21 Mart 2014 06:00

Acılarımızın ortak paydası, umudumuz

Dilek ŞAHAN
Öğretmen

 

Artık daha kötü ne olabilir ki diye güne başlamaya alıştığımız şu günlerde sabah Berkin’in ölüm haberini aldığımda hissettiğim acıyı size tarif edemem. Sanki yüreğime bir bıçak saplanmıştı ve nefes almamı engelliyordu. Kahvaltıdaki ekmeğe elim gitmedi, o ekmek boğazımdan geçmedi, geçemedi. Sadece gözümden sessiz sessiz yaşlar süzüldü… Evet belki ilk değildi, belki bekliyorduk artık 16 kiloya düştüğünü öğrendiğimizde bu haberi. Ama her seferinde aynı his gelip yüreğime doluyor. Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz 13 kurşunla öldürüldüğünde de, Lice’de 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un havan mermisiyle bedeni paramparça edildiğinde de, Muğla’da 21 yaşındaki Şerzan Kurt, polis kurşunuyla katledildiğinde de, Eskişehir’de 17 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz sopalarla dövülerek öldürüldüğünde de aynı duyguyu hissettim. Maalesef daha pek çoğunun adını yazamayacak kadar uzun bir şekilde uzayıp gidiyor bu liste.
Aldığım haberin şokuyla okula gittim. İçeri girdiğimde Berkin yaşlarında pek çok çocuk teneffüse çıkmış oynuyordu. Bir öğrencim arkamdan seslendi. Ama sanki ben başka bir yerdeydim ne önümde arkadaşlarıyla oynayan çocukları ne de bana seslenen öğrencimi duymuyordum. Sonra göz yaşlarına boğulmuş bir halde birlikte çalıştığım bir öğretmen arkadaşım yanıma geldi: “Daha ne olabilir ki. Bir çocuğun canından kıymetli ne olabilir!” dedi. İçimden Şafak Öğretmen de insan, “Suç işleyecek kadar büyüdülerse, ceza çekecek kadar da büyümüşlerdir” diyen İ. Melih Gökçek ile birlikte “Polise emri ben verdim” “Kadın, çocuk gereği neyse yapılır” diyen R.T.E de bir insan diye düşündüm. Yüreği bambaşka insanlar ben de şaşkınlık yaratıyordu. Acaba neydi bu insan dediğimiz? Hiç mi içleri acımamıştı bugün haberi duyduklarında, hiç mi yanmamıştı yürekleri Berkin’in annesinden gelen o feryatları duyduklarında…
Okulda zaman geçmedi bugün. Akşam olunca Okmeydanı’daki  cemevine gittim. Ellerinde kızıl bayraklar taşıyan yollara barikat kurmuş 13-14 yaşında çocuklar karşıladı beni. Biraz daha aşağıya doğru ilerledim. Cemevinin önü çok kalabalıktı. Belki de daha önce hayatlarında hiç görmedikleri tanımadıkları bir çocuğun ölüsü için nöbet tutuyorlardı. Sık sık ‘Berkin Elvan ölümsüzdür’ sloganları yükseliyordu.Yine pek çoğu 13-14 yaşlarındaydı. Yalnız bırakmıyorlardı kardeşlerini. Tam da umudumu kaybedip karamsarlığa büründüğüm şu sıralarda bugün onların gözündeki o güzel ateşi gördüm. Hepsi ışıl ışıl parlıyordu yüreklerinin güzelliğiyle. İçlerindeki isyan ateşi dışarı vuruyordu. Okmeydanı’da büyümenin verdiği bir şey vardı elbet. Pek çoğu Kürt ya da Alevi çocuklarıydı. Zaten bu zamana kadar kimliklerinden, inançlarından ötürü hep dışlanmış, ötekileştirilmiş, öldürülmüş, katledilmiş ailelerin çocuklarıydı onlar… Ama sadece bu sebepten değil Türkiye’deki pek çoğumuzun da yaşadığı gibi kapitalist sistem tarafından da ezilmişlerdi. Bizlerden farkı, bunun farkında olup canlarını ortaya koyup bir direniş sergilemeleriydi bu iğrenç sisteme karşı.
İşte böyle zamanlar bizlere bir şeyler öğretiyor diye düşünüyorum. Medeni’nin de Ethem’in de acısını ortaklaştırıp ve asıl kavganın birlikte emeğimizi sömüren, çocuklarımızı öldüren katillere karşı verilmesinin farkına varmamızı sağlamasını ümit ediyorum.

Evrensel'i Takip Et