10 Nisan 2014 06:00

Modern tıbbın çırakları

Hastanelerde pratik eğitim almak zorunda olan asistan hekimler, hastaların da kendilerinin de sağlığını tehdit eden müthiş bir iş yoğunluğu altında çalışıyor.

Modern tıbbın çırakları
Paylaş

Fırat TURGUT
İstanbul


Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse...”, “Dükkanda ayak işlerine bakan kimse...”, “Saray, daire vb. büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra geçimi sağlanarak başka yerde yaşamasına izin verilen kimse...”

Türk Dil Kurumu çırak kelimesini bu şekillerde tarif ediyor. Bugün bu tarifleri, asistan hekimler için de rahatlıkla kullanabiliriz. Branşlarında uzmanlaşmak için öğretim görevlilerinin ya da uzmanların yanında çalışıyorlar! Hasta kaydından sağlık hizmetine kadar her işi yapıyorlar. Hastanelerde uzunca bir süre hizmet ettikten sonra ‘geçimi sağlanarak’ başka yerde yaşamalarına izin veriliyor!

Son dönemde sık sık yaptıkları eylemler ve hatta grevlerle gündeme gelen asistan hekimlerin anlattıkları karşısında, bizim vardığımız en insaflı sonuç bu oldu. İşte Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Dr. Deniz Türkyılmaz Mut, Dr. Hüseyin Acinikli ve İstanbul Tıp Fakültesinden Dr. Coşkun Canıvar’ın anlattıkları:

ARALIKSIZ 36 SAAT

Hüseyin Acinikli: Çalışma saatleri çok fazla. Ayda 15 nöbet tutan arkadaşlarımız var. Nedir bu 15 nöbet? Sabah 7’de işe başlıyorum. Normalde mesai 4.5-5’tir ya, biz 5.5 gibi çıkıyoruz. Nadir de olsa akşam 9’u bile bulabiliyor. Diyelim ki nöbetçiyim; sabah 7’de geliyorum, sonraki gün akşam 5 civarında çıkıyorum. Yani aralıksız çalışma süremiz 36 saati bulabiliyor. Gece nöbet şartlarında hasta gelmezse dinlenebiliyorsunuz ama sürekli diken üzerindesiniz ve 36 saat boyunca hastanenin dışına çıkamıyorsunuz. Ve nöbetim bittiğinde eve gidiyorum. İzin kullanmadan ertesi sabah yine saat 7’de hastanede oluyorum. Bizim sağlığımız da hastanın sağlığı da tehlikede. Asistanlığa yeni başlayanlar bazı kliniklerde ayın 15 günü bu şekilde nöbet tutuyor. Bu ne zamana kadar böyle gidiyor? Yeni asistanlar geldikçe eski asistanların nöbet sayıları azalıyor. Tıpkı askeriyedeki ast-üst ilişkisi gibi.

Deniz Türkyılmaz Mut: Nöbetler asistan eğitiminin bir parçası, biz nöbet tutmaktan gocunmuyoruz. Ancak pek çok asistan nöbetleri tek başına tutuyor, bir problem çıktığında yanında bir eğitici bulunmadığından çoğu zaman sadece telefonla danışmak zorunda kalıyor.

Coşkun Canıvar: Bir de bu nöbetlere triyaj nöbetleri ekleniyor. Örneğin siz temel birimlerde, klinik olmayan birimlerde, fizyoloji veya patoloji asistanısınız. Yani işiniz tamamen laboratuvar çalışmaları üzerine geçiyor. Sizi acil serviste nöbet tutmaya zorluyorlar. O alanın pratiğini, işleyişini bilmiyorsunuz ama size nöbet veriyorlar. Çünkü yeterli sayıda asistan yok. Acilleri çeviremiyorlar. Her yer için geçerli olmasa da skandal boyutta örneklerle karşılaşabiliyoruz.

ON PARMAKTA ON MARİFET!

Deniz Türkyılmaz Mut: Asistan hekimliğin iş tanımı yok, özlük hakları belirtilmemiş. Bu da yardımcı personel açığı olması durumunda her işi yapabileceğiniz anlamına geliyor. Yeri gelir ortalığı temizlersiniz, hemşirelerin işini yaparsınız, kan alıp damar yolu açarsınız, sekreterlerin işini yaparsınız, raporları yazarsınız... Asistan hekimler nerede eksik varsa onu tamamlamak zorunda görülüyor. Genel bir iş tanımı olmaması da iş yükümüzü çok artırıyor.

