13 Nisan 2014 06:00

Kadınların ‘çalışma acıları’ farklı

Cinsiyetimiz ve toplumsal cinsiyetimiz yaptığımız işler neticesinde maruz kaldığımız riskleri, hastalıkları kazaları etkiliyor. Kadın işçi merkezli bir işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı inşa edebilmemiz için, erkeği norm alan geleneksel anlayışı sorgulamak, ev içlerindeki ücretsiz kadın emeğini, kadın bedenin ve kimliğinin denetim mekanizmalarını da dikkate almalıyız.

Kadınların ‘çalışma acıları’ farklı
Paylaş

Necla AKGÖKÇE
Petrol İş Kadın Dergisi Editörü


Birkaç gün önce, DİSK’e bağlı Basın- İş Sendikası  “Sağlığın için Sendikalı Ol” kampanyası başlattı ve bu çerçevede özellikle büro çalışanlarında, bilgisayar kullananlarda sıkça görülen kifozun (kamburluk) “meslek hastalığı” sayılması konusunu gündeme getirdi. Konuyla ilgilenenler bilirler, son dönemlerde sendikalar ölümlü kazalar dışında - iş cinayetlerinde her gün canların gittiği bir yerde bu tabii ki gerekli-, işçi sağlığı ve iş güvenliği meselelerini çok az gündeme getiriyorlar. Bir sendikanın  “Kifoz meslek hastalığı sayılsın” şeklindeki talebi  doğrusu iyi geldi. Ama kifozun meslek hastalığı olarak gündeme getirilmesi, bir yandan da hizmet sektörü, büro işleri gibi geleneksel işçi sağlığı iş güvenliği anlayışının, risk düzeyi düşük, kolay işler olarak tanımladığı tipik kadın sektörlerinde ortaya çıkan bir hastalık olması, daha da önemli bence.

Geleneksel işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız gibi görünür, riskler, herkes için aynıymış gibi yansıtılır. Teknik olarak, gözle görülen ve o anda ölçülebilir riskler üzerinden hareket ettiği için daha ağır ve tehlikeli işler olarak değerlendirilen erkek iş yerlerindeki kazalar, buralarda karşılaşılan meslek hastalıkları ile ilgilenir. Toplumsal cinsiyet farklılıklarının kadın ve erkeklerin ücretli işlerini ve hayatlarını farklılaştırdığı, işyerlerinde karşılaştıkları hastalıkların ve risklerin de farklı olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının, toplumsal cinsiyet bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği, Batı sendikalarında 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren tartışılmaya başlandı. İlk işlerden biri genel olarak çıkarılan meslek hastalıkları listelerini, kadınlar açısından taramak oldu. Bu liste içinde tahmini veya kesin kadın meslek hastalığı sayısı çok azdı.   
Batılı kadın uzmanlar 20 yılı aşkın süredir bu konuda çalışılmasına rağmen tanımlanmış meslek hastalıkları içinde kadınlarda görülen meslek hastalıklarının sayısının hâlâ çok düşük düzeyde olduğundan yakınıyorlar. Almanya’da 1992- 2010 yılları arasında yapılan bir araştırmada kadın meslek hastalığı diye kabul edilen hastalıkların, erkek meslek hastalığı olarak kabul edilen hastalıkların yarısı kadar olduğu görülmüş.

ÖLÇÜLEMEYEN, GÖRÜLMÜYOR

Alman Metal İşçileri Sendikasının (İGMetall) Eğitim Merkezi uzmanlarından Doç. Dr. Ulrike C. Kannengiesser işyeri pratiklerini de göz önünde bulundurarak yaptığı “Kadınlar için İşçi Sağlığı ve İş güvenliği” isimli araştırmada kadınlara ait meslek hastalıklarının düşük olmasını ve yeterli koruma önlemi bulunmamasını, bir kısır döngü olarak tanımlıyor: “Kadınların yaptıkları işler kolay ve güvenlidir, ön yargısından hareket ediliyor. Bu ön yargı kadınların çalışma şartlarının iyileştirilmesini ve onlara özgü koruma tedbirlerinin geliştirilmesini ve onlara özel program yapılmasını engelliyor. Bu durumda kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı yerlerdeki riskler görülmüyor ve ölçülmüyor. Kadınların hastalıkları onların bilgisizliğine ya da hormonal yapıları vs. gibi  şeylere bağlanıyor. Ölçülmeyince kadınlara ait hastalıklar meslek hastalığı olarak tespit edilemiyor. Tespit edilmeyince ön yargı pekişiyor...” Tekrar başa dönülüyor ve bu kısır döngü devam ediyor.

CİNSİYET ROLLERİ HASTALIKLARDA DA MEVCUT
Bir örnek de bizden verelim. Akort çalışma kadınlara dair bir çalışma biçimidir. Akan bant üzerinden kadın işçiler, el becerilerini kullanarak beş on saniyede bir şey üretir, ya da üretilmiş parçalara bazı şeyler eklerler, genellikle ayakta dururlar, eller bazen de vücudun bir bölümü çok hızlı bir ritimle, aynı hareketi yapar durur. Bu boyun, bel fıtıkları, kas yırtılmaları, karper tunel sendromu gibi rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Böyle bir iş yerinde çalışan arkadaşımızda ameliyat gerektiren ciddi bir bel fıtığı rahatsızlığı oluşmuştu, sendikanın yönlendirmesiyle  meslek hastalıkları hastanesine gittiğinde kendisine söylenen şuydu: “Ne malum işyerinde olduğu, belki evde temizlik yaparken olmuştur”. 15 sene göz kontrolü yaptığı için gözleri bozulan bir kadına, meslek hastalıkları hastanelerinde “Sen evde nakış işliyorsundur, ondan olmuştur” denilebiliyor. Karşımızdakiler, çalışırken karşılaştığımız riskleri ve hastalıkları ev içinde yaptığımız ev işlere ve bakım hizmetlerine bağlıyorsa, bizim de oralara bakmamızda yarar var.

Kadınlar erkeklerden farklı olarak evde de çalışıyorlar ve bu işleri evde ücretsiz olarak yaparken hasta olup, ev kazalarına maruz kalabiliyorlar. Ama bunun ötesinde evde ücretsiz yapmış oldukları bu işler, ücretli emek sürecinde karşılaştıkları riskleri ve hastalıkları da etkiliyor ve artırıyor. Küçük çocuğu olan bir kadın işçi çocuğun gazını çıkarmak için sabaha kadar uyumayıp, sonra işe gittiğinde, aynı işyerinde çalışan bütün akşam uyuyan kocasına göre iş kazaları açısından daha riskli durumdadır. Uykusuzdur, dikkati daha kolay dağılabilir vs... Evdeki çocuk bakım yükünü onun sırtından almadığınız sürece, makinelere, mekanın havalandırmasına vs. bakıp, bu  işyerinde kadın ve erkeğin riskinin aynı derecede olduğunu söyleyemezsiniz. Kadınlar söz konusu olduğunda mesele sadece “Kapitalizm, kadın emeği, ucuz emek, maliyetleri düşürmek...” değil, kadın emeğinin en ucuz emek olmasını sağlayan, kapitalizm dışında bir başka sistem ve onun devamını sağlayan, kurumlar, mekanizmalar ve ideoloji var; patriyarkadan bahsediyorum. Kadınların ev içlerinde sadece emeklerine el konulmuyor, bede-ni-kimlikleri de kocaların, babaların, erkek kardeşlerinin denetimi altında. Evde, işyerinde kadınlar şiddet ile dize getirilmeye çalışılıyorlar. Bu koca dayağı da olabiliyor, işyerinde cinsel taciz, cinsel sataşma veya mobbing de. Akşam koca dayağına maruz kalan bir kadın işçinin, gündüz yaptığı işten dolayı karşılaşmış olduğu risk elbette bir erkekle aynı değildir.

Bir yerden başlamak gerekiyor. Kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda, sendikaların veya bu işle meşgul olan kadın kurumlarının atması lazım gelen bazı adımlar var, söylediklerim öneri olarak da algılanabilir. Öncelikle mevcut işçi sağlığı ve güvenliği yasaları ve politikaları toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirilmeli. Kadınların ev içi emeğini  merkezine alan bir iş tanımı üzerinden yeniden düzenlenmelidir.

Kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörler ve kadınlara ait yeni çalışma biçimleri- yarı zamanlı çalışıyor, o halde risk azdır- göz önünde bulundurularak risk analizleri ve hastalık, sağlık tanımları yapılmalıdır. Ayrıca cinsel taciz, kadına yönelik şiddet, kadınlara dair riskler olarak analizlerde yer almalıdır. Kısacası bu toplumda kadınlar erkeklerden farklı yaşadıkları için riskleri ve uğradıkları meslek hastalıkları birbirinden farklı. Kadın merkezli işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı inşa etmek istiyorsak, sadece kapitalizmi değil, kadınları ezen, sömüren diğer sistemi patriyarkayı da hesaba katmak zorundayız. Çünkü bu iki sistem birbirinin değirmenine su taşırken, kadın yaşamları sönüp gidiyor.

NE YAPMALI?
* İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği birimleri, komiteleri oluşturmalı. Bu komiteler içinde kadın işçi sağlığı ve güvenliği konusunda uzmanlaşmış bir ya da iki üye bulunmalı.
* Kadınların işyerindeki konumları ve karşı karşıya oldukları riskleri ve işyerindeki cinsel taciz ve sataşma ve kadına yönelik şiddeti de  içine alan özel raporlar hazırlanmalı bu raporlar genel raporlara yansıtılmalı.
* Kadınlar bireysel olarak ya da işyerlerindeki konumları üzerinden gruplandırılarak ağrı günlükleri oluşturmaları konusunda yönlendirilmeli. Raporlara kadınların evde yaptıkları işler, orada harcanan zaman vs. mutlaka yansıtılmalı.
* Risk analizi yapılırken, kadınlara ilişkin özel riskler (koca dayağı, baba şiddeti) anlatılmalı.


ÇALIŞIRKEN SAĞLIĞINDAN OLAN KADIN İŞÇİLER SENDİKA İÇİN DİRENİYOR

Emine UYAR

Luna’da çalışırken sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan Meltem Ersan’ın eli, 270 derecelik silikon kazanında yandı. Fabrikada üretilen metal malzemelerin poşetleri delmemesi için uçları silikona batırılıyor. Üzeri açık olan sıcak silikon kazanında işçiler bu işi çıplak elle yapıyor.  2.5 yıl Luna’da çalışan Meltem Ersan, 2 yıl önce bu işi yaparken eli silikon kazanına girmiş, can havliyle elini kazandan çeken işçi elini yüzüne sürünce yüzü de zarar görmüş. Meltem Ersan geçirdiği operasyonlar sonucu şu an elini kullanabiliyor, yüzü için de estetik ameliyat geçirdi. Meltem: “270 derece silikonda yandım ama kayıtlara iş kazası olarak geçmedi. Ben o dönemde işe girdiğimde sigorta evraklarım imzalandı, ama ben sigortalı görünmediğim için tedavim babamın sigortası üzerinden yapıldı, tüm masraflar da babamın sigortasından kesildi” diyor. Birleşik Metal İş Sendikasına üye olduğu için işten çıkartılan ve fabrikası önünde direnen Luna İşçisi Hamide Sever ise, 7 yıl çalıştığı süre içerisinde üretim müdürü ve bant şefleri yüzünden tansiyon hastası olmuş. İşte Hamide’nin anlattıkları: “4 kişinin yapabileceği işi 2- 3 kişiye yaptırıyorlardı. Sayı tutturulmadığında baskı uyguluyorlardı. Bunun üzerine orta şiddette depresyon tedavisi görmeye başladım. Bundan 2 ay önce aynı baskılar yüzünden gece vardiyasında çalışırken bir anda tansiyonum düştü ve bayıldım. Çalışma arkadaşlarım bant şefinden ambulans talebinde bulundu ve bu istekleri bile reddedildi.”

GERİDE KALAN YAŞAMLAR
İş cinayetinde yaşamını yitiren erkek işçilerin geride kalan yakınları da zor bir hayatın ortasına düşüyorlar. Davutpaşa patlamasında yaşamını yitiren Barış Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak bu zor yaşamın aile üyesi kadınlar açısından ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “Abim Marmara Park AVM inşaatında çalışıyordu. 6 ay olmuştu işe başlayalı. Çadırda elektrik kaçağı yüzünden çıkan patlama sonucu öldü. 12- 13 kişilik çadırlarda 50 kişi kalıyorlardı ve ısınma elektrikli sobayla ve kendi aldıkları elektrikli battaniyelerle oluyordu. Çadırlarda acil çıkış için ikinci bir kapı yoktu. Evin geçimini abim ile ablam sağlıyordu. Bu olay olduğunda ben üniversite sınavına hazırlanıyordum. Ablam uzun süre çalışamadı, zaten kirada kalıyorduk. Abimi kaybettikten sonra maddi- manevi anlamda çöktük diyebilirim. Abim öldükten sonra çalışmaya başladım. Davutpaşa’da ölen işçilerin yakınları olarak bir platform kurduk, her pazar günü de vicdan nöbeti tutuyoruz, adalet yerini bulana kadar da tutmayı sürdüreceğiz”.

KADINLARIN CANI DEĞERSİZLEŞTİRİLİYOR
29 Aralık 2005’te Bursa’da Özay Tekstil Fabrikasında “işten kaytarmamaları” gerekçesiyle fabrikanın çıkış kapıları kilitlenmiş, çıkan yangında 5 işçi kadın yaşamını yitirmişti.
İstanbul Halkalı’da Pameks Tekstil fabrikasında çalışan 8 kadın işçi, 9 Eylül 2009 sabahı işe gitmek için bindikleri, fabrikaya ait olan ve servis aracı olarak kullanılan kapalı kasalı minibüsün sel sularına kapılması sonucu feci şekilde yaşamını yitirmişti.

İşveren “Köpek bile canını kurtarmayı başardı, onlar beceremedi” demişti. Geçtiğimiz yıl Tekirdağ Çerkezköy’de gerekli önlemler alınmadığı için iş cinayetine kurban giden Satiye Gür, ev işçileri Fatıma Aldal ve Rukiye Şimşek, Ceylanpınar’da boğulan tarım işçisi kadınlar, Sarayburnu’nda, İvedik’te, Azdavay’da madende ölen mühendis kadınlar...
Öte yandan kadın işçi ve emekçiler iş yerinde ölümlerine neden olacak saldırı ve baskılara da maruz kalıyorlar. İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’nde, 6 Nisan’da, görevli sağlık personeli, tedavi ettikleri bir hasta ve yakınlarının fiziki saldırısına maruz kaldı. Bir hemşirenin kolu kırılırken, bir hemşire de göğsüne saplanmak istenen ama şans eseri ucu küt olduğu için saplanmayan makas ile ölümden döndü.


CIMBIZ

Ardı ardına aldığımız kadın cinayeti haberleriyle vahşetin dizboyu yaşandığı bir haftayı geride bırakırken cımbıza takılanlar da elbette bu minvalde.. İşte bu hafta sizler için cımbızladıklarımız;
* Haftanın aymazlığı; Takvim gazetesinin, Muğla’nın Gümüşlük ilçesinde İhsan Bora isimli şahsın ABD’li eşi Ester Parker’ı bıçaklayarak öldürmesi üzerine olayın haberini “Oskarlık cinayet” başlığıyla vermesiydi.
* Haftanın dayanışması; Pendik’e bağlı Esenyalı Mahallesi’nde boşandığı eşi tarafından yakılarak öldürülmek istenen G.Ç için Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği dayanışma düğmesine bastı. Kadınlar mahallede kadın cinayetlerine karşı bir dayanışmayı örgütlerken, olayın gerçekleştiği yere de bir yürüyüş gerçekleştirdi.
* Haftanın kadın düşmanı; Bingöl’de Belediye Meclis üyeliğine 1. sıradan seçilen Nurten Ertuğrul’a “Belediye’de kadın çalıştırmayacağım” sözüyle kadın düşmanlığında ilk sıraya yerleşen Yücel Barakgazi’ye kadınların tepkisi de eksik olmadı. Kadınlar Nurten Ertuğrul’un değil, Yücel Barakgazi’nin istifa etmesi gerektiğini söyledi.

ÖNCEKİ HABER

Ameliyat için refakatçi şartı

SONRAKİ HABER

Biz buradayız Türk-İş nerede?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...