23 Mart 2014 07:29

AKP’nin vurgun yediği yer: Gezi

Bilindiği gibi, çok derine inen dalgıcın çeşitli etkenlere bağlı olarak kanındaki azotun damarları tıkamasıyla beyne oksijen gitmemesi büyük hasarlara, felce, hatta ölümle sonuçlanan hallere, yani “vurgun yemeye” neden olmaktadır.

AKP’nin vurgun yediği yer: Gezi
Paylaş

Ender İMREK

Bilindiği gibi, çok derine inen dalgıcın çeşitli etkenlere bağlı olarak kanındaki azotun damarları tıkamasıyla beyne oksijen gitmemesi büyük hasarlara, felce, hatta ölümle sonuçlanan hallere, yani “vurgun yemeye” neden olmaktadır.
AKP vurgun yemiştir! Gezi Direnişi, rekor kırmak üzere tüpsüz dalış yapan AKP’nin su yüzüne çıkarken vurgun yediği yerdir. Hükümet, yediği vurgundan dolayı, beynine giden oksijenin kesildiği, uzuvlarının bir bölümünün çalışmaz hale geldiği gerçeğini görmek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadır. Ve bu tutumunu sürdürmekte hala ısrar etmektedir. Ancak sağlam olduğu görüntüsünü korumak için devreye soktuğu tüm araçlar dökülmekte, işlevsiz kalmaktadır. O, vücudunu saran ve giderek onu kötürüm hale getiren gelişmeyi ve süreci yok sayarak atlatabileceğini varsaymakta olsa da yaptığı, tüm hamleler bir bir boşa çıkmaktadır. Her geçen gün biraz daha ağırlaşmaktadır.
8 Temmuz 2013 tarihinde, halka açıldığının bizzat İstanbul Valisi H. Avni Mutlu tarafından yapılan basın açıklamasıyla duyurulmasından sonra Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla Gezi Parkı’na gitmek istememiz karşısında gösterilen refleks de, bu vurgun yemiş olma halinin önce polis, sonra savcı ve hakimlerde yarattığı etkinin tezahürüdür.
Gezi Parkında basın açıklaması yapmak isteyen benim de içinde yer aldığım 40 kişinin 8 Temmuz’da Gezi Parkında hukuksuz biçimde göz altına alınması, gözaltı sürecinde baskıya, insan hak ve özgürlükleriyle bağdaşmayan uygulamalarla karşılaşması da AKP Hükümetinin vurgun yediği dönemdeki çırpınışlarının bir sonucudur.
“Vur emrini ben verdim” diyen, “polisimiz destan yazdı” söylevini, 24 ikramiye ödül ile destekleyen, başkomutan edasındaki Başbakan Erdoğan’ın ölümü ve şiddeti körüklemeyi sürdürmesi de, bu halden bağımsız değil.
Başbakan Vali Mutlu’nun önceden ‘twit atarak’ duyurduğu, ardından polis kuşatması ve bir medya ordusuyla girdiği Gezi Parkı’nda o gün sergilediği şovun boşa çıkarılması karşısındaki tahammülsüzlüğün ve bir birini izleyen hukuksuzluğun ve keyfiyetin nedenlerini de “vurgun” un sonuçlarından bağımsız düşünmek mümkün değil.
Gezi Parkı’na gitmek isteyen Taksim Dayanışması bileşenlerinin engellenmesi; açıklama yaptırılmaması, saldırıya uğraması, hukuksuz bir biçimde gözaltına alınması ve ondan sonra bir birini izleyen hukuksuzluklara, insan hak ve özgürlüklerinin çarpıcı ihlalleriyle karşılaşmaları vurgunun acısının bariz bir yansımasıydı.
O gün, yani 8 Temmuz’da sergilenen hukuksuzluk, hak ve özgürlük ihlalleri alelacele alınan kararlar olarak uygulandı. Polis devletinde olabilecek uygulamalar sergilendi. Arkadaşlarımızın hukuksuz biçimde gözaltına alınıyor olduklarını ısrarla belirtmemize rağmen, bunda kararlı olan polis amirlerinin, o gün Başbakandan, İçişleri Bakanından, Validen ve Emniyet Müdüründen geçen emirleri silsilesiyle bu uygulamaya maruz kaldıkları çok geçmeden. Bu duruma eşlik eden Hakim kararlarıyla da sürdürüldü.
Gözaltına almadaki ısrarları kırmak ve bu tutumu protesto etmek amacıyla “beni de göz altına alın” tutumum ve ısrarımdan sonra ben de göz altına alınmış oldum.
Ancak daha biz bu hengame içindeyken, Gezi Direnişiyle vurgun yiyen Hükümete göbekten bağlı Hakimlerin kendi hukuklarını bile ayaklar altına alarak, benim de içinde yer aldığım, beş arkadaşımızın evininde arama yapılmasına ilişkin “evlerde arama kararı” vermesi, bizim evimizin kilidinin kırılarak basılması, arama yapılması, bir bölüm el yazılarımın alıkonulması, bilgisayar hard diskinin alınması ve başkaca keyfi uygulamalar tamamen hukuksuz olarak yapılmıştır.
Basın açıklaması yapmak isteyenlerin engellenmesi bir hukuksuzluk iken, bu yetmezmiş gibi, demokratik bir hakkı kullanmak üzere yürüdükleri esnada alınmalarının evlerinde arama yapılması için yıldırım hızıyla “mahkeme kararı” çıkartılması, “yeni deliller bulma arayışı”na girilmiş olması, ne hukukla ne de insan hak ve özgürlükleriyle bağdaşır bir durumdur. Ancak bu gelişme o gün oynanan oyunun boyutunu gösteren başka bir gösterge oldu.

