17 Mart 2014 07:10

AKP insanlık sınavından kaldı

Bu haftaki röportaj konuğumuz Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Radikal Gazetesi Yazarı Özgür Mumcu. Mumcu, Berkin Elvan’ın ölümünün ardından iktidardan gelen açıklamaların, AKP’nin nasıl bir ahlaki çürüme içinde olduğunu gösterdiğini belirterek, “AKP insanlık sınavından kaldı” diyor.

AKP insanlık sınavından kaldı
Paylaş

Serpil İLGÜN

Geçtiğimiz hafta Türkiye gündemine Berkin Elvan damgasını vurdu. Bir de, Başbakanın “Ne ekmek alması, ne alakası var”, “Mezarına demir bilye ve karanfil atılmasını pek anlamadım” diyerek Berkin’in annesini yuhalatması…
Başbakan ve Hükümet üyeleri, Okmeydanı’da başından silahla vurularak öldürülen 21 yaşındaki Burak Can Karamanoğlu ile Dersim’deki protestolara müdahale sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden polis memuru Ahmet Küçüktağ’ın ölümleri karşısında, kullandıkları düşmanlaştırıcı dili sürdürürken, çocuklarını kaybeden üç baba birbirlerinin acılarını paylaşarak, sağduyu çağrıları yaptılar.  Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Radikal Gazetesi Yazarı Özgür Mumcu ile protestolardan Başbakanın ayırımcı dilinin yansımalarına, Ergenekon tahliyelerinden HDP saldırılarına, CHP-Cemaat ittifakı iddialarından çözüm sürecine, Türkiye’nin önemli gündem maddelerini konuştuk.


Berkin Elvan’ın kaybıyla başlayalım. Berkin’in cenazesindeki kalabalığı ve ülkenin dört bir yanındaki protestoyu nasıl okudunuz?
Türkiye tarihindeki en kalabalık cenazelerinden biriydi. Belki en kalabalığıydı... Hiçbir organizasyon olmadan böyle bir kalabalık oldu. İnsanlar gerçekten içlerinde hissettiler, demek ki bu herkesin bir yerine dokunmuş bir hikaye oldu. Hem cenaze töreninin hem protestoların Türkiye yakın tarihine önemli kırılma anlarından biri olarak geçeceğini düşünüyorum.

Cenazedeki katılım ve protestolar Gezi isyanına atıf yapılarak da değerlendirildi. Hatta Gezi’yi aştığı şeklinde yorumlar yapıldı. Siz ne dersiniz?
Gezi’yi biraz anımsattı elbette. Çünkü Gezi döneminde gerçekleşmiş bir olay Berkin’in başından yaralanması. Gezi’nin başlangıcı kentsel dönüşüm, çevre vs. gibi birçok şeye karşı olmasına rağmen, aslen insanları mobilize eden polis şiddetiydi. Burada, onla da bir bağlantı kurulabilir. Ama burada Gezi’de olmayan başka bir şey vardı. Gezi biraz daha orta, üst sınıf hareketi gibi gözüküyordu. Burada da tabii ki orta, üst sınıflar vardı ama bunun haricinde Okmeydanı ile Taksim arasında bir bağlantı kurulduğu hissediliyordu. İnsanların sloganları da, talepleri de daha sertti.

Berkin’in kaybının ardından Başbakan ve Bağış, Canikli, Çağlayan gibi isimlerden dillendirmek istemediğimiz sözler geldi. Başbakan ve bakanların sözleri için ne denebilir?
Bunlar artık bu partinin nasıl bir ahlaki çürüme içinde olduğunu gösteriyor. Canikli’nin “Burak Can’ı Kılıçdaroğlu’nun askerleri öldürdü” demesi, normal bir ülkede bir kere suç teşkil etmesi gereken bir ifade. Mehmet Ali Şahin “Seçimlerden sonra olsaydı Berkin’in cenazesi böyle kalabalık olmazdı” dedi. Bunlar, bu partinin nasıl bir ahlaki çürüme içinde olduğunu gösteriyor. Yani ideolojik tarafını geçtim, insani bir çürüme ve panik içinde olduğunu gösteriyor. Resmen partiyle alakası olmasa da o gelenekten gelen biri olarak Abdullah Gül ve Bülent Arınç haricinde, AKP tabiri caizse insanlık sınavından çok ciddi bir şekilde kalmış durumda.

Başbakan ve Hükümet üyelerinin Burak Can Karamanoğlu’nun ölümü karşısında hızla sert ve kışkırtıcı açıklamalar yapmasını nasıl değerlendirdiniz?
Neredeyse “bir sizden, bir bizden”e getirecekler hikayeyi. İktidar kışkırtıcılığı bırakıp, sorumluları bulmalıdır. Bugün umut verici bir gelişme oldu. Berkin’in babası, Burak Can’ın babasını aradı ve en azından iki baba kendi aralarında konuşma yapıp, “İkisi de birbirimizin evladıdır” dediler. Ama iktidar çevrelerinin bu sağduyu çağrılarını çiğneyip ezdiğini gördük. Umarım iki babanın telefon konuşmasından sonra rahat bırakırlar.

“Biz ve onlar” dilinin, sokaktaki karşı karşıya gelişleri artıracağına dair kaygılar var. Sizce Başbakanın seçim stratejisini kutuplaştırma/ayrıştırma üzerine kurmasının nedeni ne?

Karşı karşıya gelişleri artıracağı çok açık. Örnekler de ortada. Kadıköy metrosundaki görüntüler artarsa bu, yaralanmaları, ölümleri artırır. Başbakan böyle bir şey istiyor diyemem tabii. Ama bu konuşma tarzı, bu üslubu ve kullandığı argümanlar neticede buraya gelecektir. Çünkü önünü açıyor. Ya da önünü kapatmak için bir şey yapmıyor. Sadece o da değil, diğer bakanlar, siyasetçiler de öyle davranıyorlar. Umut verici şey şu; bugüne kadar Ak Parti gençliğinin, bu tür sokak deneyimi bilinmiyor. Gezi zamanı ortaya çıkan sopalılar vs.’lerin o partiyle ne kadar alakası olduğu da bilinmiyor. En azından parti örgütünün böyle bir deneyimi ve geçmişi yok. O belki umut verici ama bunun ilelebet böyle devam edeceğinin bir garantisi yok.

Sokaktaki gerilimin artmasıyla, Ergenekon sanıklarının tahliyeleri arasında ilişki kuruluyor. HDP saldırılarına ilişkin değerlendirmelerinizi de alacağız ama önce, 17 Aralık öncesine kadar “Ülkenin bağırsaklarını temizliyoruz” diye nitelenen Ergenekon davası tahliyelerinin mesajı nedir diye soralım?
Vallahi önce öyle diyorlardı sonra “Milli orduya kumpas kurdular” demeye başladılar. Yani ara ara bunu yapıyorlardı. İlker Başbuğ’da da, Başbakanın Ergin Saygun’u hastane ziyaretinde de kendini göstermişti. Galiba Cemaate “tamam yaptınız ettiniz ama orduya o kadar dokunmayın” mesajı vermeye çalışıyordu Erdoğan. Eski derin devletin bazı unsurlarıyla bir ittifak kurmaya çalışıyor olabilir. Ya da belki de sadece Cemaatin canını acıtmak istiyor olabilir. Çünkü o insanların bir kısmı işledikleri suçlardan yargılanmadılar, bir kısmının işledikleri suçun karşılığı iddianamede yer almadı vs. Zaten bir kısmının çıkmaları gerektiğini ben düşünüyordum. Dava da, tahliyeler de siyasidir. Bu çok net. Çeşitli aktörler çeşitli oyunlar oynuyorlar. Tahliyelerin büyük anlamı varsa şu; AKP gerçekten derin devletle Cemaate karşı iş birliği yaptı. Eski devletle AKP beraberler. Ama bunlar büyük tahliller gibi geliyor bana. Somut delile dayanmıyor. Belki de sadece Cemaatin yargısını tasfiye etmeye başlayınca, diğer yeni gelen hakimler, hukukun bazı asgari şartlarını uygulayarak işte beş senede tahliye ettiler. Belki Cemaatin yaptığı zaten çok sınır dışı bir şeydi. Yeni gelen ekip de bunu biraz düzeltmeye çalıştı.

Şimdi düzeltmesi “manidar” değil mi?
Ama Cemaatin hakimleri şimdi gitti. Onunla da bağlantılı olabilir. Dediğim gibi hemen “şöyledir” diyemiyorum.

Sizin de değindiğiniz Başbakanın 17 Aralık’tan önce söylediği sözler ve ziyaretlerle mini işaretleri verilen “AKP’nin askerle ittifakı” tezi, tahliyelerle güçlenmiş olmadı mı?
Tabii ki. Tahliyelerin öyle bir mesajı var. İkincisi, böyle bir kargaşa anında orduyu yanınıza almak istersiniz. Neticede bir kaos ortamında ordunun darbe ihtimalinden ürkersiniz, onlarla bazı pazarlıklar yaparsınız. Bunun da bence payı vardır.

Cengiz Çandar, AKP-Ergenekon yakınlaşmasını “şeytanla anlaşma” diye tarif etti…
Bana o da abartılı gibi geliyor. Diğerlerinin gördüğü gibi net şeyler görmüyorum, belki görmek istemediğimdendir. Ama tahliyeler bana biraz sadece Cemaatin bileğini bükmek için yapılmış, ani, günü kurtarmaya yönelik bir siyasi hamle gibi geliyor. Şu anda AKP’nin iki ay sonrasını düşündüğünü zannetmiyorum.


UMARIM HÜKÜMET 90’LARIN KARANLIK GÜÇLERİYLE FAALİYETE GİRMEYİ DÜŞÜNMÜYORDUR

HDP Eş Başkanı Ertuğrul Kürkçü, HDP’ye yönelik saldırı ve linç girişimlerini değerlendirirken gladyoyu işaret etti ve “HDP’ye yönelik saldırılarla, Ergenekon tahliyeleri arasında bağ var” dedi. Sizin değerlendirmeniz ne?
Ergenekon davasıyla gladyo zaten ortadan kalkmamıştır. Gözden çıkarılacak elamanlar tasfiye edilmiştir, geri kalanı devam etmiştir. Yani bu devletin “Artık temizlenelim, gladyomuz da olmasın” diyeceğini zannetmiyorum. AKP kendi derin devletini oluşturmuştur, bunu Cemaatle de oluşturmuş olabilir. “Derin devlet, devlete sahip olacak” kavgası da olabilir vs. Bunların hepsi ihtimal dahilinde… Ama umarım 90’ların o karanlık güçleriyle beraber bir faaliyete girmeyi düşünmüyordur Hükümet. Çünkü bunu düşünüyorsa memleketi ateşe atacak anlamına gelir. İktidar, bu kadar gözünü karartır mı? Olabilir. Ama bunu yaparsa o ateşten kimse sağ çıkamaz. Hükümet de, CHP de, HDP de çıkamaz ve bir daha da uzun süre kendimize gelemeyiz.

Sizce peki Veli Küçük’lerin, Kerinçsiz’lerin, Şahin’lerin vs. operasyon kabiliyetleri bugün ne durumda?
Onu bilemem. Ertuğrul Kürkçü’nün söylediği doğru olabilir ama şunu unutmamak lazım; geçtiğimiz baharda Karadeniz gezisi sırasında da HDK saldırılara uğramıştı. Ve yüreğimiz ağzımıza gelmişti, “Madımak benzeri bir şey yaşanır mı” diye... Yani tahliyelerle gelen bir şey değil. Seçim dönemi olduğu için daha görünür oldu HDP. Daha görünür olduğu için daha evvel olanlar tekrar ediyor. Ege ilçelerinde Altınova vs.’de BDP’ye daha önce yapılanlar, tekrar ediyor. Bu bir yerden yönetiliyorsa, eskiden de yönetiliyordu. Yani tahliyelerden önce de yapılıyordu.

Ama örneğin Fethiye’de Kaymakamın, emniyetin, Belediye Başkanının tavrında, “seçim zamanı gerginliği”nden öte bir şey yok mu?

Ne bekliyorsunuz ki bu kaymakamlardan? Klasiktir, Sivas’ta da aynı şey olmadı mı? Orada da belediye başkanı “Ben halkı teskin etmek için böyle şeyler söylemeye mecburum” demişti. Kaymakama sorsanız, “Bizim mahallenin çocukları bunlar, çok sinirlenmişlerdi, öyle yaparak hayatlar kurtardım” diyecektir.

Nitekim öyle dediler…
Bu çok klasiktir ama. Devletin bu olaylarda her zaman kullandığı argümanlar. Ama orada ince bir çizgi var; o çizgi göstericilerden yana aşılırsa büyük bir katliama doğru ilerleyebilir. Türkiye’nin başına daha evvel gelmişti. O yüzden Kaymakamın açıklamaları saçmalıktan ibaret. Türkiye’de gerçekten saldırgan güruhlara karşı polis hiçbir şey yapmaz. Bu ülkenin refleksi budur maalesef.

AKP çözüm süreci boyunca bu tür nümayişlere, linç gösterilerine izin vermedi. Ya da “tuttu” diyelim. Urla’dan Fethiye’ye, Sarıyer’den Ordu’ya arka arkaya yaşanan saldırılara bakarak, artık tutmaktan vazgeçtiğini söyleyebilir miyiz?
Daha önce de göz yummuyor değildi. Demin bahsettiğim Karadeniz saldırısında da bir hayli zorlanmışlardı ama şimdi biraz gevşetmiş olabilir. Çünkü seçimde onlar da o bölgelerde kuvvetli çıkmak istiyorlar. Seçimden önce HDP’nin yıpratılmasından da fayda elde ediyor olabilirler. O yüzden biraz göz yumuyor olabilirler.


CHP’NİN VELİ KÜÇÜK’LE İŞ BİRLİĞİ YAPACAĞINI SANMAM

“Ergenekon tahliyelerinden sonra artık yeni CHP tartışması bitmiştir” deniyor. Katılır mısınız?
Tahliyelerden çıkan kişiler ya da oradaki enerji, CHP’nin tekrar ulusalcı tarafını kuvvetlendirir mi, onu görmemiz lazım. CHP içinde birçok unsur var. AKP nasıl bir koalisyonsa, CHP de aslında bir anlamda koalisyon. İçinde ulusalcılar da, sol gelenekten gelenler de, liberaller de var. Eğer siyasi konjonktür bir ulusalcılaşma getirirse, CHP de oraya daha çok yönelebilir. Başka şeyler ön plana çıkarsa, oraya doğru gider. Ama tahliyelerden sonra zannetmiyorum hemen olabileceğini. Şu da olabilir; CHP’den umudunu kesen ulusalcı kesimin, belki İşçi Partisiyle (İP) ya da başka bir oluşumla yola devam etmesi de söz konusu olabilir. Ama elbette bu yeni çıkan kişiler ve onların arkasında doğabilecek olan siyasi enerjinin birtakım etkileri olacaktır. Bunu İP’te mi, CHP’de mi, başka bir oluşumda mı görürüz, bakmamız lazım. Bir de CHP iki Ergenekon sanığını zaten milletvekili yaptı. O anlamda Ergenekon sanıklarının bir kısmıyla zaten irtibatı olan bir parti. Oda TV ile de aynı şekilde. Ama zannetmiyorum ki CHP, Veli Küçük’le ya da Kemal Kerinçsiz’le işbirliği yapmak istesin.

Kılıçdaroğlu’nun seçim meydanlarındaki konuşmalarında, çözüm sürecinden bahsetmiyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz peki?

CHP’nin çözüm süreci için adım atmasının çok faydalı olacağını düşünenlerdenim. Barış sürecini fikren destekliyor aslında. Ancak seçim döneminde herkes Kürt mevzusundan korkuyor biliyorsunuz. AKP’nin de, CHP’nin de korkusu MHP’ye oy kaptırmak. MHP de durduk yerde oy kazanan bir partidir. Bir kriz olur MHP hiçbir şey yapmaz ama birden bire oyları artar. Bunun haricinde de CHP’nin içinde batıdaki tabanını kaybetme korkusu var. Tamamen sistemik bir sorun olduğunu düşünmüyorum ya da bunu ümit ediyorum ama şu anda yapamadığı açık.

CHP CEMAATLE İTTİFAK YAPMIYOR BELLİ ŞEYLERE GÖZ YUMUYOR

CHP, Gülen Cemaati ile ittifak mı yaptı?
CHP çok uygun fırsat buldu. Hangi ana muhalefet partisi eline gelmiş yolsuzlukla ilgili haberleri kullanmaz ki? Bunu kullanması çok doğal…

Yani, bunun ötesinde bir durum yok?
Sırf bunu kullanması Cemaatle iş birliği anlamına gelmez diyorum. Ancak bunu yaparken aynı zamanda Cemaatin emniyetteki ve yargıdaki yapılanmasını daha önce eleştirdiği gibi eleştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani orada eşit mesafede kalması gerekiyordu, onu yapmadı. Onu yapmak yerine tamamen öbür tarafa yüklendi. Yüklenmesi çok normal ama dengeyi kurması gerekirdi. CHP o dengeyi kursa da, kurmasa da belli ki Cemaat bunları yayımlamaya devam edecek. Şu olabilir; belki Cemaatin yüzde 2 bile olsa oylarının kendisine gelmesini istiyordur. O yüzden şimdi fazla ses çıkarmıyor olabilir. Ama ben yine de karar alıp Cemaatle beraber davranacağını zannetmiyorum. Doğrudan bir ittifak yapmasa bile, Cemaatin yaptığı şeylere göz yumma olabilir. Bir siyasi oyun içindeyiz şu anda.
Kürt siyasi hareketi de “çözüm fırsatı varsa, ben niye bunu seçim sebebiyle bırakayım” deyip şu anda hala sert bir muhalefete geçmiyor olabilir, bu da anlaşılır bir durum. Herkes kendi çıkarlarını maksimilize etmeye çalışıyor.


TÜRKİYE’DE DARBE ŞARTLARI HENÜZ YOK, OLMAMASINI DA DİLERİM

Tahliyelerin Türkiye’de darbe ihtimalini yeniden güçlendiğine dair yorumlar var. Katılır mısınız?
Darbe dünyanın her ülkesinde şartlar oluşursa yapılabilecek bir şey. Sadece siz bunun bir daha gelmeyeceği bir ortamı sürekli sağlamak zorundasınız. Eğer siz ülkeyi yönetilemez bir hale getirir ve bir güç boşluğu yaratırsanız, o güç boşluğunu birisi doldurur. O yüzden her zaman vardır darbe ihtimali. Şu an yakın mıdır? Bu söylediğim şartlar üzerinden bakmak gerekir. Bu şartlar henüz yok ve olmamasını da dilerim. Ama eğer sokakta gerginlik devam ederse ve kutuplaşma ilerlerse, o zaman olabilir elbette.


İKTİDARA KİM GELİRSE GELSİN, KÜRTLERLE BARIŞ YAPMAK ZORUNDA

Ergenekon tahliyeleri, çözüm sürecini etkiler mi peki? Ve AKP, neden süreci bu tür durumlara karşı sağlama alıp, somut adımlar atmamakta direniyor?
Birincisi, zaten bir adım atmayı düşünmüyor olabilir. İkincisi, atmayı düşündüğü adımlar Kürt siyasetinin beklentisinin çok altında olabilir. Üçüncüsü, seçimler yaklaşıyor. Seçimlerde milliyetçi oyları kaybetmek istemez. Dördüncüsü, Cemaatle kavga ediyor. Bunları yapmaya hali vakti kalmamış olabilir. Bunun haricinde, temelde bu sorunu çözmek istiyor mu? İstiyormuş gibi bazı adımlar atmadı değil, attı. Ama bunu ne şekilde sürdüreceği konusunda hiçbir fikrimiz yok. Zaten ana sorun o. Yani sürecin tamamen şeffaf işlemesini elbette beklemiyoruz ama istikametin şeffaf olarak belirlenmesi gerekiyor ki biz de belli çıkarımlarda bulunabilelim. Bu olmayınca toz duman içinde çeşitli ihtimallerle spekülasyon yapabiliyoruz en fazla. Sürecin geleceği, “neden çözüm bulmak istiyorsunuz”la da alakalı. Yani sadece Kürt siyasi hareketini ya da PKK’yı bir süre sakin tutmak ve seçimleri atlatmak, rehin almak için düşünüyorsanız, bitecektir. Yok, eğer zaten Irak Kürdistan’ı gitti gidiyor, Suriye’de bir şey ortaya çıktı ve bütün bunların yanı sıra Kuzey Irak’taki petrollerin geçişini vs. düşünüyorsanız, biraz daha etki alanınızı arttırmak istiyorsanız Kürtlerle barış yapmalısınız. Ve bu yaklaşım akılcı bir yaklaşımsa, bunu iktidara geldiğinde CHP’de yapar, MHP de yapar.

Dolayısıyla Erdoğan’ın “ben gidersem çözüm süreci biter” sözünün bir karşılığı yok?

Öyle bir şey olabilir mi? Eğer zaten uluslararası konjonktür de oraya doğru gidiyorsa… Yani Irak yönetilemez bir hale geldi ve Irak Kürdistanı’nın ayrılacağı aşikâr. Rojava’nın ayrılma ihtimali çok yüksek. Bu tip bir durumda zaten Kürt hareketinin en kuvvetli parçası olan PKK iyice ayağa kalkabilir. Bu durumda Türkiye’nin orayla barışıp, petrol geliriyle iki tarafın da zenginleşmesine yönelik bir şey yapması şu anda batılı güçlerin de talep ettiği bir şey. Çünkü istikrar istiyorlar bölgede. Yani mecburen bunu yapıyor Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın Kürt hayranı olmadığı açık. Darda kaldığı zaman nasıl “Zerdüştler” vs. diye aşağıladığı da açık.

Ergenekoncular tahliye edildi ama KCK’lilerin tahliye talebi, “siz dağa çıkabilirsiniz” diye reddedildi. BDP’li milletvekillerinin tahliyelerinde olduğu gibi KCK’de de tahliye etmemek için olabildiğince direnilecek mi, ne dersiniz?
Son kanun değişikliğinin uygulanması konusunda KCK’ye yapılan bir çifte standart mı, yoksa kanunun yazılışından mı ileri geliyor, bunu bilmiyorum. Ama neticede istense buna göre bir düzenleme yapılacağı da açık. O yüzden burada siyasi bir çifte standart gözüküyor. Türkiye’de öyledir zaten. Bazılarına biraz daha iyi davranılır. Şu anda cezaevlerinde sosyalistlerle Kürtler kaldı. Fotoğraf budur.


ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE YÜZDE 50 OY ALMAYABİLİR

Başbakan’ın “Üç dönem kuralı gözden geçirilebilir” sözlerine bakarak,  “Cumhurbaşkanlığını tamamen rafa kaldırdı” denebilir mi?
Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini getirmeden cumhurbaşkanı olmaz. Çünkü başbakanlığa kim gelirse gelsin, gücü eline alır. Nispeten siyasette silik bir figür olan Yıldırım Akbulut, güçlü bir figür olan Turgut Özal’a karşı bayrak açabildi başbakanken. Yani o köşk yalnızlaşmasından herkes korkar. Şunu yapabilir; aday olması ve kazanması ihtimalinde arada kalacak bir sene süre içinde -tabii genel seçim erkene alınmazsa- anayasa değişikliğini zorlayıp bir şekilde başkanlık yetkilerini almaya çalışabilir. Yani önce köşke çıkıp, yetkiler arkadan gelsin diyebilir. Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50 oy alamayabilir, o nedenle bu riski de almayabilir. O yüzden tekrar Gül’ü aday gösterip, iç tüzüğü değiştirip bir dönem daha başbakanlıkla yani tek adamlıkla devam edebilir.

İnternetten HSYK’ya kamuoyunda tepki çeken yasaları bir bir onaylayan Abdullah Gül’ün tavrı ne olur? Gül, Erdoğan’ın planına “tamam” der mi ya da dedi mi?
Abdullah Gül’ün başbakan olması için önce milletvekili olması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı ile genel seçimler arasındaki o bir senelik süre boyunca boşta kalmış olacak. İşsiz bir Abdullah Gül olacak. Bunu isteyeceğini sanmıyorum. Gül, Erdoğan’la anlaşarak cumhurbaşkanlığını devam ettirmek isteyecektir gibi geliyor bana. O yüzden de küçük küçük sıkıştıracaktır. Bazen ondan yana tavır sergileyecek, bazen bir iki açıklamayla farklılığını gösterecek vs. Eğer kopacaksa, yani Cemaat desteği ile ya da AKP içinde daha AB’ye yakın bir kesimle kopup daha merkez sağ bir parti kuracaksa, çok erken. O yüzden renk vermeyecektir gibi geliyor. Ama şu anda Gül’ün fazla renk vermemesi iki durumda da onun işine yarayabilir. O yüzden bana mantıklı geliyor şu anda yaptıkları.

Ama renk vermemesinin ötesinde Erdoğan’a daha yakın duran bir pozisyonu yok mu?
O da pazarlık ihtimalini bize gösteriyor. Belki de ikisi bir pazarlık içindeler. Zaten Erdoğan’ın yerel basın temsilcileriyle yaptığı toplantının kapalı oturumunda “Cumhurbaşkanı tekrar Abdullah Gül olabilir” dediği basına yansıdı. Bir süre sonra yalanlandı ama o toplantıda olan kişiler böyle bir konuşmanın olduğunu doğruladılar. Yani, böyle bir ihtimalinin olduğuna dair de işaretler geliyor.


CEMAAT OPERASYON YAPMADA DAHA BECERİKLİYDİ!

Sizce 30 Mart, yargıdan medyaya yaşanan kaosu, alt üst oluşu yatıştırır mı?
Oy oranıyla çok alakalı. AKP’nin daha önceki seçimler kadar oy alabileceğini zannetmiyorum ama yine birinci parti çıkacağı öngörülebiliyor. Bence kavga devam eder. Bu kadar küfür, bu kadar kıyametten sonra geri dönüşü olacağını zannetmiyorum. İki testi çarpışırsa biri kırılsa da, öbürü de çatlar derler. İşte birisi kırılacak, diğeri çatlayacak ama hangisi kırılacak, hangisi çatlayacak onu bilmiyoruz. Ama bu devam eder. Erdoğan’ın daha da otoriterleşeceğini zannediyorum.

Peki, Cemaate operasyonu seçimden önce bekliyor musunuz?
Seçimden sonraya bıraktı görünüyor çünkü Cemaatin oylarının hepsini kaybetmek istemiyor. Şu da olabilir; Cemaat daha becerikliydi operasyon yapmada! Üç gün içinde herkesi içeri alıyordu. Belki kendi ekipleri, savcıları, hâkimleri Erdoğan’a o kadar bağlı değil. Sadece Cemaate bağlı olmayanları getirebildi. Belki kendi yetişmiş kadroları yok ve böyle bir operasyon yapamıyor. Yani kendisine yapılan operasyonu durdurdu ama başkasına operasyon yapacak gücü yok, o yeni emniyet müdürleri, savcı ve hâkimlerle. Belki o yüzden yapamıyor. Ama “örgüt örgüt” dediklerine göre, bir şeyler yapmaya hazırlanıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

En parlak yıldız keşfedildi

SONRAKİ HABER

İzmir\'de iki kadın, \'Devlet büyüğüne hakaret\'le suçlanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...