24 Şubat 2014 06:00

Duraklardaki tarih canlandı

Nazife YAŞAR
İstanbul


İstanbul Fatih Belediyesinin otobüs duraklarında yer alan yeni reklam afişi dikkat çekiyor. Duraklara asılan afişlerde, ‘Tarihi yarımadanın durak isimlerinin hikayesi’ yazıyor.
Güzel, otobüs beklerken biraz bilgilenmenin kötü bir yanı yok. Merakla incelediğimiz afişte herhangi bir yazı yok. Madem yazı yok, o zaman İnternet adresi falan vermişlerdir diye düşünüp adres arıyoruz. O da yok. Hayır memlekette hayret etmeye alıştık da bir açıklaması olmalı diye düşündük. Evet varmış, afişin altına bir karekod koymuşlar. Yani ‘akıllı telefonu’ olan durak sakinleri, karekodu okutup, İnternet üzerinden durakların hikayesine ulaşabiliyor.

BİRKAÇ SORU

Belediyenin hizmeti güzel lakin, madem ‘hedef kitle’ olarak, ulaşım aracı olarak otobüsü seçenler - ki genelde dar gelirli vatandaşlardır - düşünülmüş, peki niye otobüs beklerken bu bilgilere ulaşılamıyor. Bir akıllı telefon edinip tekrar gidiyoruz ve karekodu okutup İnternet’ten bakıyoruz. Neymiş bu ulaşılmaz hikayeler diye.

Adrese girdiğimizde bir video çıkıyor karşımıza. Durak görüntüleri eşliğinde bir kişi hikayeyi anlatıyor. Ha bir de işitme engelliler de düşünülmüş. Onlar için de bir anlatıcı var. Bütün bu zorlukları siz de yaşamayın diye işte hikayeler...

İSTANBUL’UN EN ESKİ SEMTİ: FATİH

Bugünkü Fatih semti, bir zamanlar İstanbul’un tamamıydı. Surlarla çevrili bu şehrin her semt adının ayrı bir anısı vardı. Bizans ve Osmanlı döneminde İstanbul’u çevreleyen Marmara, Haliç ve kara surlarındaki kapılar sabah açılır akşam kapanırdı. Kente yıllarca hizmet veren tarihi kapıların birçoğu günümüze kadar ayakta kalamasa da bulunduğu bölgeye isim vererek yaşamaya devam ediyor.

 ESKİ KAPILAR DURAK OLDU

Yedikule’de sahil yolu üzerindeki Mermer Kule Kapısı, Bizanslıların Porta Samatia dedikleri Samatya Kapısı, Davutpaşa Kapısı, Bizans döneminde Blanga Kapısı Osmanlı’dan önce yeni Langa Kapısı denilen Yenikapı, Piri Reis’in Bab-ı Kum adını verdiği bir iskeleye ve kumluğa açılan ve günümüzde olduğu gibi 18. yüzyılda şen meyhanelerin yer aldığı Kumkapı. Küçük Ayasofya Kilisesi’ne gidenlerin kullandığı, Osmanlı zamanında adı kahır limanı kapısı olarak değiştirilen Sofya Kapısı. Bizansların Porta Ferrata ve Porta Marina dedikleri Osmanlı dönemindeki adı ise Çatladısu Kapısı olan Çatladı Kapı. Bizans sarayına açılan Bukoleon Sarayı kapısı, Topkapı Sarayı’nın ahırlarına açılan ahır kapı, kimilerine göre ise bu kapının adı ahir kelimesinden geliyor. Balıkçılar Kapısı, Sepetçiler Köşkü’nün yanında olduğu varsayılan Hasırcılar Kapısı. Kapının sur penceresinden sarayda boğdurulanların cesetleri atılırmış. Aya Maria Hodegetria Kapısı. Adını Bizans döneminin Mangana Sarayı’ndan alan ve artık kapalı bulunan Mangana Kapısı. Adını Bizansların azizlerinden Ayios Yeorvios’tan alan Aya Yorgi Kapısı. Osmanlı döneminde açılan Demirkapı. Osmanlı döneminde büyük olasılıkla değirmene açılan Değirmen Kapı. Adını, Topkapı Saray’ını korumak için yerleştirilen toplardan alan Topkapı. Bugün bu kapılar, yakınlarındaki duraklara isimlerini vermiş.

