06 Mart 2014 07:59

Neden hep biz dişimizi sıkıyoruz?

Belediyelerin taşeronlaşması ve esas olarak da taşeron işçilere uzanıyoruz. Belediyelerdeki ihale düzeninin yolsuzluklarıyla sadece halkın vergisi değil iç edilen... Masada işçinin emeği de var. Yerel yönetimlerin ve belediyelerin emekçilerine, ‘işverenlerinin’ emekçilere yaklaşımına, onların hayatlarına odaklanıyoruz...

Neden hep biz dişimizi sıkıyoruz?
Paylaş

SUNU
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, paralel devlet, Haşhaşiler, tapeler derken siyasetin sert rüzgarları yerel seçim havasını da alt üst etti. Evet, partiler, belki yerel seçim hazırlıkları kapsamında mitingler, kapalı salon toplantıları, aday tanıtımları, esnaf ziyaretleri yapıyor yapmasına... da genel siyasetin ağır havası yerelin üstüne karabasan gibi çöküyor.
“Geneliniz batsın yereli kurtaralım” diyecek durumda değiliz elbet... Ama yolsuzluk ve rüşvet gündeminin önemli ayaklarından birisinin de “yerel” yani yerel yönetimler olduğu aşikar. Daha çok imar işlerinden olsa da Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yardımcıları, abileri vb. yakın çevresinin 17 Aralık soruşturmasında göz altına alınmış olması rastlantı olmasa gerek.
Tam da bu noktadan hareketle, belediyelerin taşeronlaşması ve esas olarak da taşeron işçilere uzanıyoruz. Belediyelerdeki ihale düzeninin yolsuzluklarıyla sadece halkın vergisi değil iç edilen... Masada işçinin emeği de var. Ve belediye hizmetlerinin yaklaşık yarısı ve giderek daha fazlası taşeron işçiler tarafından üretiliyor. Biz de yerel yönetimlerin ve belediyelerin emekçilerine, ‘işverenlerinin’ emekçilere yaklaşımına, onların hayatlarına odaklanıyoruz...
4 gün sürecek dosyamızın ilk günü; hayattan: Taşeron işçilerinin kendi ağızları ve yaşamlarından... İkinci gün; belediyelerde taşeron çalışmanın kısa öyküsü, nedeni ve arka planı... Üçüncü gün; yerel yönetimlerde seçimlere giren belli başlı partilerin taşeronlaştırma karneleri ve programları... Dördüncü günse belediyelerde ve elbette memleket sathında taşeron çalışmaya karşı mücadele...
 


Halil Kaya ve Dursun Bektaş, Avcılar Belediyesinde Belediye-İş’te örgütlenen 108 taşeron işçinin temsilcilerinden ikisi. Her iki temsilci ile Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi önünde buluştuktan sonra bir çay ocağına oturuyoruz. Aynı saatlerde sendikayla belediye arasında bir görüşme var. Belediye-İş Şube Başkanı Hasan Gülüm işçileri çağırınca, sohbete başlayamadan 100 metre ilerdeki pastaneye gidiyoruz. İşçiler sabırsızlıkla görüşmenin sonucunu beklediği için temsilcilerin üzerinde büyük bir baskı da var. Temsilciler, “sendika ne zaman kabul edilecek”, “sözleşmeyi ne zaman yapacağız” diye sürekli arıyor. Görüşmeden sonuç çıkmayınca Dursun Bektaş kızıyor: “Biz de Greif işçileri gibi belediyeyi işgal mi edelim?​” Bektaş, o kadar kızgın ki, “Ben bu halde röportaj veremem” diyor. Biz de başlıyoruz Halil Kaya ile konuşmaya...

BELEDİYENİN HER İŞİNİ YAPIYORLAR
Kaya, 4 yıldır Avcılar belediyesinde taşeron işçi olarak çalışıyor. 2 yıl giriş çıkış yaptıktan sonra 3 yıllık sözleşme yapmış. Belediyenin Fen İşleri Müdürlüğünde çalışıyor. Damlıca İnşaat Turizm diye bir taşeron şirket. Kaya 17 yıl önce Tokat’tan gelmiş, Avcılar’da yaşıyor. Daha önce ayakkabıcılık, çorapçılık vb. her işi yapmış. “İyi bir yaşam kurmak için buraya geldik” diyor.
Sözleşmelerinde haftalık 45 saatlik çalışma yazdığını belirten Kaya, 52 saat çalıştırıldıklarını ancak fazla mesai ücreti de alamadıklarını söylüyor. Senelik izinleri de kendi istediği dönemde değil, idarenin belirlediği dönemde kullanabiliyor. Resmi tatil günlerinde çalıştıklarında mesai değil normal yevmiye alıyor. Genelde resmi tatillerde çalışmanın karşılığı yüzde 100 fazla mesai ücretidir. İş güvenliği ile ilgili hiçbir önlem alınmıyor. Kaldırım, yol vb. işlerinde görevli işçiler, aslında Belediyenin ne işi olursa yapıyor.

‘GECELİ GÜNDÜZLÜ ÇALIŞIYORUZ’
Kaya, bin 600 TL ücret alıyor. Yol ve yemek ücreti buna dahil. Aylık 150 TL yol parası veren Kaya, yaklaşık 300 lira da yemek için harcıyor... “Bana kalıyor bin 150 TL. 2 çocuğum var. Geçinemiyorum” diyen Kaya, çocuklarının okul masraflarını karşılamakta bile zorlandığını söylüyor. Buradan aldığı para yetmediği için de, iş bittikten sonra geceleri fayans, kalebodur gibi ek iş yapıyor. Bu nedenle “2 gün boyunca çocuklarımla hiç yüz yüze gelmeden çok çalıştım” diyor. İş kazaları da çabası.
“Çocuklarına her isteğini alabiliyor musun?​” sorumuza yanıtı “Nerde. Onların isteklerinin ancak yüzde 20’sini karşılayabiliyorum” oluyor.
Ev sahibi olup kiradan kurtulmak için büyük bir borcun altına girmiş. Her ay ücretinin yarısını; 600 TL’yi krediye ödüyor. Eskiden yaşam koşullarının daha iyi olduğunu belirten Kaya, her şeyin iyice kötüye gittiğini söylüyor.

KADROLULARLA BÜYÜK FARK VAR
“Taşeron benim için sömürüyü ifade ediyor” diyen Halil Kaya, kadrolu çalışanların da sorunları olduğunu, ancak taşeron işçilerin sıkıntılarının çok daha büyük olduğunu şöyle anlatıyor: “Örneğin belediyenin lokali var. Kadrolu çalışanların gidip ücretsiz çay içtiği, dinlendiği, ısındığı bir yer. Sobası da var. Biz buralara gittiğimizde belediyenin yöneticileri, ‘sizin ne işiniz var burada’ deyip bizi dışarı çıkarabiliyor. Ancak kadrolulara bir şey denilmiyor. Belediyenin yöneticisi ‘Gidin taşeron size şantiye kursun’ diyerek bizi kovuyor. Biz de sendikalı olup, bu haklardan yararlanmak istiyoruz. Bu sıcak yerde oturup, burada çay içmek istiyoruz.”
Aralarında büyük bir ücret farkı var. Aynı işi yapmalarına rağmen, hatta belediyenin en ağır, ‘en kötü’ işlerini yapmalarına rağmen, kadrolu işçiler ikramiyeleri ile birlikte neredeyse  taşeron işçilerin 2 katı ücret alıyorlar. Aynı işi yapan kadrolu işçiler 40 saat çalışırken taşeron işçiler 52 saat çalışıyor.
Kaya, “Kadroluların parası 14’ünde yatıyor. Bizim ki belli olmuyor. 5 ay ücretlerimizi alamadığımız oldu. Bir şeyler yaparken bir şeylerden ödün vermek zorunda kalıyoruz. Hep biz fedakarlık yapmak zorunda kalıyoruz” diyor. Konu fedakarlıktan açılınca da ekliyor: “Greve gittiğimizde Belediye Başkanı bize ‘biraz dişimizi sıkalım’ dedi. Niye hep biz dişimizi sıkıyoruz. Madem fedakarlık yapacağız, neden sadece biz fedakarlık yapıyoruz.”

