17 Mart 2014 06:00

17 Aralık’ın medyadaki görünümleri

Yolsuzluk operasyonu gazetelere nasıl yansıdı? 17 Aralık operasyonunu gazetelerin nasıl ele aldığına dair ufak bir gezinti yapalım.

17 Aralık’ın medyadaki görünümleri
Paylaş

Emek ÇAYLI*

Yolsuzluk operasyonu gazetelere nasıl yansıdı?  18 Aralık gazete manşetleri şöyle: Zaman: Türkiye’yi Sarsan Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu
Hürriyet: 3 Bakan Oğlu Rüşvet Bombası
Posta: 3 Çocuk Darbesi
Yeni Şafak: Üst manşet: Boyun Eğmeyiz. Ana Manşet: Nöbetçi Savcı İş Başında
Habertürk: 3’lü Operasyon Yemekhanede Başladı
Akit: Bize Allah Yeter
Vatan: Kilit İsim Zarrab
Türkiye: Hiçbir Tehdide Boyun Eğmeyiz
Taraf: Büyük Operasyon
Takvim: Vaiz Lobisi
Sözcü: Tayyip Bu Pisliği Temizle Veya İstifa Et Git
Sabah: Kaset Olmadı Dosya Verelim. Operasyonun Amacı: Siyaseti İtibarsızlaştırmak
Star: Seçim Ayarlı Operasyon
Milliyet: Şok Operasyon
Cumhuriyet: Pimi Çektiler: Cemaat Şah Dedi
Bugün: Şoke Eden Operasyon
Akşam: Derin Operasyon
Milli Gazete: Operasyon
Ortadoğu: Lağım Patladı
Birgün: Takke Düştü
Sol: Hükümet İstifa
Radikal: Türkiye’yi Sarsan 3 Ayaklı Operasyon
Evrensel: AKP’nin Aşil Topuğuna Kurşun
Gündem: Köprüler Yakıldı
17 Aralık operasyonunu gazetelerin nasıl ele aldığına dair ufak bir gezinti yapalım.
Sabah gazetesi web sitesinde “sosyal medyada 17 Aralık” diye bir çalışma yayımladı. Bu çalışmada operasyonu “vatana ihanet” temelinde yorumlayan paylaşımlardan derlemeler yer alıyor. Paylaşımlardan birinde 28 Şubat ve 17 Aralık arasında paralellik kuruluyor. 28 Şubat’ta Süleyman Demirel’in rolünü 17 Aralık’ta Fethullah Gülen’in aldığını imleyen görselde. 28 Şubat ve 17 Aralık’ın ortak noktası kanlı İsrail bayrağı ile temsil ediliyor. Bir diğerinde Halkbank Genel Müdürünün gözaltına alınmasının, “ABD’li vekiller Halkbank’a Yaptırım İstedi” başlıklı 24 Nisan 2013 tarihli Hürriyet haberi ile bağlantısı kuruluyor.
Hürriyet gazetesinin web sitesi hurriyet.com.tr’de operasyon sonrası günlerde, yolsuzluğa adı karışan bakanlar ve Başbakanla ilgili haberlerde kullanılan görsellerde metaforik imalarla “kirlilik” ve “”karanlık” çağrışımları yapıldığını gördük.

“ALO FATİH”Lİ TAPELER

Yolsuzluk operasyonu sonrası süreç bir nevi çorap söküğü gibi işledi. Twitter’da “Haramzadeler”, YouTube’da “başçalan” hesaplarından yayımlanan ve hızla dolaşıma giren, Başbakan ve çevresinin (medya yöneticileri, iş adamları, bakanlar, danışmanlar, aile üyeleri vb.) medyaya müdahale, ihale usulsüzlükleri, rantsal hesaplar, kamu kaynaklarının denetimsiz kullanımı ve yargıya müdahale bağlamındaki konuşma kayıtları çokça tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor.
Tapeler’in fitilini ateşleyen, başbakan, Ciner Medya Grubu Yöneticisi Mehmet Fatih Saraç ve Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni  Fatih Altaylı’nın dahil olduğu, telefon görüşmeleri oldu. Görüşmelerde Başbakan, Saraç’ı arayarak (Alo Fatih) MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin konuşmasının verildiği canlı yayına müdahale edilmesini istiyordu. Bir diğer görüşmede Başbakanın bilgisi dahilinde seçim anketi sonuçlarında manipülasyon yapmaya dair Saraç ve Fatih Altaylı arasında konuşmalar yer alıyordu.

MEDYA VE ÖZGÜRLÜK

Başbakan’ın Habertürk gazetesinin 24 Eylül 2013 tarihli sayısında, 24. sayfada yer alan “Bu mu sağlıkta çağ atladığı iddiasında olan Türkiye” başlıklı sağlık haberinin ardından rahatsızlığını Fatih Saraç’a ilettiği konuşmalara dair ses kayıtları da dolaşıma girdi. Konuşmalarda Erdoğan’ın şikayetinin ardından Saraç, Fatih Altaylı’yı arayarak “Gereğinin yapılmasını” istiyor. Ardından haberi yapan 3 kişi işten çıkarılıyor ve olaylar gelişiyor.

Ses görüşmelerinin ardından yoğun eleştiri bombardımanına uğrayan Fatih Altaylı’nın 10 Şubat 2014’te CNNTürk’te Cüneyt Özdemir’in sunduğu 5N1K’da söyledikleri medya özgürlükleri açısından durumun vahametini bir kez daha ortaya koydu. Yıllarca hocalarımız bize, biz de öğrencilerimize, kuşaktan kuşağa, medya-iktidar-ideoloji üçgeninde siyasal iktidarın, devlet vesayetini temsil eden kurumların, -ki ordu da bunlardan biri elbet- medyayı nasıl kontrol altında tutmaya çalıştığını anlattık. Ama elimizde hiç bu kadar somut ve gerçek malzeme olmamıştı. Altaylı, Özdemir’e bir yandan Türkiye’de gazetecilik yapmanın artık imkansız hale geldiği gibilerinden itiraflarda bulundu bir yandan da “Bu işler üç aşağı beş yukarı böyle olur. Hepiniz oradaydınız. Hepinize geliyor bu tür telefonlar bir yerlerden, kabak benim başıma patladı” minvalinde bir konuşma yaptı.Bu olay basın özgürlüğü tartışmalarını yeniden alevlendirirken Başbakanın yanıtı “Evet, yaptım ama bir sorun niye yaptım?​” tadında oldu.

Saraç’ın adı Habertürk’ün künyesine 27 Aralık 2012 günü Yönetim Kurulu Başkanvekili sıfatıyla girmişti. Saraç’ın Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşmelerin ses kayıtlarının kamuoyuna yansımasının ardından, gazetedeki görevini fiilen sürdürmeyi bıraktığı ve isminin de künyeden çıkarıldığı öğrenildi.Taraf Gazetesi yazarı Ümit Aslanbay köşesine verdiği ilanla Saraç’ın isminin künyeden çıkarılmasını konu etti.

İNTERNET’TE YENİ DÜZENLEMELER

Ses kayıtları ana-akım medya tarafından henüz iddia düzeyinde olmaları gerekçesiyle yayımlanmazken, sosyal medya, Başbakanın tabiriyle adeta bir “baş belası” haline gelerek ses kayıtlarının milyonlarca kişiye ulaşmasına neden oldu. 24 Şubat’ta YouTube’da yayımlanmaya başlayan, Başbakan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarını ve kayıtların transkripsiyonunu içeren bir videoyu, ben bu satırları yazarken 4.819.072 kişi izlemişti. Bu da tek bir kanaldan 10 günde yaklaşık 5 milyon kişinin, ses kayıtlarını dinlediği anlamına geliyor. Başka hesaplardan aynı videonun yayımlandığını ve farklı mecralardan kayıtlara ulaşıldığını düşününce rakamın miktarı da artıyor elbet.
Tam da ortalık ses kayıtları ile çalkalanıyorken, çalışmalarına daha önceden başlanan ve süratle kabul edilen, aralık 2013 tarihinde Meclise sunulan torba yasa içerisinde “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif” de yer aldı. 5651 sayılı mevcut yasada değişiklik getiren teklif, 5 Şubat 2014’de Meclis Genel Kurulunda kabul edildi.

İç ve dış basında ses kayıtlarının işaret ettiği usulsüzlüklerin büyük tepki uyandırması nedeniyle geniş bir kesimde itibar kaybeden hükümet, Gezi olaylarından beri izlediği yolu takip etmeye devam ederek, kemikleşmiş seçmen kitlesine büyük bir komplo tehdidi altında olduğunu anlattı. Korku siyasetinin incelikleriyle büyük bir mağduriyet içinde olduğunu ve oldukça tehlikeli bir paralel yapı ile karşı karşıya olunduğunu çeşitli platformlarda dile getirdi.

“Yolsuzluk” geleneksel ve modern tanımları farklılıklar gösteren bir kavram. Machiavelli “kamunun özel çıkarlar uğruna zarara uğratılması” diyerek yolsuzluğun modern anlamdaki tanımını yapıyor. Antik Yunan’da “kamu malı” ve “özel çıkarlar”a göndermede bulunmaksızın, bireyin özgür iradesini yitirmesi ve bağımsız bir birey ve özerk bir yurttaş olma niteliğini, iyi ve erdemli olanı bulma arayışını kaybetmesi olarak tanımlanıyor[14]. “Namuslu” filminden yola çıkarak ise başka başka tanımlara ulaşılabilir ki bugün olanları anlamak için hiç de fena olmazdı belki de. Kim bilir.

*Yrd. Doç. Dr. Emek Çaylı, Hacettepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi (Yazı Bianet’ten kısaltılarak alınmıştır.)

ÖNCEKİ HABER

Gülsüm Cengiz şiirleri Hindistan’da

SONRAKİ HABER

Berkin Elvan öğretiyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...