Uzak tutun pis ellerinizi üzerimizden
Sahip olduğu iktidarın bütün nimetlerinden faydalanan, ilk elden kullanmadıklarını da yasalarla, gecelik kararnamelerle kendine ve yandaşlarına göre yontan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız.
Seda AKBAŞ
İstanbul
Sahip olduğu iktidarın bütün nimetlerinden faydalanan, ilk elden kullanmadıklarını da yasalarla, gecelik kararnamelerle kendine ve yandaşlarına göre yontan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız. Medyasından, sanatına; eğitimden, yargısına kadar, aklınıza ne gelirse, bir ülke için özgün olmalı, kendi iç dinamikleriyle hareket etmeli dediğiniz ne varsa AKP eliyle şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bu süreci hızlandırmak ve meşrulaştırmak için her yol mübah görülmekte ve siyasetçiler halka açıkça yalan söylemekte hiçbir beis görmemektedir. Özellikle Başbakanın bu konuda hiçbir süzgeci bulunmamakta; hangi olay denk gelirse, gerçekliğini, detaylarını ölçüp tartmadan kendi pis siyasetine alet etmektedir.
Hepinizin malumu, Kabataş’ta başörtülü bir kadına yapılan saldırı iddiası asılsız ve abartılı suçlamalarla bezenmiş bir şekilde uzun zaman medyada konuşuldu. AKP ve onun gibi düşünenler özünde hiç de onları ilgilendirmeyen bir mesele olan kadın sorununu gökten zembille inen ve düpedüz uydurmaca bir olayla dert edinir görünmeye çalıştı. Ama bu kadın üzerinden yaratılan mağduriyetin sebebinin başörtüsü mü yoksa o kişinin kadınlığı mıdır sorusunun cevabı çok açıktı. Esasen bir kadına yönelik gerçekleştirilen şiddetin nereden geldiğinin pek bir önemi yok. Kim yaparsa yapsın, bir kadının mağduriyeti varsa bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır.
Ama ortada üstü örtülemeyecek kadar büyük bir ikiyüzlülük var. Çünkü başbakan protokolden bir kayınpedere sahip bu kadının başörtüsünü uzun bir süre kendine siyaset malzemesi olarak kullanmış ve kendi bataklığının, yolsuzluklarının üstünü örtmek için kullanmıştır. Ama sadece yolsuzlukların değil Gezi direnişinin yarattığı o kucaklayıcı ve milyonlarca insanı aynı paydada buluşturan o birleştirici gücün de üstünü örtmeye çalışmaktadır. Çünkü böylesine farklılıkları içinde barındıran bu toplumsal muhalefet aslında AKP iktidarının halka ettiği zulmün geldiği noktayı göstermekteydi. Uykularını kaçıran bu direnişi itibarsızlaştırmak için Başbakan hiçbir yalandan, tahrikten geri durmamaktadır.
Ve öylesine pervasızlaşmıştır ki kendi çamuruna kadınların onurlu mücadelesiyle var ettiğimiz değerleri de de batırmaktadır. Başbakan bu haberle 8 Mart’ı ilişkilendirip, kendisini eleştirenlere “Nasıl kadın haklarından bahsedeceksiniz?” diyerek tepki gösterdi.
8 Mart için böylesine eksik ve geriden bir değerlendirme ancak bu Başbakandan gelebilirdi. Çünkü o, kadın sorununu baş örtüsünden ibaret görmekte ve başörtülü ya da baş örtüsüz kadınların yaşadığı diğer hiçbir sorundan bahsetmemektedir.
Çünkü aynı Başbakan geçtiğimiz yıl fabrikalarında 450 gün direnen yüzlerce başörtülü Hey Tekstil işçilerinin direnişini defalarca Mecliste basın toplantısı yapmalarına rağmen görmemiş, yetmezmiş gibi firma sahibine övgüler dizmiştir. Çünkü Başbakan için başörtüsünün altında emeğinin hakkını arayan özgür bir kadın aklı varsa onun kapsama alanı dışına çıkmakta ve bir tehlike halini almaya başlamaktadır. Tek seçeneği kendi kör karanlığıdır.
Örtünen baş ona yetmemekte, gözlerimize perde çekmekte, kulağımızı sağır edercesine bağırmaktadır.
Her konuşmasında, her açıklamasında kullandığı cinsiyetçi söylemlerinden biz çok iyi tanıyoruz Başbakanı ve onun temsil ettiği zihniyeti. Kadın kelimesini en çok telaffuz etmek zorunda kaldığı 8 Mart programlarında bile kürsüye çıktığında kadın olmayı annelik üzerinden tanımlamaya çalışmaktadır. Hatırlarsınız “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyor Kur’an’da, “Bakın dikkat edin kadın değil, annelerin ayakları altındadır” diye özellikle altını çiziyor Başbakan , ola ki anne olmayan kadınlar üzerine alınır diye dikkat çekiyor kadın değil annelerin diye.
Varlığımızı, mücadelemizi köhnemiş zihniyetinizin dar kalıplarında tanımlamıyoruz Sayın Başbakan! Sunduğunuz cennet bizim için bir cehennemden daha azı değildir.
Biz, kadınlar çürümüş sisteminizde var olmadık. Kadın işçilerin mücadelesinin ateşi bundan tam 157 yıl önce 129 kadın dokuma işçisinin bedenlerini saran alevlerle düşmüştü, yaşamı emeğiyle var eden kadınların yüreğine. Ve o gün bu gündür tüm hararetiyle yanmakta ve onurlu mücadelemizde yolumuzu aydınlatmaktadır. Bir gün ama bir gün mutlaka karanlığı yırtacak ve demir zırhlarla ördüğün iktidarını da eritecektir.