ÜCRETLERE DE YANSIYOR

Yine de asistanların en çok yaptığı iş hasta bakmak. Zira “performans sistemi”, 2-3 dakikada bir hasta bakmayı dayatıyor. Bu sistem ücretleri de olumsuz etkiliyor...

Coşkun Canıvar: Performansa dayalı ücretlendirme sistemi kabul edilemez. Yaptığınız iğneden muayeneye kadar her şey ücretlendirilebiliyor. Bu piyasa kafası, sağlık hizmetini mahveden bir yaklaşım. İkincisi bu ücretlendirme sistemiyle hekimlerin aldıkları ücretler bölünmüş durumda. Şu an dört farklı şekilde ücretlendiriliyorum ben. Bir, kamu çalışanı olduğum için aldığım sabit maaş var. İkincisi sabit ek ödeme diye bir şey getirdiler. Ayrıca hastanenin döner sermayesinden gelen bir ücret var. Bir de nöbet ücreti var. Dört farklı ücretlendirme var, ama bunlardan sadece biri benim geleceğime yansıyor. Bu durumda sabit maaşınız dışındakiler kimi zaman düşebilir, artabilir, bazen verilmeyebilir görülüyor. Hem emeklilikte sosyal hak kaybı yaşarken hem de çalışırken ay sonunda ne kadar alacağımı bilmiyorum.
Dört faklı ücretlendirme olması yanıltmasın, angarya işler ve 36 saate varan çalışma koşullarına rağmen, asistanların aldıkları para, deyim yerindeyse değil ayakkabı kutularını cüzdanlarını bile doldurmuyor.


KİMLİĞİNDE T.C. YAZMAYANLARA KÖLE MUAMELESİ

Asistan hekimler için kullandığımız “çırak” tabiri, yabancı uyruklu asistanlar için yeterli değil. Zira onlar için “köle” tanımını kullanmak daha uygun. Dr. Coşkun Canıvar, yabancı uyrukları asistanların koşullarını şöyle anlatıyor:

ÜCRET YOK, GÜVENCE YOK

“Yabancı uyruklu asistanlar hiçbir ücret almadan yıllarca çalıştırıldı, çalıştırılıyor. Ne bir maaş, ne bir ek ödeme, ne bir nöbet ücreti… Bunun yanında sosyal güvenceleri de yok. Örneğin evlisiniz, eşiniz çocuğunuz var. Kimsenin sosyal güvencesi yok.

ÖZEL HASTANEDE ZORUNLU HİZMET!

Ülkelerini terk etmişler. Bir şekilde para kazanmaları lazım. Sağlık hizmeti haricinde ek bir iş yapamayacakları için bu insanlar mecburen yine tıp pratiklerini satarak para kazanıyorlar. Ve özel hastanelerde başka hekimlerin kaşelerini kullanarak hasta bakmaya zorlanıyorlar.
Yabancı bir ülke, dil problemi, kültürel problemler vs. Hele bir de eşiniz çocuğunuz varsa... Tüm bunları birleştirdiğimiz zaman bu insanların barınma hakkından eğitim hakkına kadar, çocuğunun eğitim hakkına kadar yani aklınıza gelebilecek bütün hakları gasbedilerek çalıştırılıyorlar.

SÖMÜRÜNÜN DANİSKASI

Devlet “Bu insanlar bizde eğitim alıyorlar. Biz ona öğrenci gözüyle bakarız. Kanunen de öğrenciye ücret vermek zorunda değiliz. Burada yasal olmayan bir şey yok” diyor. Ama sonuçta siz bu insanları hekim olarak çalıştırıyorsunuz. Reçete yazabiliyor, tanı koyabiliyor, tedavi edebiliyor, hasta yatırabiliyor, giriş-çıkış işlemlerini yapıyor. Bir hekimin yaptığı tüm işleri yapabiliyor. Bir de özel hastanelerde çalışmaya mecbur bırakıyorsunuz. Karşılığında ise bir hekimin sahip olduğu hiçbir sosyal hakkı tanımıyorsunuz. Neden? Böylece sağlık alanında emek gücü ucuzlaştırılmaya çalışılıyor. Asistanlar yaşadığı problemlerin içinde insan haklarının en fazla gasbedildiği, insanlık dışı koşulların oluşturulduğu bir alan. İvedilikle çözüm bulunması gerekir.”

Peki, yabancı uyruklu asistanların hiçbiri para almıyor mu? Bu, hastane bazında değişiyor. Örneğin Şişli Etfal’de yabancı uyruklu asistanlara aylık 420 lira ücret veriliyor. Ancak doğal olarak bu ücret özel hastanelerde çalışmalarına engel olmaya yetmiyor.


