06 Mart 2014 06:00

Yazdık, yine yazarız

Pablo Neruda’nın 20. yüzyıla dair hafızasını söze döktüğü “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum” kitabının 3. basımını Evrensel Basım Yayın geçtiğimiz yıl yayımlamış olsa da, kitabı benim okuyabilmem, İnternet yasakları, sanata sansür, MİT Yasası, medyaya hükümet müdahalesi gibi gündemlerin ortasına denk geldi.

Yazdık, yine yazarız
Paylaş

Elif GÖRGÜ

Pablo Neruda’nın 20. yüzyıla dair hafızasını söze döktüğü “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum” kitabının 3. basımını Evrensel Basım Yayın geçtiğimiz yıl yayımlamış olsa da, kitabı benim okuyabilmem, İnternet yasakları, sanata sansür, MİT Yasası, medyaya hükümet müdahalesi gibi gündemlerin ortasına denk geldi.
Neruda, Şili’nin bu halkçı ve devrimci şairi, halkçı ve devrimci olmasına en büyük katkıyı yapanın İspanya İç Savaşı’na tanıklığı olduğunu söyler. İspanya Cumhuriyeti bir halk iktidarı olmaya çabalarken 1936 yılında, ileride ‘sağlam diktatör’ olacak Franco’nun darbe girişimi ile üç yıllık bir iç savaşın uçurumuna itilmiştir. Neruda o sıralar Madrid’te Şili konsolosudur. Savaşın hem tanığı hem tarafı olur.
“İlk proleter şiirim” dediği, “Oğulları Ölen Analara Türkü”nün mısralarını da o sıra yazar.
İspanyol annelere yazılmıştır belki, ama Ali İsmail Korkmaz’ın, Ethem Sarısülük’ün, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Medeni Yıldırım’ın, Abdullah Cömert’in ya da Ahmet Atakan’ın annesini de daha o zamandan tanır Neruda’nın şiiri:

Onlar ölmediler yok,
Ateş fitiller gibi:
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!

Karıştı, bakır tenli
Çayır  çimene,
Karıştı,
O canım hayalleri:
Zırhlı bir rüzgar,
Perdesi gibi;
Bir set gibi:
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi:
Göğün görünmez göğsü gibi! (...)  

DEĞİRMENDE ÖĞÜTÜLEN KAĞIT

Şiirler çoğaldıkça “Yürekteki İspanya” kitabı şekillenir. Cumhuriyet faşizmi yenemez ama şiir yener. Nasıl olduğunu Pablo Neruda şöyle anlatıyor: “Zaman geçiyor, savaş devam ediyor. Yazarlar ve şairler, İspanya halkı ile birlikte savaşıyordu. Granada’da cinayet işlenmiş, Federico öldürülmüş Miguel Hernandez, keçi çobanlığından savaşçı şairliğe yükselmişti. Manuel Altolaguirre, basmaya devam ediyordu. Doğu cephesinin en ön hatlarındaki Gerona’da eski ve terk edilmiş bir manastırda basımevini kurmuştu. Bu manastırda, çok ilginç koşullar altında benim Yürekte İspanya kitabım basıldı. Sanırım çok az kitabın böylesine ilginç bir yazgısı ve öyküsü vardır. Cephedeki askerler dizgiyi ve baskıyı öğrendiler. Baskı yapacak kağıt yoktu. Eski bir değirmende kağıt yapmaya karar verdiler. Savaşın en hararetli günlerinde ve patlayan bombalar altında tuhaf bir kağıt ortaya çıktı. Düşmanın bayrağından, yaralı askerin kanlı elbisesine kadar ne bulunduysa değirmenin dişleri arasında ezildi. Tuhaf yapım maddesine ve yapanların bilgisizliğine rağmen çok güzel bir kağıt ortaya çıktı. Bu kitaptan günümüze kalmış çok az sayıda nüsha, ilginç kağıda yapılmış güzel baskısıyla hayranlık uyandırmaktadır.” (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, s.139-140)
En büyük sansür savaşı yenmiş yaratıcı, umutlu ve devrimci fikirlerin birbiri ile buluşmasını diktatörler engelleyememişken yasaların engellemesi bekleniyor bugün. Halbuki yeter ki insanın insana söyleyeceği sözü olsun, gerekirse bugün de öğütemez miyiz gazlı elbiselerimizden kağıtlar?
Şair olmak da gerekmez her zaman..
İstanbul’da, belli ki ‘tehlikeli’ bir sözü silmek için boyanmış bir duvara yazılan en sade cümle bile yeter bazen: “Yine yazdım.”

ÖNCEKİ HABER

Şiirin ustasının gönül evine davetiye

SONRAKİ HABER

İşçi Zehra Kosova’ya mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...