İŞÇİNİN İŞÇİDEN BAŞKA DOSTU YOK
“Taşeron sistemi kölelik sitemidir. Kesinlikle kalkması gerekir. Taşeron sistemini kaldırmak da işçilerin elindedir. Mazlumlar ayağa kalmadıkça zalimler diz çökmez” diyor Halil Kaya. Bütün işçi arkadaşlarına çağrıda bulunan Kaya, bu uygulamanın değişmesi için işçilerin mutlaka örgütlenmesinin ihtiyaç olduğunu düşünüyor. “İşçinin işçiden başka dostu yok” diyen Kaya, örgütlenme sürecini anlatmaya başlıyor: “Kendi aramızda konuşuyorduk. En son örgütlenmemiz gerektiğine karar verdik ve örgütlendik. Kim gelirse gelsin fark etmiyor. İşçiyi düşünen yok. Partiler lafını etse bile icraatta bir şey yok. Emeğin alın terinin partisi olmaz. Lokaldeki sobayı bile  bize çok görüyorlar. Çünkü taşeronsun sen. Hiçbir güvencen yok. Bizler de bunlara dur demek, aynı haklardan yararlanabilmek için örgütlenmeye başvurduk. Son aşamadayız. Görüşmeyi kabul   etmiyorlardı. Uzlaşma komisyonunda uzlaşılamadı. Hakem heyetine gönderildi.”

SAĞDAN SOLDAN BORÇLA YAŞAMAK...
Sohbete; sendika ve belediye arasındaki görüşmenin sonucu öğrenmek için pastaneye gelen Hakan Arı da dahil oluyor. “9 yıldır ızdırap çekiyoruz. Şoförlük yapıyorum. Hepsi sömürüyor. Kan emiciliğe devam ediyor.” diyor. Arı 22 senedir İstanbul’da. Erzincan’dan gelmiş. O da oldukça dertli. 2 çocuğu var. “Yaşam koşulları çok zor. Sağdan soldan borç alarak yaşıyoruz. Oradan alıp oraya koyuyoruz. Oldu mu ek iş yapıyoruz.” diyen Arı, 2 yıl boyunca gündüz belediyede çalışırken, geceleri de Kocaeli’den su taşımış. Çocuklarının yüzünü 2 yıl boyunca doğru düzgün görememiş. “İnsanların belli bir gücü var” diyen Arı, bir süre sonra her iki işe yetişemeyince diğer işi bırakmış. 500 lira kira ödüyor. “Doğalgazı, suyu, elektrik, çocukların masrafı, bin lirayı buluyor.” diyen Arı, “Gel de 200 TL ile geçin bakalım” diyor.

‘EN BÜYÜK LÜKSÜMÜZ ÇAY İÇMEK’
Aydan aya eşiyle bir yere gidip çay içebiliyorlar yalnızca. “Gidip gezemiyoruz. En büyük lüksümüz çay içmek.” diyor. Arı, “Çocuklarına ve eşine karşı mahcup olmak insanın çok zoruna gidiyor. İşyerinden alacağım var. Ancak cebimde beş kuruş para yok. 6 buçuk ay para alamadım. Bugün ekmeği buluyorsak soğanı bulamıyoruz. Soğanı buluyorsak ekmeği bulamıyoruz” diyor.
Çöp kamyonlarında şoförlük yapan Arı, bir önceki taşeronda cumartesi ve pazar günleri dahil geceleri de çalışmış. “Ne bayram ne seyran vardı” diyen Arı, fazla mesai ücretlerini alamamış: “Anlayacağın 9 yıl boyunca sömürüldüm.” Arı, şöyle devam etti: “Eskiye göre durumumuz daha iyi. Çünkü örgütlüyüz. Sözümüz bir.” Örgütlenme başlayınca, patronun yakınları sendikaya karşı çıkmış. Son aşamaya gelince de kendileri gelip üye olmuş.
Bu gelişmelere rağmen Arı, gelecekten umutsuz: “Taşeronun iyileşeceğine inanmıyoruz. Birileri kutularla paraları götürürken birileri sefalet içinde yaşıyor. Ben kendimden vazgeçtim. Çocuklarımın geleceğini göremiyorum.”

TÜM ÇALIŞANLARI TAŞERONDA EŞİTLEMEK İSTİYOR
AKP Hükümeti, artık her yerde bir şekilde örgütlenen ve mücadele eden taşeron işçileri görmezden gelemediği için “taşeron yasası çıkaracağız ve sorunları çözeceğiz” demek zorunda kalmıştır. Ancak, bu yasal düzenleme de diğerleri gibi taşeron işçilere kadro, iş güvencesi veya büyük haklar getirmeyecektir. Taşeron işçilerin açıp kazandığı binlerce dava nedeniyle köşeye sıkışan hükümet bu davaların yükünden kurtulmak ve taşeron işçilerin mücadelesini geriletmek için bir takım yasal düzenlemelere yönelmiştir.
Yasalarda taşeron işçilerin kıdem tazminatından, sendikaya üye olmaya kadar hakları mevcuttur, sorun bu hakların fiilen kullandırılmamasıdır, hakları ödenmeyen taşeron işçiler bu hakları için dava açtıklarında kıdem tazminatından, fazla mesaiye, yıllık izinden ödenmeyen ücretlerine varana kadar kazanmaktadır. Eğer bu haklar yasalarda yer almasaydı, taşeron işçilerin hiçbiri bu davaları kazanamazdı. Önemli olan yasalarca tanınmış hakların etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanmasıdır. Ancak hükümetin buna hiçbir şekilde niyetli olmadığı ortadadır.
Hükümetin özellikle 4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesinde yapmak istediği yeni değişiklik ise değil taşeronluk sistemini kaldırmak daha yaygın hale getirmek içindir.
Hükümet seçim öncesi taşeron işçilere vaatlerde bulunup seçim sonrası bu sorunu çözeceğini belirterek milyonları bulan taşeron işçi ve ailelerinden oy almak istemektedir. Ancak, durum ortadadır, bu yasa tasarısından taşeron işçilere bir kazanım çıkmayacağı gibi gidişat tüm çalışanları taşeron koşullarına eşitleme yönündedir.


Yerel seçimlere giderken taşeronluk
Filiz KURU ÇARKI*


30 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken, belediyelerde çalışan taşeron işçilerin -diğer sektörlerdeki taşeron işçiler gibi- beklentileri artmış durumda. Belediye taşeron işçilerinin en büyük beklentisi kadroya alınmaktır. Zira, özellikle büyükşehir belediyelerinde kadrolu ve sendikalı bir işçi ile taşeron işçi arasındaki ücret ve sosyal haklara ilişkin fark neredeyse yüzde 400’lere ulaşmıştır. Eşit işe eşit ücret ve iş güvencesi en önemli talepleridir. Ancak, bu beklenti Hükümet cephesince gerçekten karşılanacak mıdır?
Taşeronluk sisteminin ortadan kaldırılmasını Hükümetten beklemenin hayal olduğunu baştan söylemek gereklidir. Çünkü 2002 yılından beri iktidarda olan Hükümet yaptığı yasal düzenlemeler ve icraatları ile taşeronluğu her iş koluna ve her yere yaymıştır. 2002 yılında 300 bin civarındaki taşeron işçi sayısı milyonları geçmiştir. Şimdilerde, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in “Taşeron uygulaması çile uygulamasına dönmüştür” demesi trajikomik bir durumdur. 11 yıldır iktidarda olan bu Hükümetin bakanının taşeronluğun sınırsızca gelişip yayılmasını ve çileye dönüşmesini sanki başka bir hükümet yapmış gibi ifade etmesi vatandaşlarla dalga geçmektir.

YAYGINLAŞTIRMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPTI
Hükümetin yaptığı ve yapmayı planladığı yasal düzenlemeler de taşeronluğa bakış açısını çok net ortaya koymaktadır.
Örneğin, 2003 ve sonrasında birçok belediye taşeron işçisi muvazaa nedeniyle açmış olduğu davaları kazandı ve mahkemeler, belediyenin çöp toplama işinin asıl işi olduğunu ve bunun taşeron şirketlere yaptırılamayacağına karar verdi. Bu yöndeki mahkeme kararlarının önüne geçmek için AKP Hükümeti 2006 yılında 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine yeni fıkralar ekleyerek kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan taşeron işçilerin kadro talebinde bulunamayacaklarına ve kadrolu işçilerin ücret ve sosyal haklarını talep edemeyeceklerine dair düzenleme yapmıştır. Şimdi taşeron işçileri kadroya almaktan bahseden hükümet bizzat kendisinin geçirdiği yasal düzenleme ile taşeron işçilerin kadroya geçmesini engellemiştir. Diğer yandan, binlerce mahkeme kararına rağmen bu kararları uygulamayan da Hükümetin kendisidir. Muvazaanın tespitiyle gerçekte taşeron firmanın değil, çalıştığı kurumun işçisi sayılması yönündeki mahkeme kararlarının hiçbiri uygulanmamakta, davayı kazanmalarına rağmen bu işçiler kadrolu olarak işe başlatılmamaktadır.

* Avukat

ÖNCEKİ HABER

Evrensel Editörü Mithat Sözmen saldırıya uğradı

SONRAKİ HABER

NATO-Rusya ilişkileri askıya alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...