GEBE KALAMAZSIN, İZİN VERMEM!

Hüseyin Acinikli: Yıllık izinler, süt izni, babalık izni bunlar resmi izinler olmasına rağmen kullandırılmıyor. Hatta baskı yapılıyor, “gebe kalma” deniyor.

Deniz Türkyılmaz Mut: Açık açık “Ben kliniğimde gebe kalınmasına izin vermem” diyen idari sorumlular ve eğitim sorumluları var. Bu bizim hastane özelinde bir sorun değil, genel bir sorun. Bir kliniğe başvurunca “Gebe kalmayı düşünüyor musun?​” sorusuna maruz kalan ve “ilk iki sene gebe kalamazsın” denilen asistan arkadaşlarımız var. Gebe kalmak, çocuk sahibi olmak kişinin kendi kararına bağlıdır. Ola ki o kişi gebe kaldığında çok ciddi mobbinge uğruyor. Süt izinleri kullandırılmıyor. Nöbet tutmaması gerektiği halde nöbet yazılan gebeler var. “Gebe kaldın ama kliniğin işleri var. Bunları yapmak zorundasın” deniyor.


EĞİTİM ‘SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM’E KURBAN EDİLİYOR

Hüseyin Acinikli: Normalde tıp fakültelerinde olduğu gibi kendi branşımızda eğitim almamız lazım. Ama bunu daha çok kendimiz tıp kitapları okuyarak halletmeye çalışıyoruz. Mesela çoğu klinikte asistan eğitimi şöyle oluyor: Altı asistan mı var, konuları paylaştırıyorlar, her hafta bir asistan sunumunu anlatıyor. Uzmanlar ve diğer asistanlar dinliyor. Yani kendi kendimize eğitim vermiş oluyoruz. Eğitimi, eğitim kadrosundaki uzmanların, doçentlerin, profesörlerin hazırlayıp vermesini istiyoruz.

Deniz Türkyılmaz Mut: Özellikle sağlıkta dönüşümden sonra en önemli şey ne kadar çok hasta bakıldığı oldu. Bu durumda asistanın görevi günü kurtarmak, mümkün olduğu kadar çok hasta bakmak… Bu nedenle asistanlar olarak yeterli eğitim alamıyoruz, yeterli araştırma yapamıyoruz, makale okuyamıyoruz, yayın takip edemiyoruz.

HOCALAR EĞİTİM VEREMİYOR

Coşkun Canıvar: Özellikle üniversite hastanelerinde öğretim üyesi sayısı ciddi şekilde azaldı. Buradaki en önemli parametre Tam Gün Yasası oldu. Üniversite hastanelerinde öğretim görevlileri sayısında yüzde 25 oranında bir azalma yaşandı. Peki, kalan öğretim üyeleri ne oldu? Bir kısmına özelde çalışma şansı tanındı. Bir kısmına da hastanelerinde çalışabilir denildi ama bir şartla; derse girebiliyor ama hasta muayene edemiyor. Teorik eğitim verebiliyor ama girişimsel işlem yapamıyor. Bu öğretim üyesinin, mezuniyet öncesi bir öğrenciye ya da uzmanlık öncesi bir öğrenciye tam anlamıyla bir tıp eğitimi verme şansı var mı? Mümkün değil. Sadece sayı olarak bakmamak lazım, kalanların da ciddi şekilde niteliği bozuldu. Tıp eğitimi sağlık hizmet sunumuna kurban edildi. Kışkırttıkları sağlık talebini karşılayabilmek için polikliniklerde ciddi bir yoğunluk oluşturdular, hekimlere baskı yaptılar.

ROTASYONLAR KAĞIT ÜZERİNDE

Bir de rotasyonlar kâğıt üzerinde yaptırılıyor. Bu ne demek? Bir uzmanlık dalına girmiş asistanın başka uzmanlık dallarında 1-2-3 ay süresince rotasyon yaparak kendi pratiğini ilgilendiren fizyopatolojilerle ilgili eğitim alması gerekiyor. Yani o kliniklerde çalışması gerekiyor. Asistan sayısı o kadar az ki birçok asistan rotasyonlara gönderilmeden kağıt üzerinde gönderilmiş gibi gösteriliyor. Ve bu eğitimi hiç almadan mezun ediliyorlar. Bir hekimin onurunu, eğitimini hiçe saymak, aynı zamanda insan sağlığını hiçe saymaktır. Neresinden tutsanız elinizde kalır.

ÖNCEKİ HABER

Büyük ekonominin küçük köleleri

SONRAKİ HABER

İyi ki doğdun Metin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa