ABD politikasını kim nasıl belirliyor?
ABD’nin ulusal çıkarlarını kim belirliyor. Ulusal hedeflere ulaşılması ve bu çıkarların korunması amacıyla ortaya çıkan stratejiler kimler tarafından saptanıyor? ABD’nin diğer ülkelerle ilişkilerinin nasıl sağlandığı, hangi ülkelerle ilişkilerin gerginleşmesi gerektiği yönünde kararları kim alıyor, Kongre mi yoksa başkan mı? Eğer bu ikisinden birini dikkate alırsanız değerlendirmelerinizde yanılırsınız. Tarihi olarak ABD başkanlarının dünya meselelerine verdikleri cevaplar ve uygulamalar aynı zaman da onların politik çöküşüne de kaynaklık etmiştir. Yine de ABD dış politikasının, sadece tek bir adamın gösterisi olduğu anlamına gelmediğini söyleyebiliriz.
ABD Anayasası dış politika güçlerini farklı olarak başkan ve kongre biçiminde ikiye ayırıyor, ABD tarafından uygulanan, kimi zaman benzerlikler taşıyan, zaman zaman da şaşırtıcı hale gelen bu süreç, ABD’nin sınırlarının ötesindeki dünyayla nasıl ilişki kuracağına karar veriyor.
Diğer oyuncular dış politikada sadece hayali olarak değil, sürekli ve etkili olarak bir rol oynuyorlar. Bunlar; bazı güçlü ülkeler, lobiler, Kongre üyeleri üzerinde etkide bulunmaya çalışan Politik Eylem Komitesi ve Başkan üzerinde etkide bulunmaya çalışan blok oyları, kampanya destekleri ve benzerleridir.
Devlet Bakanlığı, ABD dış politikasının resmi hedefini basitçe “Amerikan halkı ve uluslar arası toplumun çıkarı için daha güvenli, daha demokratik ve daha refah bir dünya” olarak belirtiyor. Ama bunun oluşturulması yazıldığı kadar kolay olmuyor. İki kesim arasında bazen patırtı gürültüler olsa da, yürütme organını temsilen “Başkan” ve yasama organı temsilen “Kongre” tarafından paylaştırılmış dış politika yapımı, dengeler ve kontrollerin sağlanmasına ön ayak oluyor.
Dış politika yapımının, bu her iki taraf için temel altı yolu var. Başkan, politik açıklamaları beyan edebilir, uygulayabilir, uluslar arası olaylara cevap verebilir, yasa önerisi sunabilir, uluslar arası uzlaşmaları görüşebilir ve yahut bağımsız bir eylem planını karara altına alabilir. Kongre ise hukuki baskı, yönergeler, yasal sınırlamalar, fonu reddetmek, başkana resmi olmayan tavsiyeler sunmak ve kongre denetlemesi yoluyla dış politika kurgulayabilir.
Burada bu işlerin nasıl çalıştığına dair bir örnek var: Başkan eğer bağımsız bir eylem kararı alırsa, diyelim ki ABD askeri gücünün Libya’da bulunması devam ederken, Kongre’nin buna itirazı varsa, buna dair kısa vadede homurdanmak, bağlayıcı olmayan kararlar almak ve başkanın hareketini kamuoyu yoklamasına götürmek dışında çok fazla bir seçeneği yok, yapabileceğinin hepsi bu. Kongre otoritesi olmaksızın Libya’ya askeri müdahalenin yasallığı tartışmaları, 4 ayı aşkın bir zamandır devam ediyor. Başkan 28 Mart’taki Ulusa Sesleniş konuşmasında bunu yumuşak bir şekilde tartışır göründü ama açıklamaları Kongre üyelerini memnun etmedi. 3 Haziran’da Temsilciler Meclisi Libya’daki askeri anlaşmanın devam ettirilmesi gerekçesiyle başkanın kararının hızlı bir şekilde kabul edilmesini onayladı. NATO liderliğindeki operasyonunun fonlanması konusunda bir güç gösterisiyle karşı karşıya kalan Obama o gün yazılı bir açıklama yayınlanacağını söylemişti.
Benzer şekilde, Başkan Obama 1967 sınırlarının bir miktar değiştirilmesi konusunda yapılan açıklamaların İsrailliler ve Filistinliler arasında ilişkilere zarar vereceğini açıklamasının ardından, Kongre’deki bazı üyeler epey köpürmüş ve Obama’nın İsrail’e arkasını döndüğünü ve bir müttefikini otobüsün altına attığını söylemişlerdi. Kongredekiler başkanın pozisyonunu değiştirmek için güçsüz kalmıştı ama yine de onu oldukça zorlamışlardı. Buna karşın Kongre’nin gücü ise özel fonlarda devreye giriyor. Örneğin Başkan uygulamak istediği politikalar için özel fon talep ettiğinde Kongre bu çeşit bir politikaya yeterli oy vermeyebilir ve Başkan’ı zor durumda bırakabilir.
Aktivist tarzda bir Kongre’nin kaslarını başkana gösterdiği ve Başkan tarafından belirlenen politikaların değiştirilmesini zorladığı çok sayıda örnek var. 1983’te Lübnan’da İslami Cihad, ABD kışlalarını bombaladığında, 200 Maruni’den daha fazla kişi hayatını kaybetmişti. Olayın ardından Başkan Reagan ABD’yi Lübnan’da ölümcül ulusal çıkarları olduğu ve çok uluslu bir deniz gücünün bölgeye yerleştirilmesi konusunda uyarmıştı. Etkili kongre üyeleri buna karşı çıktı ve fonun kesilmesi için bir mevzuat ortaya koydular. Mevzuat başarısız oldu ama Meclis Yüksek Komitesi ve ABD Savunma Bakanlığı tarafından oluşturulan bir komisyon tarafından o yılın Aralık ayında yayınlanan ve ABD hedeflerini içeren raporlarda, denizaltların kullanılmasının sağlanamadığı görülmektedir. Reagan bunun üzerine kararından vazgeçmiş ve 2 ay sonra Amerikan askerlerini Lübnan’dan geri çekmişti.
Güçlü başkanların dış politikada zorbaca tutum takındığı on yıllardan sonra, özellikle Vietnam savaşından sonraki 1970’li yıllarda Kongre kendi etkin rolünü hatırladı. Başkanların üzerinde kendi etkisini gösterdiği politikalar yaygınlaştı. Fakat son yıllarda, El Kaide tarafından 2001’de ABD’ye yapılan 11 Eylül saldırılarının ardından, ulus ve Kongre, Başkanın etrafında toplandı ve top tekrar başkanın kucağına geldi. Kongre ve başkan ABD politikasının ötesinde Arap Baharı ayaklanmalarıyla cebelleşiyor olsa da sarkaç öteki yolun, yani güçlü tek adam seçeneğinin tercih edilmesine neden olabilir. Diğer çizgide kalma çabalarına rağmen yaptırımlar yapma seçeneğinin içine itilen ve Avrupalıların liderliğine izin veren Obama yönetimi, despotların aşağı inmesini isteyen sivillere yapılan kanlı katliamları durdurması gerektiği yönündeki baskılar tarafından kavganın daha da merkezine çekildi.
Mısır’da despotun düşüşü göreli olarak kolayca gerçekleştirildiyse de Albay Muammer Kaddafi’nin zorla devrilmesine yardım amacıyla Libya’ya müdahale için Amerikan uçaklarının gönderilmesi kararı Kongre tarafından geri püskürtmeyle karşılaştı.
Şuan ABD yönetimi Suriye, Yemen ve Bahreyn’deki katliamların durdurulması için aynı zamanda kendi hedeflerinden biri olan “demokrasinin savunulması” amacına uygun olarak müdahale edilmesinin “uluslar arası baskısı” altında bulunmaktadır. Pers Körfezi petrolünün yollarının açılması, El Kaide teröristlerinin bölgede operasyonlar ve etkinlik için define olarak kullanılması gibi bu ve bahsedilen ulusal çıkarlar ABD’nin bölgeye yönelik eylemlerini inşa etmesini sağlamıştır.
Cumhuriyetçiler ve Kongredeki bazı Demokratlar tek adamın gücünün daha da arttırılmasını ve yurtdışındaki çatışmalara kaynak sağlanmasını hedefliyor. Ulus bir başkanlık kampanyasına giriyor. İş alanları yaratma gereksinimi ve trilyon dolarlarca borç ikilisi
ABD’nin dış maceralarının kozlarına dönüşüyor. Bu yüzden tutarsız ve dengesiz görünen ABD dış politikasının karmaşasına dair çekişmeler önümüzdeki dönem de daha da artacaktır.
Evrensel'i Takip Et