13 Haziran 2011 11:31

Adı üstünde rek-lam-lar!

Son günlerde fazlaca işittiğimiz sözleri bir kâğıda yazsak sanırım listenin başını liderlerin seçim reklamlarındaki meşhur lafları oluşturur. O kadar çok gözümüzün içine sokuldu ki hangi taleplerimize hangi partinin karşılık verdiğinden çok, liderlerin reklamlarındaki yaratıcılık önceliğimiz gibi gös

Adı üstünde rek-lam-lar!
Paylaş

Son günlerde fazlaca işittiğimiz sözleri bir kâğıda yazsak sanırım listenin başını liderlerin seçim reklamlarındaki meşhur lafları oluşturur. O kadar çok gözümüzün içine sokuldu ki hangi taleplerimize hangi partinin karşılık verdiğinden çok, liderlerin reklamlarındaki yaratıcılık önceliğimiz gibi gösteriliyor. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla hareket edildiği açık olan reklam filmlerinde, kim adını daha çok duyuracak yarışına girildiği kanal fark etmeksizin, sayılamayacak kadar çok görüntülenmesinden belli olmaktadır. Birçok mantık hatasının da bulunduğu reklamlar sadece adım duyulsun da zaten parasını verip yaptırıyorum fikriyle, eşitsiz seçim çalışmalarını  gözler önüne seriyor.

Peki ama bu kadar gündemimizi işgal eden bu seçim reklamlarının niteliği nasıl?
AKP'den başlayacak olursak; mevcut hükümeti elinde bulundurmasının da avantajıyla yaptıkları ya da yapmış olarak gösterdikleri üzerinden reklamını yaptığından "en çok hizmeti ben verdim" fikrini aşılamak istiyor. Yapmış olarak gösterdikleri her ne kadar elle tutulur cinsten olmasa da bu yöntem insanları daha çok etkilemektedir. 10 ayrı reklam filmiyle insanları kandırmaya çalışan hükümet, reklam filmlerinin birinde Şanlıurfa'lı Amcanın Şanlıurfa'da tedavi göremeyip Ankara'da tedavi görmesi için uçağa binmesini "hayaldi gerçek oldu" olarak gösteriyor. Şanlıurfa'da neden o amcanın tedavi göremediği sorunu ise sanki kendi sorunu değilmiş gibi yıllar boyu uçak özlemi çeken amcayı uçağa kavuşturmuş havaları estirmektedir. Aile hekimliği sistemiyle hem doktoru hem de hastanın memnuniyetsizliği ortadayken bunu mükemmel bir işmiş gibi göstermekte büyük çaba gerektiriyor doğrusu. Aynı şekilde ev sahibi olmanın çok zor olduğu bu günlerde TOKİ sayesinde evleri olanların ne kadar mutlu olduğunun gösterildiği reklam filmi de gerçeklikten oldukça uzak olmasının yanında filmi çekenler, ev sahibi olanların ömür boyu bir borcun altında olduklarını unutmuş olsa gerek.  

Muhalefet partisi CHP ise, vaatlerindekiler gibi reklam filmlerinde de kazanılamayacak bir seçimin söyleminde oldukları için bol keseden atmaya devam ediliyor. "Ben Kemal Kılıçdaroğlu" diye başlayan reklamlarda başlangıcı ve genel söylemlerin de bir parti adına oy istemekten çok "bana, Kemal Kılıçdaroğlu'na, oy verin"in çağrısı yapılmaktadır. Partiye verilecek oyun en büyük teminatının kendisi olarak gösterip reklam filmlerinde günlük hayattan kesitler sunması da gözümüzdeki 'HALKÇI' kimliğini bir kez daha pekiştiriyor. Ancak CHP'nin "halkı" alabildiğine geniş. Büyük sermaye sahipleri onların gözünde halkın taleplerini anlayacak insanlar. Büyük sermaye sahipleriyle işçileri aynı sıkıntıları çekip, aynı talepler için mücadele verenler olarak görmektedir. Bunu, "Herkes İçin CHP" söyleminden de rahatlıkla anlayabiliriz. Gençliğin oy vermesi için yayınlanan reklam ise operatörlerin kampanya reklamlarını aratmamaktadır. Yasaklar üstüne kurulan bir reklam olduğundan gençlerin taleplerini sadece mevcut hükümet üzerinden değerlendirmiş olarak görünmektedir. Oysa mevcut savaşa, sömürüye, adaletsizliğe ve geleceksizliğe dokunmayan iddialarda bulunulması, özetle bu vaatleri dile getirenin ve seçimlerde gelecek iktidarın AKP'nin ya da CHP'nin olması, gençlik açısından fark yaratmaz. İki parti de sistem açısından birbirini yedeği olmaktan öteye gidememiştir.

MHP ise son süreçteki kaset enflasyonundan sonra kameralardan ve ekranlardan elini eteğini çekmiş bir görüntü sergiliyor. Reklamda sadece şifresizlikten yakınılarak ilk oya talip olunması diğer partilere oranla daha az dikkat çekici olmasına neden oluyor. "Temiz millet, Temiz Siyaset, Temiz Yönetim" söylemi ise içindeki "kirlerden" seçim öncesi arınmasının bir göstergesi durumunda.

Reklamların durumu böyleyken asıl merak konusu, reklamlara ödenen tutarlar oluşturmaktadır. En fazla rağbet gören kanallarda gün boyu sayısız defa gösterilmesi, ödenecek olan tutarı da oldukça büyütür diye düşünüyorum. Bu kadar parayı bir çırpıda veren herhangi bir partinin iktidara gelmesi işçiler, emekçiler ve öğrenciler açısından hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. İşçiler, emekçiler ve öğrenciler ancak bu gerçeklikten uzak olan reklam saçmalığına kanmayıp kendi talepleri için mücadeleye çağıran ve kendileri gibi olanların aday olduğu partilere oy verip mücadele ederlerse bu seçim sınavından kazanımla çıkabileceklerdir.

ÖNCEKİ HABER

Özgürlüğün inşası

SONRAKİ HABER

Yeni bir Anayasa, mümkün mü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...