27 Mart 2014 10:51

‘Yarım çıktık’

Avukatımız Nazan Yaman, dün gece telefon ile arayıp “Hüseyin Deniz tahliye oldu” dediğinde, sevinç ile şaşkınlığı bir arada yaşadım. Çünkü tahliyeler sıklıkla duruşma sonlarında oluyordu.

‘Yarım çıktık’
Paylaş

Fatih POLAT
Kandıra/İstanbul

Avukatımız Nazan Yaman, dün gece telefon ile arayıp “Hüseyin Deniz tahliye oldu” dediğinde, sevinç ile şaşkınlığı bir arada yaşadım. Çünkü tahliyeler sıklıkla duruşma sonlarında oluyordu. Ben bunları düşünürken Nazan Yaman tekrar aradı ve KCK basın davasından tutuklu tüm gazetecilerin serbest bırakıldığını söyledi. Ona aileden gelen bilgi bu şekildeydi. Ardından Hüseyin’i ve bırakılan diğer arkadaşları almak için Avukatımız Nazan Yaman, eşi ve gazetemizin deneyimli foto muhabiri Özcan Yaman ile birlikte Kandıra’ya doğru yola koyulduk. Hüseyin’in ablası Dilşah Deniz ile birlikte diğer kardeşleri de başka bir araçla Kandıra’ya doğru yola çıkmışlardı.

O arada bırakılan gazeteci sayısı ile ilgili çelişkili bilgiler gelmeye başlayınca Nazan Yaman, Kandıra F Tipi 1 No’lu Cezaevi İdaresi’ni aradı ve kaç gazetecinin tahliye olduğunu sordu. Israrlı taleplerine rağmen cezaevi yönetimi bilgi verme yetkilerinin olmadığını öne sürerek, savcı ile görüşülmesi gerektiğini öne sürdü. O arada Hüseyin Deniz, ablası Dilşah’ı arayarak kendisiyle birlikte 6 gazetecinin tahliye olduğunu ve İzmit Otogarı’nda bizi beklediklerini söylemişti. O arada KCK Basın Davasından tutuklu kadın gazetecilerin bulunduğu Bakırköy Kadın Çocuk Ceza İnfaz Kurumu’ndan da 2 kadın meslektaşımızın tahliye olduğu bilgisi geldi. Toplam 8 gazeteci tahliye olmuştu. Biz Kandıra yolundayken KCK İstanbul Ana davası kapsamında da 37 kişinin tahliye edildiği bilgisi geldi.

İLK ÖZGÜR ÇAYLAR

Az sonra İzmit Otogarı’na geldiğimizde saat gece 01.30 civarıydı. Tahliye olan arkadaşlarla birbirimize sarıldığımızda sevinç ile şaşkınlık yeniden bir aradaydı aslında. Tahliye haberinin ilk şaşkınlığını üzerlerinden atmışlardı ama yine de tatlı bir şaşkınlığın etkisini sürdürdüğü görülüyordu. Biz onlarla ilk sohbetleri yaparken, aralarından bazıları da tepsiye çay getirerek ikram etti. Çaylar da onlardandı ve uzun süre sonra ilk özgür çayın keyfi de yüzlerinden okunuyordu. Birazdan herkes ailelerinin bulunduğu yerlere doğru dağılacaktı, dağılmadan ilk fotoğraflar çekildi. Ardından da araçlarla İstanbul’a doğru yola koyulduk. İstanbul’a dönüşte DİHA’nın Hewler (Erbil) Temsilcisi iken gözaltına alınan ve tutuklanan Mazlum Özdemir ile aynı arabadaydık. Mazlum Özdemir’in savunmasını yaptığı duruşmayı da izlemiştim. Kürt gazeteci gerçekliğini anlatarak mahkeme heyetine “Biz bir hakikatiz, bunu kabul edin” diye seslenmişti. 2 yıl 3 aydır içerideydiler. Yeni çıkmışlardı ve dışarıdaki nesnelere de aslında gözleri yeni yeni alışıyordu. Mazlum, bir manavda rengarenk meyveleri gördüğü anı anlattı. Bu cezaevinin hakim rengi olan griliği karşısında hayata dair çok çarpıcı bir ayrıntıydı aslında. Meyvelerin iştah uyandıran tadından öte cezaevinde yabancı olunan renk canlılığını çok güzel anlatmıştı.

Mazlum’a onlar içerideyken olan şeyler arasında anlattıklarım içinde en çok Rojava ilgisini çekti. Rojava’yı cezaevinden de izlemeye çalışmış, ancak duyduğu her yeni bilgiyi heyecanla dinliyordu. Bu sohbete devam ederken araçlarımız Maltepe Köprüsündeki dağılma noktamıza geldi. DİHA ve Özgür Gündem’den arkadaşlar da oradaydılar ve Kandıra’dan tahliye olanlarla sıcak kucaklaşmalar ve ilk sohbet anları… Saat gece 03.00’ü geçmişti. Buradan herkes gideceği yöre göre dağıldı.
Biz de az sonra sevgili dostum ve gazetemizin muhabiri Hüseyin Deniz’in evindeyiz.

Hüseyin, 20 Aralık 2011 günü sabaha karşı alındığı evine o günden sonra yeni giriyordu. Sevinci her halinden belli oluyordu. Evde kardeşler arasında Hüseyin’in çıkmasından ötürü bir bayram havası hakimdi. Çaylar demlendi ve keyifli bir gece yarısı kahvaltısı yapıldı.

O arada biz de Hüseyin ile tahliye haberini ilk duyduğu anı konuşuyoruz. Dün saat 22.30’da tahliye haberi verilmiş kendisine. Gardiyan gelip ‘tahliyen var’ demiş. Yarım saat içinde hazırlanmasını istemiş ve ‘gelip seni alacağım’ demiş. O an tam bir şaşkınlık yaşamış. Bir mahkeme sonrası da olmadığı için ilk anda insanın bu şaşkınlığı yaşaması çok doğal. Hüseyin çıkış için eşyalarını hazırladıktan sonra, en çok, uzun yıllardır da tanıdığı hücre arkadaşı Davut Uçar’ın tahliye olamamasına, onu orada bırakarak çıkmış olmasına üzüldüğünü söyledi.

UZUN KARANLIK VE İLK IŞIKLAR

Cezaevi kapısına çıktıklarında 22.53’müş saat. Uzun bir zaman sonra ilk kez bu kadar uzun bir alana doğru baktığını anlatıyor Hüseyin ve “O uzun karanlık içinde bazı ışıkları görünce tamam dışarıdayım, dedim” diye devam ediyor.

Kapıda 6 arkadaş olduklarını fark edince, aynı davadan yattıkları 4 gazeteci arkadaşı geride bıraktıklarını anlamışlar. Ardından çıkışlarını yakınlarına haber vermek için telefon kulübesi bulabilmek amacıyla 500 metre kadar yürümüşler. Hüseyin sonrasını şöyle anlatıyor; “Biz arayıp ailemize geldiğimizi haber verince, tahliyemizi bizden öğrendiklerini fark ettik. Karşı taraftan sevinç çığlığını duyunca bu bize de yansıdı. Diğer arkadaşların telefon konuşmalarında da bunu gözlemledim. Telefonun öbür tarafından yaşamın coşkulu sesi geliyordu ve bizim durgun halimizi de değiştiriyordu.”

Hüseyin, bırakılmalarının zamanlamasının hem seçim öncesine, hem de Başbakan’ın Diyarbakır gezisinin hemen arifesine denk gelmesini manidar bulduğunu söylüyor. Gözaltına alınıp, tutuklanmalarının da, serbest bırakılmalarının da siyasi olduğunu vurguluyor. Ve buruk bir şekilde sözü içerideki arkadaşlarına getirerek, “Yarım çıktık, yarımız orada kaldı” diyor. Bu diğer yandan, beraat etmemiş olmalarını ve davaların da nasıl bir kararın çıkacağının henüz net olmamasını da anlatan bir vurguydu.
 

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray’da itidal çağrıları

SONRAKİ HABER

İstanbul Emniyeti: Yerel Seçim\'de 39 bin polis görevli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...