16 Nisan 2014 06:00

Çok dilli bir ülkede yaşamak mümkün

Dosyamızın ilk gününde konuğumuz, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Gök. Diyarbakır’da geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen ana dili sempozyumunda ‘Kimlik Gelişiminde Ana Dili, Ana Dilinde Eğitimin Önemi ve Çok Dillilik’ başlıklı bir sunum gerçekleştiren Gök, ana dilinde eğitimin çocukların gelişimindeki önemine dikkat çekti. Türkiye’de devletin ana dilinde eğitim talebine karşı yarattığı ‘bölünürüz’ algısına karşı mücadelenin önemini vurgulayan Gök, “Çok dilli bir ülke mümkün” diyor.

Çok dilli bir ülkede yaşamak mümkün
Paylaş

DOSYA: EN GÜZEL DİL ANADİLİ

Siyasal ve Sosyal Araştırma Merkezi (SAMER) ile KURD-DER’in Diyarbakır’daki Cigerxwîn Kültür Merkezinde gerçekleştirdiği iki günlük sempozyuma Türkiye’den çok sayıda akademisyenin yanı sıra İran, Rojava, Federal Kürdistan Bölgesi, Finlandiya ve Bask ülkesinden de konunun uzmanları katıldı.
‘Ana dilinde Eğitim Modelleri, Kısıtlar ve İmkanlar’ başlıklı sempozyumda iki gün boyunca ana dilinde eğitimin gerekliliği ve uygulanabilirliği üzerine sunumlar yapıldı. Canlı tartışmaların yürütüldüğü sempozyumda dünyadaki ana dilinde eğitim modelleri de masaya yatırıldı.
Ana dilinde eğitim meselesinin en aktüel tartışma konularından biri olduğu ülkemizde, bu meseleyi bir kez de sempozyum katılımcılarının değerlendirmeleri üzerinden okuyucuların dikkatine sunacağımız dosyamız boyunca Rojava, Bask, Finlandiya deneyimlerinin yanı sıra azınlık okullarının durumunu ve ülkemizdeki ana dilinde eğitim algısına dair görüşleri ele alacağız.

Hazırlayan: Faruk AYYILDIZ


Dosyamızın ilk gününde konuğumuz, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Gök. Diyarbakır’da geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen ana dili sempozyumunda ‘Kimlik Gelişiminde Ana Dili, Ana Dilinde Eğitimin Önemi ve Çok Dillilik’ başlıklı bir sunum gerçekleştiren Gök, ana dilinde eğitimin çocukların gelişimindeki önemine dikkat çekti. Türkiye’de devletin ana dilinde eğitim talebine karşı yarattığı ‘bölünürüz’ algısına karşı mücadelenin önemini vurgulayan Gök, “Çok dilli bir ülke mümkün” diyor.

Sempozyumdaki sunumunuzda ana dilinin çocukların gelişimiyle ilişkisine vurgu yaptınız. Nedir çocuklar için ana dilinin önemi?
Çocuk gelişiminde en kritik dönem 0-4 yaş arası. Bu dönemde çocuk hem bilinçsel hem duygusal olarak çok yol kat eder. Çocuğa bu dönemde ne verdiğimiz, nasıl ortam sağladığımız çok önemli. Bu koşullarda ailenin de sınıfsal konumu ortaya çıkıyor. Orta sınıf, çalışan kesimler çocuğunu anaokulu, kreş gibi yerlere bıraktığı zaman çocuğu yabancılaştırmayan, ana dili egemen dil olmayan çocuklar için eşitlikçi ortamlar sağlanması lazım. Çocuk farkında olmayarak bile kendi diline yabancılaştırılabilir bu dönemde. Çocuk kendisini yabancı hissetmediği bir ortamda özgürleşir, her bakımdan gelişebilir. Bu potansiyeli sağlayabilmemiz için çocuğun sahip olduğu tüm özelliklere saygı duyulması gerekir.

Ana dilinde eğitimin gerekliliği birçok kesim tarafından tartışılıyor. Peki ana dilinde eğitim için yasal düzenleme yeterli mi?
İnsanların temel haklarını kabul etmek ve sağlamak gerekiyor. Yasal düzenleme bir aşama. Haklarını, dillerini ‘Vermek’ demiyorum, çünkü bu terim insanın tüylerini diken diken ediyor. Biz ‘verdik, vermedik’ diye tartışıyoruz ama hegemonyacı bir söylem. Bu hak yasal güvence altına alınmalı. Buna sıfır noktası diyoruz. En azından ben öyle adlandırıyorum. Sıfır noktasından sonrası çocukların özelliklerine göre ana dilinin hangi dil olduğu, ana dilini ne kadar bildiği üzerine politikalar gerekiyor.