İPTAL KARARI

Avukatlarımızın itirazı üzerine bu karar için, önce iki kişi için, sonra beşimiz için olmak üzere, iki ayrı mahkeme tarafından “iptal” kararı vermiş oldu. Yine avukatlarımız tarafından açılan tazminat davası da iki gün önce kazanılmış ve bu yanlış karar mahkum edilmiştir. Savcılığa çıkarılmamız ve evinde arama yapılan beş arkadaşımızla birlikte tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmemiz de bu kumpasın başka boyutunu göstermiştir.
Eski DGM Savcısı, o dönemin İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Nazmi Okumuş tarafından Mahkeme tarafından geri gönderilen iddianamenin ısrarla yeniden gönderilmesi ve daha sonra, sadece hukuk normları bakımından sorunlu olmakla kalmayan, ilgisiz alakasız suçlamalar toplanarak düzenlenen iddianamenin Okumuş’tan alınarak başka bir cumhuriyet savcısına, Mesut Erdinç Bayhan’a verilmesi süreci de hukuksuzluk, keyfiyet ve özel hesaplarının bir sonucu olarak işletilmiş oldu.
Yılan hikayesine dönen “iddianamenin kabulü ve davanın açılması süreci” bir hafta önce nihayet sonuçlanmış oldu. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamede Mücella Yapıcı, Ali Çerkezoğlu, Beyza Metin, Haluk Ağabeyoğlu ve benim de içinde bulunduğum beş kişi hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarından 5’er yıldan 13’er yıla kadar hapis cezası istenmektedir. 21 kişi hakkında ise, “2911 toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” etmek suçlamasıyla 1 yıl 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istenmektedir. 12  Haziran’da, Yani Gezi Direnişinin 1 yıl dönümünde ilk duruşması yapılacak olan Gezi Direnişi Davası, ya da Taksim Dayanışması Davası, eğer o güne kadar vurgun haliyle yaşamaya devam ederse, AKP için, ikinci büyük darbeye dönüşecek gibi görünmektedir.

* HDP Parti Meclis Üyesi

ÖNCEKİ HABER

Asıl biz itham ediyoruz!

SONRAKİ HABER

‘Bakara makara’ değil dayanışma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...