Komşuda eski hamama yeni tas
Yunanistan’da 14 Haziranda özel ve kamu sektörlerinde gerçekleştirilen genel grev ülke genelinde yüzde 90 katılımla ülkeyi felç ederken sokak ve alanlara dökülen yüz binlerce işçi, emekçi, genç, köylü, esnaf, memur hareketin izlenen tüm halk karşıtı politikaları ve yönetimi tehdit eder b
Her fırsatta hükümetin kararlılığını ortaya koyan ve 4 yıllık görev süresini doldurmadan yerinden kıpırdamayacağını söyleyen Başbakan Yorgo Papandreu, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Antonis Samaras ile yaptığı görüşmede, kendileriyle koalisyon hükümeti kurulması durumunda gerekirse başbakanlıktan istifa edebileceğini dile getirdi.
Yüzde 80’in üzerinde oy almış olan iki partinin bugün yüzde 40’ların çok altına doğru düşmeye devem ettikleri göz önünde bulundurulursa, egemen sınıfların, AB’nin ve IMF’nin politikalarını yürütecek ve devamını sağlayacak bir “ulusal uzlaşı” koalisyonuna duyulan ihtiyaç anlaşılır olmaktadır.
Son günlerde AB ve IMF açıkça iki şart ileri sürmektedir; Kararlaştırılan ekonomik politikaların hızla ve anlaşmaya varıldığı biçimde uygulanması ve bunun kesinlikle geniş tabanlı bir hükümet aracılığıyla gerçekleştirilmesi. Hatta 5. borç diliminin serbest bırakılmasının koşullarından birinin bu olduğu en resmi ağızlarca bile dile getirilmiştir.
Ancak her durumda halk muhalefeti giderek gelişecektir. Çünkü planlar halkın taleplerine cevap veren değil, sorunları daha da ağırlaştıran ve yaşamı daha da çekilmez kılacak olan planlardır. Dolayısıyla Papandreu ana muhalefete “Elimizi birlikte taşın altına koyalım” demektedir. Ana muhalefet ise süreçten daha az yara alarak kurtulmak için “AB ve IMF ile yeniden pazarlık edelim” gibi demagoji ve propagandanın ötesine geçmeyen söylemlerle durumu kurtarmaya ve halka sırtını dönmemiş parti izlenimi yaratmaya çalışmaktadır.
KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ İŞE YARAMAZ
Koalisyon hükümeti önerisi karşılıklı suçlamalarla şimdilik ertelenmiş gözükmektedir. Diğer yandan her iki parti de öcüden kaçar gibi seçim seçeneğinden uzak durmaya çalışmakta ve erken seçimin ülkeyi kaosa sürükleyeceğini iddia etmektedir. Durum böyle olmasına rağmen Papandreu kabine değişikliğine karar verdi. Ancak kabine değişikliğinin hiç bir faydasının olmayacağı çok küçük bir kitleyi, çok kısa süreli bir beklenti içine sokmaktan başka bir işe yaramayacağı sermaye çevreleri ve yardakçıları tarafından bile açıkça dile getiriliyor. Kaldı ki oluşan halk muhalefeti öyle kabine değişikliğiyle ya da vitrin düzenlemeleriyle kandırılacak ya da ikna edilecek bir muhalefet olarak sokaklara dökülmemiştir.
Dolayısıyla geniş tabanlı hükümet arayışları şimdilik mümkün görünmüyor gibi bir sonuca varılacak noktaya gelmiş izlenimi yaratsa bile son bulmamıştır ve önümüzdeki günlerde yeniden gündeme gelecektir. Seçime gidilmesi ise her iki partinin seçimler sonrasında koalisyon kurmada anlaşmış oldukları anlamına gelecektir.
Halkın işçi ve emekçilerin muhalefeti ve korkusuyla ancak çevik kuvvetlere bağlı otobüslerin oluşturduğu koridorlardan meclise girebilen milletvekillerinin oluşturduğu bir parlamento halkın parlamentosu değildir. Aynı halk muhalefetinin baskıları sonucu bir yandan istifalar yaşanırken bir yandan da halk hareketinin varabileceği radikal patlamalar korku ve paniğe yol açmaktadır. İktidar partisi içindeki çözülmelerin nedeni halkın her gün giderek büyüyen tepkisinin bir sonucudur.
20 günün üzerinde bir süreden beridir ülke genelinde başlayan kesintisiz gösterilerin son genel grevle birlikte giderek radikalleşmeye doğru ilerlediği görülmektedir. Meclisin çevresinin kuşatılması ve polis koridorlarından ancak 35 milletvekilinin meclise girebilmesi, tüm saldırılara ve tehditlere rağmen halkın alanları terk etmemesi bunun kanıtıdır.
Sendikal bürokrasinin iş birlikçi, uzlaşmacı tutumuna karşı oluşturulan sendikal mücadele platformları halkın tepkileriyle birleşmektedir. AB, IMF ve hükümet karşıtlığı hızla taban bulmaktadır. Sokaklara dökülenlerin talebi açık ve nettir: Krizi biz yaratmadık, faturasını da ödemeyiz. Alın troykanızı çekin gidin ülkemizden. (Atina/EVRENSEL)