ÇOCUKLAR KENDİ DİLLERİNE YABANCILAŞTI

Bir de tabii Türkiye gibi 90 yıldır tek tipçi bir toplumda pek çok aile çocuklarını ana dilinden uzaklaştırdı. Kürt olduğunu, Ermeni olduğunu bilmelerine rağmen dillerini öğrenmediler, kendi ana dillerine yabancılaştılar. Kürtçe bilen kadar, hiç Kürtçe bilmeden okula gelen çocuklar var. Bu çocuklar ile ilgili nasıl bir pedagojik yol izleyeceğimiz ve toplumsal olarak nasıl kaynak ayıracağımız ortada duruyor. Herkes aynı dili konuşsa bile yani diyelim ki sadece beyaz Türklerin olduğu bir toplumda bile eğitimi demokratikleştirmek, özgürleştirmek pek kolay iş değil. Kaldı ki Türkiye gibi çok kültürlü toplumlarda göstereceğiniz özen çok daha fazla olmalı. Oturup bütün çocukları teker teker özelliklerine göre değerlendirmek gerek. Okulların fiziki koşullarının zaten çok iyi olması lazım ve okulun kültürel iklimi ve atmosferi çocukları dışlayacak pozisyonda olmamalı. Aksi halde diğer çocuklarda farklı olanı dışlıyorlar.

HALKLAR DEVLETTEN DAHA İLERİ NOKTADA


En zoru bu kültürü değiştirmek, iklimi dönüştürmek ama biz daha orayı bile söylemedik. Resmi dil olur mu, olmaz mı, verirler mi, almazlar mı gibi devlet katında pazarlıklar var. Halbuki bunları Türkiye halkları aştı bence. Halklar daha ileri bir noktada duruyor ama bunu yapacak bir hareketin pedagojik hareketin de inşa edilmesi lazım.

Kürtçe eğitimin karşısına, Türkçenin konulması var. Kürtçe eğitim olursa Türkçe yok olacakmış gibi bir anlayış söz konusu…

Egemenler böyle bir söylem geliştirdiler. ‘Bölünürüz, yok oluruz’ diyorlar. Bizim derdimiz sonunda yine çok dilliğe varıyor. Yani herkesin ana dili temel olacak fakat herkes çok dilli olacak. Ve biliyoruz ki tarihte de, bugün de çok ülkede örnekleri var; insanlar çok dilli olabilir. Ana dili Kürtçe olan Ermenice ve Türkçeyi de öğrenebilir. Ana dili Türkçe olan birisi de bu topraklardaki dillerden birisini öğrenirse farklı bir toplum yaratmamız çok daha kolay olabilir. Mesela Kanada’da Kebeklilerin Fransızca için verdikleri mücadele sonunda Kanada çok dilli bir ülke oldu. Bunlar kolay olmadı, bedeller ödendi. Ama bu topraklarda zaten çok bedeller ödendi şimdiye kadar. Ne yapacağız da demokratik bir topluma dönüşmeyi becereceğiz artık bunun üzerine yoğunlaşmalıyız.

‘ANA DİLİNDE EĞİTİM, YENİ BİR TOPLUM DEMEK’

Türk olmayan ailelerin çocuklarına ana dillerini korkusuzca öğretebilmesi için yasal düzenlemeden öte toplumsal bir barış da lazım gibi görünüyor…
Ana dilinde eğitim derken sadece ana dilinin okutulmasını kastetmiyoruz. Türkiye halkları olarak yeni bir hayatı kurmaktan bahsediyoruz. Bu ne demektir; diğerlerinin her özelliğine saygı göstereceğiz. Yüksekten bakan; Kürtleri aşağılayan, Ermenileri ötekileştiren, Arapları ikinci sınıf vatandaş gören anlayışa izin vermeyeceğiz. Bunca senedir yerleşmiş ön yargılar, kalıp yargılar var ama bunların hepsini biz inşa ettik ve bunları dönüştürmek de bizim işimiz. 10 yıl öncesine baktığımız zaman bugünkü konuştuklarımızı o zaman dinletemezdik ama bugün çok daha kritik bir yerdeyiz diye düşünüyorum. Ana dilinde eğitim mücadelesini yeni bir toplum kurma yönünde geliştirmemiz lazım. Herkes için adalet ve eşitlik isteyen, kaynakların eşit dağıtıldığı ezilenlerin hak sahibi olduğu bir hayat. Ezilenler hep yoksullar ve işçi sınıfı. Mesela özel okullara gidenler hep başkaları. Halbuki toplumsal kaynaklar eşit dağıtılırsa, ezilenlerin de söz sahibi olabileceğini görüyoruz. Belediyelere de burada önemli işler düşüyor. Belediyeler her mahallede ana dilinde eğitim veren, ücretsiz okul öncesi kurumları açmalılar. BDP belediyeleri zaten bunu yapmaya başladılar ama her yerde mahalle meclisleri bunu istemeli. AKP’li de CHP’li de ister diye düşünüyorum. Bütün ezilenler, yoksullar olarak yeni bir hayatı kurmanın adımlarını atmalıyız. Bu da yerelden, mahalleden, şehirden başlayacak.

‘ANA DİLİNDE EĞİTİM GÖREN ÇOCUK İKİNCİ DİLİ DAHA ÇABUK ÖĞRENİYOR’

Sempozyumda ana dilinde eğitim gören çocukların farklı dilleri öğrenmesinin kolaylaştığına dair yorumlar da ön plana çıktı. Siz ne söylersiniz bu konuda?
Eğitimciler arasında dünyanın pek çok yerinde araştırmalar yapılmış. Eğer çocuğu kendi ana dilini yasaklayarak başka bir dilde eğitirseniz, onu duygusal ve psikolojik olarak engellemiş olursunuz. Beyin araştırmalarının sonuçları da gösteriyor ki çocuk ana dilinde gelişip, duygusal rahatlığının olduğu ortamda olursa ikinci dili daha rahat öğrenebiliyor. Çok dillilik daha kolay kurulabiliyor. Yasaklandığı anda o sınırları kurmuş oluyoruz çocuklarla.

Siz sempozyumdaki sunumunuzda Kürt mücadelesi ön planda olduğu için Kürtçeyi konuşuyoruz ama diğer tüm diller için aynı talepleri savunuyoruz dediniz. Ancak ‘Kürtler alırsa diğerleri de ana dilini ister’ gibi yaygın bir fikir de var …
Bu söylem egemenlerin bize dikta ettiği ve bir şekilde kabul gören bir söylem. Devletin ideolojik aygıtı olarak eğitim sisteminin böyle bir işlevi var. Ama eğitim sistemi sadece var olan düzeni yeniden üretmez, onun içinden direnç de yaratır. İçinden farklılıklar, görüşler dile getirilir. Bugün farklılıkların daha fazla sesinin çıktığını görüyoruz.

‘İZMİRLİYLE HAKKARİLİYİ TANIŞTIRMAK GEREK’

Yine sunumunuzda Türkiye’de halkların ana dilinde eğitime ikna olduğunu söylediniz. Ama bu konuda size katılmayan akademisyenler oldu…
Milliyetçi, nefret söyleminde olan insanların hepsini hemen değiştireceğiz diye bir şey yok ama ne yapacağız da Türkiye halklarını değiştirip, ikna edeceğiz? Biz bunu tartışmalıyız. Biz ne yapacağız? Milyonlarca Alevi var, Türkiye’nin batısında Kürtler var, öne çıkmaktan korkan, çekinen büyük kitleler var, LGBT bireyleri var. Bütün marifet ne yapacağız da diğerlerine ulaşabileceğiz? Ben bunu söylerken kolay bir iş demiyorum ama başka çaremiz yok. Tarih gösteriyor ki belli adımlar atarak ilerleyeceğiz. İğneyle kuyu kazar gibi ben bunu mahallemde, evimde yapacağım diğer taraftan da siyaset olarak da büyük yığınları çekmesi için mücadele verilecek.

Yani İzmir’de yaşayan birisinin Hakkari’de yaşayanların eğitim göreceği dilden kaygı duymayacağı bir toplum için mücadele edilmeli diyorsunuz…
İktidarlar bu ayrışmayı körükleyecek çok şey yapıyor. Hakkariliyle, İzmirliyi tanıştırmaktan başka çaremiz yok. Tanıştırmak önemli diye düşünüyorum. İzmirlilerin, Hakkarililerle vakit geçirmesi lazım. Hakkarililer zaten ‘Bizi bir anlasalar kardeş oluruz’ diyor ama diğer tarafın henüz böyle bir derdi yok. İşte bunun kırılması için politikalar geliştirmemiz lazım. Milliyetçilik ideolojisine sarılan insanlar her zaman olacak ama inanıyorum ki Türkiye halklarını rahat bıraksalar çok daha kolay kaynaşırız, kardeş olabiliriz.


YARIN:
* Bask ve Katalan eğitim sistemi
Dr. Paul Bilbao Sarria
* Aanaar dili ve Sami kültürü
Dr. Anna Morottaja

ÖNCEKİ HABER

Havada taciz karada diyalog

SONRAKİ HABER

Kayısı da üretici de yandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa