15 Nisan 2014 06:00

Özelleştirmeye karşı dayanışma

Yatağan’dan gelen bir grup işçinin Ankara’daki bekleyişi sürerken, Yatağan’daki işçiler de artan polis baskısı nedeniyle Hükümete tepki gösteriyor. Baskılara rağmen özelleştirmeye karşı mücadeleyi sürdürmekte kararlı olan işçiler, mücadelenin başarıya ulaşması için dayanışma çağrısında bulundu.

Özelleştirmeye karşı dayanışma
Paylaş

Sinan Cem KAYA
Yatağan


Yatağan’dan gelen bir grup işçinin Ankara’daki bekleyişi sürerken, Yatağan’daki işçiler de artan polis baskısı nedeniyle Hükümete tepki gösteriyor. Baskılara rağmen özelleştirmeye karşı mücadeleyi sürdürmekte kararlı olan işçiler, yanlarında göremedikleri sendikacılara da öfkeli. İşçiler, mücadelenin başarıya ulaşması için dayanışma çağrısında bulundu.
Yatağan Termik Santrali İşçisi Veyis Karaca, iktidarın baskıcı ve yasakçı tutumunun, daha Ankara’ya gitmek isteyen işçiler Yatağan’dan çıkmadan kendini gösterdiğini söyledi. İşçilerin Yatağan’dan çıkarılmaması, Ankara’da OHAL ilan edilmesi ve işçilere yönelik gazlı saldırının kararının aynı merkezden alındığını ifade eden Karaca, “Türk-İş ve Tes-İş’in Ankara Emniyetiyle yaptığı görüşme nedeniyle Özelleştirme İdaresi önünde yapılan basın açıklamasına izin verdiler. Bizlerin oradan ayrılacağımızı zannediyorlardı. Fakat bizler dağılmak yerine, hükümete ‘Özelleştirmeden vazgeçin’ çağrımızı yineledik. Gazlı müdahaleye rağmen arkadaşlarımız orada direnişlerini sürdürüyorlar” diye konuştu. Sendikaları Tes-İş’in Genel Başkanı Mustafa Kumlu’yu hiçbir yerde göremediklerini anlatan Karaca, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın Yatağan’da verdiği “Yanınızdayız” sözünü hatırlatarak, bu sözün gereğinin yapılmasını istedi. Karaca, “Bu süreci geri çevirebilirsek Türkiye işçi sınıfının çağ atladığını rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.

TÜRK-İŞ’E GENEL GREV ÇAGRISI..
Milas Kemerköy Termik Santralinde elektrik bakımcısı olarak çalışan Mustafa Ali Alpaslan, tüm sendikalara ortak hareket etme çağrısında bulundu. “Şu an bizler Hükümetin özelleştirme kararına karşı mücadele ediyoruz. Başka yerlerde başka iş kolundan işçi arkadaşlar mücadele içindeler. Ayrı ayrı olmak yerine hangi sendika olursa olsun işçiler ortak hareket etmelidir. Sendikalar buna vesile olmalıdır” diyen Alpaslan, Ankara’da attıkları “Türk-İş göreve genel greve” sloganıyla sendikaların asli görevlerini yerine getirmeye çağırdıklarını bildirdi. Alpaslan, gazetemiz aracılığıyla Ankara’da direnişte olan arkadaşlarına ve Türkiye genelinde direnişte olan işçilere selam gönderdi.
Cemal Uysal da Kemerköy işçisi. Santralin özelleştirilmesi halinde özel sektörün çevreye ve halka karşı sorumluluğunu yerine getirmeyeceği uyarısında bulunan Uysal, “Özünde kârı hedefleyen özel sektör neden çevre ve halkın yaşadıklarını dert edinsin?​” diye sordu. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmayacaklarını dile getiren Uysal “Maden ve enerji işçileri olarak direnişimize sahip çıkacağız ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız. Mücadele edenler hep kazanamaz ama kazananlar hep mücadele edenler olmuştur. Tüm Türkiye’deki işçilerini Yatağan işçileriyle dayanışmaya çağırıyorum” diye konuştu.

BASKILAR BİZİ ENGELLEYEMEZ
Tüm engellemelere rağmen Ankara’ya ulaşarak özelleştirmeye karşı açıklama yaptıklarını dile getiren Kemerköy İşyeri Baştemsilcisi Neyfel Tan, mücadelelerini kararlılıkla sürdüreceklerini ifade etti. Önümüzdeki dönemde işyerine direniş çadırı kurmanın değerlendirileceği bilgisini veren Tan, santralleri ve kömür sahalarını özelleştirmeci firmalara teslim etmeyeceklerini vurguladı. Tan herkesi mücadelelerine destek olmaya çağırdı.

2. TEKEL OLARAK İLERLEYECEK
Yatağan Termik Santraline TEKEL’in Yozgat fabrikasından gelen Yasin Aksoy, Ankara’daki OHAL’e rağmen maden ve enerji işçilerinin mücadelesini sürdüğünü kaydetti. Direnişin Ankara halkından da destek almaya başladığına işaret eden Aksoy, “Ben inanıyorum ki bu mücadele 2. TEKEL olarak ilerleyecek. Çünkü taleplerimiz açık ve halk tarafından kabul görüyor. Bu sahiplenme daha da büyüyecek” diye konuştu.

İŞÇİLERİN YANINDAYIM
28 yıl termik santrallerde çalışarak emekli olan Yılmaz Uslu, santrallerin tarihinde hiçbir zaman zarar etmediğini ve etmeyeceğini ifade ederek “Bir çok sorun da işçiler tarafından giderilmiştir. Her dönemin iktidarları teknolojik yenileme yerine yıllar yılı günü kurtarmaya çalışmışlar. Santrallerin kadro talebine taşeron işçiliğini yaygınlaştırarak yanıt vermişlerdir. Yöreye ülkeye katma değer yaratan bu işletmelerin satılması peşkeşten başka bir şeyle tarif edilemez. Emekli oldum ama hâlâ işçilerin ve emeğimi verdiğim bu işletmelerin yanındayım” diye konuştu.


NEDEN ÖZELLEŞTİRME?

Murat İZCİ
Yatağan işçisi


Bize özelleştirme, işe girdiğimizden beri söyleniyor. Anlamaya çalışıyoruz ama anlayamıyoruz. Soruyoruz neden özelleştirme diye? Biri ‘Cari açığımız var’ diğeri ‘rekabet ortamı yaratıp kaliteyi yükseltelim’ bir diğeri de ‘Çok fazla prosedür var işler çok yavaşlıyor kârdan çok zarar ediyoruz’ diyorlar. Bu kadar mı işin kolayına kaçılır bu kadar kolay mı vatanın can damarları bir anda kesilip başkalarına verilir? Onlar da senin değerlerini istedikleri gibi kullansınlar. Pek çok örnek var. Kâr etmek amacıyla özelleşen yerler, daha iyi çalışır diye beklenen yerler, halka daha ucuz hizmet verir diye ümit edilen yerler zarar ettiler. Ve devlet yardımına ihtiyaç duydular. Bu da halkın  cebinden daha fazla para çıkmasına sebep oldu.
Şimdi de sıra termik santrallere ve madenlerimize geldi. Düşünün ki Kemerköy - Yeniköy ve  Yatağan termik santralleri yıllık ortalama gelirleri 70 milyon dolar olsun. Teminat için şirketlerden 60 milyon dolar isteyin. Hele hele ülkede en fazla kar eden sanayi şirketlerinin içinde 10. sırada olan kömür işletmelerini de bu üç santralle birlikte özelleştirmeye çalışın. Ha unutmadan Kemerköy Termik Santralinin dibinde bulunan hâlihazırda her zaman çalıştırabilecek kocaman bir de liman ve liman sahası var.
Muğla halkı zamanında çok cefa çekmiş. Özellikle bu santrallerin kurulması aşamasında topraklarını satmışlar devlete. Şimdi santraller randımanlı bir şekilde çalışmaya başladığı  bugünlerde çocuklarının geleceği için zamanında sattıkları toprakların sefasını sürme zamanı gelmişken şimdi buralar satılıyor. Buralarla birlikte bu insanların umutları da satılıyor.  Bu santraller çevreye duyarlı santraller. Bu santraller havayı kirletmeden çalıştırılabilecek santraller. Bu santraller hem kâr ediyor hem havayı kirletmeden çalışıyor hem de yaklaşık 2000-2200 kişinin ekmek kapısı. Dışarıda sokak köpeğinin önünden ekmeğini almaya çalışsanız başlıyor hırlamaya. Biz neden sessiz kalalım. Bizler Kemerköy, Yeniköy, Yatağan termik santralleri ve kömür işletmeleri işçileriyiz. Biz devletine karşı terorist eğilimler içermeyen mantıklı, çevresine zarar vermemeye çalışarak seslerini duyurmaya çalışan işçileriz. Hiçbir eylemimizde yürüyüşümüzde taşkınlık çıkarmamaya özen gösterip basın açıklamalarımızı zorda olsa yapmaya çalışmışızdır.
Santrallerimizde ve kömür işletmelerimizde ülkemizin her köşesinden her mezhebinden her siyasi düşüncesinden arkadaşlarımızla beraber üretim yapmaya çalışıyoruz. Ve bunu da çok iyi başardığımızı düşünüyorum. Tek düşüncemiz işimizde başarılı olup ülkemizi dışa muhtaç koymayalım. Ben santrallerimizin ve kömür işletmelerimizin özelleşmesini bunlardan dolayı anlayamıyorum. Anlamadığım için de özelleşmeye karşı olduğumu her platformda söylüyorum. Yarın çocuklarım büyüdüklerinde ve bana sorduklarında ‘Baba neden ekmeğin ve bizler için mücadele etmedin’ dediklerinde onlara en azından mücadele ettim diyebileceğim. Mücadelemizin başarılı bir sonuca ermesini umuyorum. Ve benim bir hayalim var. Benim hayalim ülkemin kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılayabileceği dışa bağımlı kalmayacağı bir Türkiye hayalidir.


ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN...

Sinan ALICA
Yatağan işçisi


Merhabalar…
Ben bir Yatağan işçisiyim. Hani şu anda Başbakanlık Özelleştirme İdaresi tarafından satılma sürecinde olan Kemerköy Termik Santrali çalışanıyım. Bağlı olduğumuz Tes-İş Sendikası Şubesi Yatağan’da olduğu için Yatağan işçisiyim. Bilmeyenler için Kemerköy’ü biraz anlatayım. Efendim santralimiz, sadece ülkemizin değil dünyanın en güzel koylarından biri olan Gökova Körfezi’nin kuzey yamacında, eski ismi Keramos olan Milas ilçesinin Ören beldesinin hemen dibinde.. Denize sıfır konumda, sırf bölgedeki linyit rezervlerinin ekonomiye kazandırılması gibi ilk başlarda gayet mantıklı bir projenin uygulama hatalarıyla ortaya çıkan, 300 metrelik ucube bacasıyla hem görüntü hem çevre kirliliği yapan bir sanayi tesisidir. Civar köylerdeki imar uygulamaları iki kat yapılaşma izni verirken ve dahası tadilatlar bile izne tabi iken, örneğin evinizin camlarını bile PVC yapamazken 300 metrelik bacasıyla bu sanayi tesisi, Bodrum’dan Mavi Tura çıkan tüm herkesi  selamlamaktadır.
Ülkemizin enerji politikasını ve siyasi verilen kararları, toplumun hepsinin benimsemesi mümkün olmadığı için bu santralin yer seçimini de tasvip etmem mümkün değildir. Telafisi mümkün olmayan bir hatayla yapılan bu santral kamunundur. Yani hepimizin. Bizim yerimize tüm ülkeyi yönettikleri gibi santralin işletmesini de hükümetler yapmaktadır. Statükocu, çağdaş işletmecilikten uzak, gelişimlere kapalı bu yönetim sisteminin işletmeleri verimli yönetmeleri mümkün olmamaktadır. Bu işletmelerin genel müdürleri genelde mühendis kökenlidir. Bu santral kurulduğu günden bu güne şu ya da bu şekilde çalışarak görevini yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Üretim verileri ile kullanılan yakıt, iş gücü, çevre kirliliği, ekonomik verimlilik gibi teknik detaylara hiç girmek istemiyorum. Yönetenlerin aldığı özelleştirme kararına gelmek istiyorum.
Özelleştirme nedir?
 “Kamu mülkiyetinde bulunan işletmelerin özel sektöre aktarılmasıdır”la başlayan sözlük anlamı, olaylara yabancı, Aristo’nun “Devlet” inden, Adam Smith’den, Max  Weber’den Karl Marx’tan  bihaber toplumun, bu şekil teknik anlatımı anlaması beklenemez. Halkın anlayacağı şekilde anlatmak gerekirse; biz bu tesisleri düzgün ve verimli çalıştıramıyoruz, hem bu çağda devlet sigara mı üretir, elektrik mi üretir, devletin görevi asayiş, eğitim, sağlık gibi konular. Bundan dolayı bu işletmeleri şahıslara satıyoruz. Yöneten sermayenin ve halkın özelleştirmeden anladığı budur, yani onlara göre iyi bir şeydir.
Biz neden direniyoruz?
Peki biz Yatağan işçileri neden direniyoruz? Belki çoğunuzda, işlerini kaybedecekler ondan direniyorlar diye düşünenler olabilir. Santralimizde çalışan bütün işçi arkadaşlarım KPSS sınavından yüksek puan alıp çeşitli eğitimlerden geçmişlerdir. İşyerimiz satıldığında kamuda iş bulma olasılığımız yüksektir, kaldı ki kamuda 4C olarak istihdamımız devam etmektedir.
Neden direniyoruz o zaman…
Bizler gelecek için direniyoruz, emeğimiz için direniyoruz, güzel günler için direniyoruz, kıt kaynakların eşit şekilde paylaşılmasını istediğimiz için direniyoruz. Güzel bir doğada insanca yaşamak istediğimizden direniyoruz, dağdaki zeytinimiz, denizdeki çupramızın lezzeti değişmesin diye direniyoruz. Aslında tüm ülkemiz için direniyoruz. Biliyoruz ki özelleştirme sonucu burayı ele geçirecek sermayenin maksimum kazanç felsefesi bize ve yeni nesillere güzel günler sunmayacak. Bir tek kişinin değil toplumun kazanmasını istediğimiz için direniyoruz. İçtiğimiz sigarayı, rakıyı bile yabancılara satanlara inat, kendimizin olan, bizim diyebileceğimiz, emeğimiz olan bir şey istiyoruz. Bu davamızda haklıyız ve kazanacağız.
Bu satırları okuyan siz emekçi dostlarımdan şunu istiyorum; hep birlikte polis barikatlarında, Taksim’de, meydanlarda direnemeyiz belki ama, bakkaldan çocuğunuz için çikolata alırken yaptığınız marka seçimi bile bir direniştir ve polis barikatındaki direnişten daha kutsaldır.
Gökova’dan tüm emek dostlarına selam olsun…
 

ÖNCEKİ HABER

Almanya da Ermenileri tehdit olarak gördü

SONRAKİ HABER

Metin olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa