15 Mart 2014 19:27

Her kuşak iktidarlara karşı kendi minör edebiyatını oluşturur

Resmi ideolojiler kendi yaşam alanlarını yaratmak ve kendi ideolojilerini geçerli kılmak için; dilleri, kendilerinin belirledikleri çizgisel bir zamana oturtur ve ortaya konulacak yapıtların bu doğrultuda yaratılmasını teşvik ederler

Her kuşak iktidarlara karşı kendi minör edebiyatını oluşturur
Paylaş

Mesut AKTAY
Çukurova Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü


Chomsky’ye göre, ‘Dil düşünceyi yapılandırır.’

Resmi ideolojiler kendi yaşam alanlarını yaratmak ve kendi ideolojilerini geçerli kılmak için; dilleri, kendilerinin belirledikleri çizgisel bir zamana oturtur ve ortaya konulacak yapıtların bu doğrultuda yaratılmasını teşvik ederler.

Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından 1946’dan günümüze kadar hazırlanmış sözlüklerde ‘resmi ideoloji’nin etkisini görmek mümkündür. Örneğin 1946 yılında hazırlanmış sözlükte İnönü iktidarının etkisi aşikardır. Kürt, Nusayri ve din maddeleri resmi ideolojiye göre şekillenmiştir.

Kürt: Çoğu, dillerini değiştirmiş Türkler’den ibaret olup bozuk bir Farsça konuşan ve Türkiye, Irak ve İran’da yaşayan bir topluluk adı ve bu topluluktan olan kimse.

Nusayri: Eskiden, Hatay’daki Eti Türkleri’ne verilen ad.

Dinin tanımı yapıldıktan sonra verilen ‘Kemalizm Türk’ün dinidir.’ Örneği ise yine resmi ideolojiye göre tanımlanmıştır.

DİL İÇİNDE BİR DİL

Kemalist ideolojinin etkisi 1980’e kadar devam etmiştir. 1980‘den sonraki süreçte ise muhafazakarların etkisi görülür.

Resmi ideolojilerin dil üzerindeki tahakkümcü anlayışı ve despotik uygulamaları, ‘Azınlık Dili’ni ortaya çıkarmıştır. (Azınlık derken; dışlanmış, ötekileştirilmiş kimlikler vb. kastedilmiştir.) Azınlık dili, ‘dil içinde bir dil’dir. Bu dil anlayışı aynı zamanda minör edebiyatı doğurmuştur. Minör edebiyatın başkaldırdığı edebiyat ise majör edebiyattır. (Bir anlamda egemen edebiyat)

Majör edebiyat, tahakkümün dilini de edinerek kurulur ve ‘Milli edebiyat’, ‘Milli hafıza’ ve ‘Milli marş’ adını alarak sahneye çıkar.

Emreder! Emre uyulmasını, emrin içerilmesini sağlar! Majör edebiyatın taşıyıcısı olan yazar böylece kod oluşturmaya başlar.

İÇ KANAMALARI AKTARIR

Minör edebiyat tahakküme maruz kalanın da dilini içerir; acının, korkunun, mücadelenin, başkaldırının, kaçışın çeşitlemeleri (Argo, dedikodu, fısıltı, ilenme, ağıt, duvar yazısı, hıçkırıktaki acı, gülümsemedeki kırıklık vb.) minör edebiyatta şekillenir. İç kanamaları aktarır. Bu tip çeşitlemelerin yakın bir gelecekte Kürt Edebiyatı’nda patlaması beklenir.
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi minör edebiyat, majör edebiyat içerisinde kendine has bir üslup yaratmış edebiyattır.


KENDİ OKUYUCUSUNU YARATMAK

Samuel Beckett ‘Acaba Nasıl?​’ adlı 152 sayfalık kitabında büyük harf ve noktalama işareti kullanmaz. Yine ‘İmge’ adlı 1950’lilerde yazdığı kitabında hiçbir noktalama işareti kullanmaz. Yazar bunu bilinçli yapar, oluşturduğu metin kendi okuyucusunu yaratır. Okuyucuya metni dikta etmez, metni okuyucuya bırakır. Okuyucu nerede durmak istiyorsa orada durur, metni kendine göre anlamlandırır.

Minör edebiyata başka bir örnek Franz Kafka’dır. Kafka, bilinçli bir tercihle, entelektüel bir Almanca’yı ya da içinde büyüdüğü baskın Yahudi dilini kullanmadığını, Çek köylülerinin dilini kullandığını belirtir.


DÖRT YANIM PUŞT ZULASI

Ahmed Arif resmi ideolojinin dilini kullanarak minör bir edebiyat yaratmıştır. Veysel Öngören Ahmed Arif’le yaptığı röportajda; ‘Dilimizde etkili olan ama şiirimizde kolay rastlanmayan sözcükleriniz var. Bu tazeliği nasıl yakaladınız?​’ sorusuna karşılık olarak şu yanıtı alır: ‘Bu sorunuza kısaca, halkımın dilini sevmek, O’nun türküleri, ağıtları, masallarıyla beslenmekle deyip yanıtlamak var’. Ve yine bu sorunun devamında, ‘Dört yanım puşt zulası’ dizesini şöyle açıklar: ‘Puşt’un ne olduğu herkesçe bilinen bir şey. Zula’yı belki bilmeyenler vardır. Argoda, mahpushane argosunda çok yaygın bir deyimdir. Taşınması kanunla yasak edilmiş nesnelerin saklandığı yer demektir. Mahpushanede tabanca, bıçak, jilet, esrar ve eroin gibi serbestçe taşınamayacak şeyler, içi oyulmuş takma dişten ceket yakası ve ustaca sıvanıp restore edilmiş duvar kovuğuna kadar çeşitli yerlerde saklanır. İşte bu gizli yerlere ‘zula’ denir. Genel olarak herkesin bir zulası olduğu kabul edilir. Ancak mert adamın zulasından pek korkulmaz. Çünkü kişiliği gereği kimseye puştluk etmez. Oysa puştun zulası namussuzluğa örnek faklar, açmazlar ve soteye getirip vurma hileleri ve provokasyonla doludur.’

HEM BU DÜZENE KARŞILAR HEM ONUN DİLİNİ KULLANIYORLAR

Türkiye şiirinin en doruk noktalarından biri kabul edilen ‘İkinci Yeni’ şiiri baskıcı bir ortamda doğmuş ve dili deforme ederek yeni bir şiir dili yaratmıştır. Bu noktada İlhan Berk şunları söyler; ‘İkinci Yeni olayında benim asıl belli olan yönüm dilde deformasyondur. Bu İkinci Yeni’de dille haşır neşir oldum, dille gidip geldim. Dili bozmak istedim.’

Yine İkinci Yeni şairlerinden Ece Ayhan, dil konusunda yıkıcı bir tavır takınır. Onun dili otoriteye bir başkaldırıdır. Alışılmış, ezberlenmiş klişeleri yıkar. Ece Ayhan bir anlamda minör edebiyat görüşünü Roland Barthes’ten aktardığı; ‘Tuhaf, hem bu düzene, iktidara karşılar hem onun dilini kullanıyorlar.’ sözüyle açıklar.

Tüm bu örnekler her kuşağın iktidarlara karşı kendi Minör edebiyatlarını oluşturduklarını göstermesi noktasında önemlidir.

HAYAT RENKLİDİR, İKTİDAR GRİ

Haziran’da ortaya çıkan ‘Gezi Direnişi’ de kendi minör edebiyatını yaratmıştır. Örneğin LBGTİ üyeleri ‘velev ki ibne-yiz’sözünü sahiplenmiş, karşı kültür yaratmıştır. Yine ‘Çapulcu’ söylemi sahiplenilmiş, karşı bir kültür yaratılmıştır. Gezi direnişiyle birlikte kültürel ve sanatsal anlamda ‘Ötekilerin sanatı’ ortaya çıkmıştır. Bu sanat anlayışı sınırsızdır, içerisinde alışılmadık unsurlar barındırır. Renklidir, yabancıdır, heterojendir, mizahidir ve en önemlisi kapita-lizmin tekelinden kurtulup kendini sokakta var etmiş, hümanist bir sanat anlayışıdır. Bu sanat anlayışını belki de en iyi açıklayan söz Delil Karakoçan’a aittir: ‘Hayat renklidir, iktidar gri.’ Bu söz Gezi minör sanatının icmali olarak değerlendirilebilir. Gezi ruhu karşı kültür oluşturmaya devam edecektir.


ORTAK DİLE BAŞKALDIRI

İkinci Yeni şiiri alışılagelen gerçekliği yıkmaya, kendi gerçekliğini ortaya koymaya ve bu gerçekliği de kendi yarattığı dille ilişkilendirerek ortaya koymaya çalışmıştır.
Alaaddin Karaca, ‘İkinci Yeni Poetikası’ adlı çalışmasında şu değerlendirmeyi yapmıştır: ‘ Üstben’in (ortak dil) egemen söylemine karşı çıkış ve altben’in (bireysel dil) varlığını duyurmak istemesi biçiminde de değerlendirebiliriz. Ortak dil çoğunluğun dilidir, özgün değildir, kişisel söylemi ezer, ona fırsat tanımaz, bastırır. İkinci Yeni şiiri ortak dile başkaldırıdır.’

ÖNCEKİ HABER

Bir eksiğiz

SONRAKİ HABER

ODTÜ\'lü Fenerbahçeliler\'in ortak paydası ODTÜFEB

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...