle yüzleşeceksiniz. Türkiye toplumundan bunu bekliyoruz. Amerika’nın ne dediği umurumda bile değil. Çünkü Amerika’nın yaptığı mide bulandırıyor, iğreniyorum. Bugüne kadar yapsalardı. Her yıl bunu böyle riyakar bir şekilde ortaya koymak insanların acılarıyla dalga geçmektir. Türkiye devletinin de yaptığı, buna karşı milyonlarca dolar para harcayarak bazı senatörleri etkisine almak. Türkiye - Amerika ilişkileri üzerinden çeşitli kartların öne çıkartılarak pazarlıklar yapılması acımızı daha da kanatan bir durum. Ben artık Türkiye toplumunun, Türkiye halklarının ne dediğine bakarım, çabam da bu yöndedir. Türkiye halklarının bunu idrak etmesiyle ilgilidir. Türkiye’de yüzleşme ne boyuttadır bu benim için önemli. Son yıllarda bu yönde gelişmeler yaşanmakta. İnsanlar konuşup tartışabiliyor. Ama hâlâ yeterli değil, yüzleşmeye yönelik bir durum yok.


‘TOPLUM VİCDANINA GÜVENİRİM’
Peki bu yüzleşme nasıl olur? Bunu biraz açar mısınız?

Bir defa kurduğu devlette insan yoktur. Kutsal devlet vardır. Bu devlet öncelikle Ermeni’yi sonra Rum’u yok etti. Sonra Süryani, sonra Alevi’ye karşı Dersim Soykırımını yaptı. Onlara da acıyı yaşattı. Bu devlet kendisinden başka hiçbir şeyi düşünmüyor. Kutsal devlet anlayışı bugün beni düşman sayıyor, yarın bir başkasını sayıyor... Bu çerçevede bu devlette vicdan diye bir şey yok. Ben toplumların vicdanına güvenirim. Toplumlar önce idrak ettikçe sonra yüzleştikçe iyileşebileceğini, kutsal devletin aslında katil devlet olduğunu görebilecekler. Çünkü onlara bir yalan söylendi. Yüz yıldır yalan söyleniyor. 4-5 kuşaktır yalan söyleniyor. “Yok Ermeni arkamızdan hançerledi. Biz de yok etmek zorunda kaldık” deniliyor. Halbuki onların kurgularında Ermeni’yi yok etmek, Ermeni’lerin mal ve mülküne el koymak ve bunları ganimet olarak dağıtmak anlayışı vardı. Maalesef bu anlayış bizim kötülüğü sıradanlaştırmamız anlamına geldi. O kötücül, hiç hesap vermeyen bürokrasi sürekli kendisini yeniledi. Ve kötülük yapmaya devam etti. Bunu bütün Türkiye toplumlarına yaptı. Bugün bütün ahlaksızlıklarda, hırsızlıklarda, Roboskî’ye atılan bombada, Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılmasında ve Berkin Elvan’ın yaşamını kaybetmesinde aynı kötücülüğü görmek lazım. Kötücülüğün başladığı noktaya dönmemiz gerekir. O noktaya baktığımızda bu devletin kara kutusu Ermeni Soykırımıdır. Ve Türkiye halkları Ermeni Soykırımına baktığı anda bu devletin anlayışı yerle bir olacak. Benim inancım bu.

Bu nasıl sağlanabilir?
Herkesin kendi şehrine dönüp bir bakması lazım. Mesela burada çok güzel bir ev var. Yıkılmak üzere, bunu yapan usta yok. Yapılan da çirkin yapılıyor. Bu usta nerede? Camiye gidip namaz kılıyor. Halbuki o cami kiliseden dönüştürülmüş. Veya bir evde oturuyor, ya da bir arazide, eskiden başkasına aitti. Müslüman bir topluluğuz diyoruz. Ama sonuç olarak inançlılar için kul hakkı diye bir şey var. Vicdan diye bir şey varsa herkes kendi yerelinde o hak gaspları ve kötücülüğüyle yüzleşmesi lazım. Benim ailem Malatyalı. Malatya’da Gavur Mahallesi diye bir yer vardı. Malatya’nın üçte biri Ermeni’ydi, şimdi yoklar. Mahallelere bakıyorsun gasp hikayeleri, Malatyalı Türkiyeliler gidip o mahalleyle ilgilenirlerse, yalanla üzerine kurulu bir devlet anlayışının olduğunu görürler...
Bizim yokluğumuz ne işe yaradı diye bakıyoruz. Yokluğumuzla acaba iyi bir devlet mi kurduk? Yağmacı, hırsız, talancı, kendi toplumuna kötülük eden bir devlet anlayışıyla mı yaşıyoruz, bunu sorgulamamız lazım. Bu kötücülüğün başlangıç noktasına bakarsak, bu devlet bürokrasisini alt etmenin yolu da o büyük cinayetlere bakmaktan geçiyor. Ve herkes kendi yerelinden buna başlayabilir.

Ermenilerin soykırımla ilgili talepleri nedir?
Talebimiz şu: Devletin bununla ilgili bir takım şeyler yapmasını talep ediyoruz. Bu talebin yukarıdan aşağıya inmesini istemiyoruz. Bilmem ne devleti istedi diye değil, bu doğru da değil. Bu tabanda olmalı. Bugün Diyarbakır’da o kiliseyi restore etmekle bir şekilde Ermeni Soykırımıyla yüzleşmek için adım atılmıştır demektir. Bugün Elazığ’daki  kiliselerimiz tarumar halde. Yüzleşmek istiyorlarsa onarırlar. Ya da Ermeni’lerin yaşadığı mahalle veya sokakların başına ‘Burada bir zamanlar Ermeniler yaşadı’ diye anısına bir tabela çakarlar. Bu yüzleşmedir. Bu olduğu sürece de devlet sonuçta o adımı atmış ya da atmamış - keşke atsa - ikinci planda kalır. Mesele, tabandan, yerelden yüzleşmenin başlamasıdır.

Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi gayrimüslimlere yönelik saldırılar yaşandı ve Hrant Dink katledildi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Soykırım yapmış ve hesap vermemiş bir bürokrasiden bahsediyoruz. Bu aynı devlet bürokrasisi gelip Türkiye devletinde bakan oldu, milletvekili oldu. 1915 sonrası bürokraside  görev aldı. Aynı bürokrasi Hrant Dink cinayetinde aynı şekilde görev yaptı. Yedi yıldır bizimle dalga geçti. Bizim sorumlu olduğunu düşündüğümüz kişileri aynı şekilde bakan yaptı, milletvekili yaptı ve yine terfi ettirdi. Bu, ikinci bir soykırımdır. Onun için biz, ‘bir buçuk milyon artı bir’ diyoruz. Hrant, Santoro, Malatya ZirveYayınevi cinayetleri cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yapıldı. Bunu planlayanların hesabı şuydu: Biz buradan oynarsak işte Müslüman bir iktidar var. Bunlar gayrimüslimleri katlediyor, diye bir batı kartını oynatırız. O plan yüzlerine gözlerine bulaştı sonra. Ama bu plana yol veren bir AKP iktidarı vardı aynı zamanda. AKP’ye muhalif olan CHP ve MHP zihniyeti de kötü. Burada milli mutabakat var. Hepsinin mutabık olduğu tek bir nokta var: Hepsi Ermeni düşmanı. Mutabakat çizgisi Ermeni. Bu kadar kötücülük devlette olduğu sürece Ermeni’yi yok edebiliyor. Ama yarın dönüp kendi toplumuna, toplumun saydığı bireylerine dönebiliyor. Çünkü kötücü. Onun için tekrar ediyorum: Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesindeyiz. Yine bizim üzerimizden oyunların oynanması muhtemel. Bunu kırmanın yolu da hesap sormaktan geçiyor. O Muammer Güler ve Ramazan Akyüreklerin yargılanması, bütün devlet bürokrasinin soykırımcı anlayıştan arınması gerekir. Bunu sırf Ermeni Soykırımı için demiyorum. Şunu söylüyorum: Biz varlığımızla burada demokrasi mücadelesi veriyorduk. 1915 öncesinde devrimcilerimiz, sosyalistlerimiz veya Ermeni toplumu olarak. Ama şimdi belki yokluğumuzla ilgili Türkiye halklarının mücadele etmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bu soykırımcı kafadan arınması için işe yarayabilir. Çağrımız da bu yöndedir.

ÖNCEKİ HABER

Real Madrid, son şampiyonu tek golle geçti

SONRAKİ HABER

Konut satışları ilk 3 ayda yüzde 5.8 geriledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...