2 Nisan 2014 06:00

Kentin öteki yüzüne bakmak

Ercüment AKDENİZ
İstanbul


30 Mart seçim sonuçlarını nasıl okumalı?​” Bu sorunun çeşitli boyutları tartışılıyor olmakla birlikte, işin ekonomik-sosyolojik yanı üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.
İsterseniz önce elimize bir pergel alalım ve pergelin ucunu İstanbul’un bir ilçesine batıralım. Pergelin diğer ucunu da İstanbul’un (isterseniz memleketin) üzerinde dolaştırmaya başlayalım. Biz Sultangazi ilçesini seçtik; bakalım pergel neleri çiziktirecek?  

BİR ÇİZİK SULTANGAZİ’DEN BEŞİKTAŞ’A DOĞRU

Resmi olmayan sonuçlara göre; Sultangazi ilçesinde partilerin oy dağılımı şöyle; AKP yüzde 58.1, CHP yüzde 24.1, HDP yüzde 7.4 ve SP yüzde 5.5. AKP’nin yanına SP ve MHP’yi kattığımızda Sultangazi’de sağ-muhafazakar bir oy yoğunluğu dikkat çekiyor. Yani CHP’nin Beşiktaş ve Kadıköy’deki ezici üstünlüğüne tersten benzeyen bir durum var. Hatırlanacağı üzere Beşiktaş, yapılan araştırmalarda, İstanbul’un gelir seviyesi bakımından en zengin ilçesi çıkmıştı. Sultangazi ve ona bağlı 15 mahalle ise gelir dağılımında İstanbul’un en yoksulları arasında üst sıralarda bulunuyor. Pergeli hangi ilçeye batırırsanız orada şunu görüyorsunuz; İstanbul’un en yoksul mahalleleri (Alevi ve Kürt yoğunluklu mahalleler biraz farklı olmakla birlikte) büyük oranda AKP’ye oy veriyor.

BİR ÇİZİK DE GAZİ’DEN CEBECİ’YE DOĞRU…

Sultangazi ilçesi sınırları içinde, bünyesine 4 muhtarlık alan meşhur Gazi Mahallesi de bulunuyor. Gazi Mahallesi, bağrında Alevi ve Kürt nüfus kadar devrimci-demokrat bir mücadele geleneği de taşıyor. Geriye kalan bir iki mahalleyi daha çıktığımızda Sultangazi’nin diğer tüm mahallelerinde koyu bir muhafazakarlıkla ve AKP’ye atılan oylar egemen hale geliyor. Ayrıca Gazi Mahallesi’nde CHP’nin ardından AKP’ye de ciddi bir oy çıktığını kaydedelim. Seçim sonuçları, Gazi Mahallesi’nde Alevilerin büyük çoğunluğunun ve devrimci-demokrat bazı kesimlerin oylarının CHP’de toplandığını gösteriyor. HDP’nin de Gazi Mahallesi’nde ciddi bir oy tabanı bulunuyor.  

Mahallelerin toplamı üzerinden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Esentepe’den Cebeci’ye kadar tüm mahalleler yıllarca boş bırakılmış ve tümüyle AKP’ye terkedilmiş. “Kurtarılmış mahalle” olarak anılan Gazi mahallesi ise devletin; -halkı değiştirip dönüştüreceğini söyleyen- devrimci güçleri sıkıştırıp oyaladığı bir mahalleye dönüşmüş.  

Seçimlere bir gün kala HDP seçim konvoyu düzenliyor. Cebeci’ye doğru yoksul mahallelerde ilerleyen konvoydan halka zafer işaretleri yapılıyor. Konvoya Erbakan’dan kalma “başparmak”lar ya da “Rabia” işaretleri yanıt veriyor. Balkon ve pencerelerde çoklukla AKP bazen de SP bayrakları görünüyor. Bu mahallelerde yoğun bir Kürt nüfusu da yaşıyor ama zafer işareti yapanlar o kadar baskın değil. Kimi sokaklar adeta Fatih’in Çarşamba Mahallesi gibi. Sarıklı, cübbeli çocuklar, kara çarşaflı kadınlarla dolu bu sokaklara girince sanki çağ değişiyor. Evlerin ve insanların üzerinden yoksulluk akıyor. Savaştan kaçıp gelen Suriyeliler ve Afrika’nın (saat satmakla tanınan) siyahi göçmenleri de buralarda yaşıyor.   

AKP’li Sultangazi Belediyesi, sözünü ettiğimiz bu hemen her yoksul mahalleye, seçime kısa bir süre kala, inşaatları kondurdu. Sağlık ocağı, kültür merkezi, huzur ve yaşlı bakım evlerine ait inşaatlar da AKP’ye giden oylarda belirleyici bir faktör oldu. Kürt seçmenler düşünülerek, yapılan parklardan birine de “Ahmede Xani Parkı” adı verildi. AKP Sultangazi kadar İstanbul’daki Kürt seçmenlerin oyunu almak bakımından da başarılı bir grafik çizdi.

‘BÜYÜK KÖY’DE SİYASET

Yöre dernekleri genel ve yerel seçimlerin belki de en gözde kurumları. Sultangazi için de bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. HDP seçim komitesinden bir arkadaş, ilçede 200 civarında yöre derneği ya da hemşehri grubunun olduğunu söylüyor. Kentlileşmeye izin verilmeyen insanlar içe kapalı topluluklar olarak kendi kabuklarına kapandıkça kapanıyorlar. Karadeniz’in, İç Anadolu’nun, Trakya’nın, doğunun İstanbul’a gelip yerleşmiş toplulukları partilerle yine bir alışveriş pazarındalar. Elbette bu onların suçu değil! Sistem böyle işliyor ve AKP ile CHP’nin onlara sunduğu vaatlerin ardı arkası kesilmiyor: İşe almalar, köye cami ya da cemevi yaptırmalar, muhtaç hemşehrilere yardım bağlamalar ve daha neler neler…
Sivas’ın, Çorum’un, Tokat’ın, Dersim’in Alevi insanlarının kümelendiği dernekler ise her defasında CHP’nin arka bahçesi yapılmak isteniyor. Sivas’ın Alevi bir köy derneğinde bir amca kızarak HDP’lilere konuşuyor: “Gidin bütün İstanbul’un belediyelerini inceleyin acaba bir tane Alevi insanı işçi olarak çalışıyor mu? Sarıgül’ü biliyoruz ama en azından biraz da bizim insanlar işe alınır…”

Peki, bu çark nasıl değişecek? Bu dernekleri AKP’nin, CHP’nin ya da MHP’nin arka bahçesi olmaktan kurtarmak için ilk şart; oralarda olmak yani kitlelerin içinde erimek olsa gerek. Yoksa ne söylerseniz söyleyin, seçime üç gün kala gittiğiniz her yerde “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar”. İnsanların kent kimliğinden ziyade kendi yöre kimliğine sarıldığı İstanbul adeta büyük bir köy gibi. “Büyük Köy”de siyaseti dışardan ya da üstten yapanlara ise kesinlikle rağbet edilmiyor.  Dikkat çekici bir örnek; Gazi mahallesine bağlı dört muhtarlıkta da kazananlar en az “gürültü” çıkaranlardı. İpi, görkemli afiş-pankart yapanlar ya da konvoy düzenleyenler değil; kapı kapı dolaşanlar, halk içinde daha çok sevilenler ve yöre gruplarının güvenini kazananlar göğüsledi.

İKİ İSTANBUL

Başbakanın 30 Mart öncesinde düzenlediği büyük İstanbul mitingine gelen insanları uzun süre izleme şansım olmuştu. Zira sıkışan trafikte yapacak başka bir şey yoktu. Gördüğüm manzara şuydu; mahallelerden belediyenin tahsis ettiği otobüslerle gelen mütedeyyin kent yoksulları şarkılarla Yenikapı’ya yürüyorlardı.

Gezi sürecini, ayağa kalkan yüz binleri, 1 Mayısları ve Taksim meydanındaki kalabalıkları yakından izlemiş biri olarak, Yenikapı’ya inen yolda şunu düşündüm; bu gördüğüm başka bir İstanbul’du. Evet, başka bir İstanbul daha vardı. İstanbul’da bir değil ‘iki İstanbul’ vardı.

Sultangazi’de, sabahın erken saatlerinde oy kullanmak için kuyruğa giren insanların çoğu yine onlardı. Üstü başı yırtık yoksul bir emekçi, oy pusulası üzerindeki AKP amblemini öpüyordu. Başörtülü kadın müşahitler saatlerce dualar mırıldanıyordu. Sandıklar açıldığında vatandaşa bir kez daha isyan eden, “Bu halktan adam olmaz” diye veryansın edenlerin bir de şehrin diğer yüzüne bakması gerekmez mi?    Bir kenti kazanmak için; bizi dar bir alana hapseden o çemberi kırmakla işe başlamalı. Kent kadar bir ülkeyi kazanmanın yolu da Yenikapı’yı yani ‘öteki İstanbul’u’ kazanmaktan geçiyor.

Evrensel'i Takip Et