FENER DURAĞI

Balat’la Ayvansaray arasında, Haliç kıyısında bir duraktır. İstanbul’un en eski yerleşimlerinden biri olan semtte Hristiyan inancına göre denizcilerin koruyucusu Aziz Nicholas’a ait kilise bulunmaktadır. Bugün Aya Nikola Rum Kilisesi olarak geçen bu kilisenin içinde meşhur bir ayazma bulunmaktadır. Ayazma, Hristiyan inancına göre vaftiz edilen kutsal su kaynağı olup dindar Hristiyanlar bu suyla ibadet zamanlarında vaftiz  ediliyordu. Bizans döneminde denizcilere yol gösteren, ışık tutan anlamına gelen panarion  adı bu semte verilmiştir. Bu kelime, fener anlamına gelmektedir. Osmanlı döneminde bu semtte zengin Rumlar ve Museviler oturmaktaydı. O dönemde Haliç surlarından semte girmek için kullanılan kapıya Fener Kapı deniliyordu. Bu kapı günümüzde mevcut değil. Semtin en öneli özelliği Ortodoks mezhebinin merkezi konumundaki İstanbul Fener Rum Patrikanesinin 1601 yılından bu yana burada bulunmasıdır. Ayrıca Bulgar Kilisesi Dimitri Kandemir Sarayı, Kanlı Meryem Kilisesi, Fener Rum Lisesi, semtin önemli yapılarıdır.

AYA KAPI

Haliç kıyısında küçük bir semt olan Aya Kapı, Bizans döneminde Dexiokratiana olarak bilinirdi. Semtteki en önemli yapı Bizans döneminde kilise olarak inşa edilen, daha sonra Osmanlı döneminde camiye çevrilen Gül Camii’dir. bir diğer önemli eser ise 1582 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilen Ayakapı Hamamı’dır. Havuzlu hamam olarak da bilenen bu yapı günümüzde kereste deposu olarak kullanılıyor. Ayakapı, Bizanslı Hristiyan din adamları ve rahiplerin kullandığı bir kapıdır. Semt adını Haliç Sur kapısından biri olan Aya Toeodosia’dan almaktadır. Aya kapısı, şehrin yedi tepesinden biri olan beşinci tepesi ile Haliç arasındaki yamaçta bulunur. Eğer İstanbul bir kültür başkenti olarak tanımlanırsa Ayakapı semti bunun bir mikro örneğini oluşturur.

MERHABA DURAĞI

Kocamustafapaşa’nın ana caddesi üzerinde bulunan bu durak, ismini yakınlardaki tarihi pastaneden almış. Bu tarihi pastane, tarihi lezzetleri günümüze taşıma adına bu işe gönül vermiş. Bu cadde, Osmanlı döneminde de mahalle bakkalları ve pastanelerine sahipti. Osmanlı esnafının büyük kısmı bu cadde üzerinde ticaret yapmaktaydı. Ayrıca bu cadde üzerinde her dinden ve  her ırktan esnaf bir arada yaşamaktaydı. Semtte etnik çeşitlilik göze çarpıyor. Bu semtte uzun yıllar Müslümanlarla birlikte yaşayan gayrimüslim halkın ne yazık ki sayısı azalmış. Rum berber, Ermeni manav, Çerkes manifaturacı, Türkmen aşçı, Samatya’nın esnaf mozaiğiydi. Bu mozaiklerinden biri de Boşnak pastacıydı.

OĞUZHAN DURAĞI

Aksray’la Topkapı arasında, yer alan bu durak adını Mete Han’dan almaktadır. Efsaneye göre, Çin’le Hun İmparatorluğunun barış içinde olduğu bir dönemde Çin imparatoru savaş için bahane arar ve Mete Han’ın atını ister. Mete Han verir. Sonra Mete Han’ın evindeki hizmetçi kızı ister. Mete Han verir. Çin, Hun topraklarına ait bir toprak parçasını ister. Bunun üzerine ihtiyar heyeti toplanır ve bu araziyi de vermeye karar verir. Mete Han bunun üzerine şöyle söyler: “Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler, bana aitti. Şimdiki milletimize aittir. Milletimin izni olmadan bir çöpü bile vermeye yetkimiz yoktur. Bunun üzerine, Çin’e savaş açan Mete Han, atını ve hizmetçisini de geri alır.

EMNİYET DURAĞI

Vatan Caddesi’ndeki bu durak, adını hemen yanı başındaki Emniyet Müdürlüğünden almış. 1845 yılında, II. Mahmut döneminde temelleri atılan emniyet, daha çok şehir merkezlerinde şekillenmiş, taşrada jandarma genel komutanlığına bırakılmıştır.  Polisin Osmanlı’daki karşılığı subaşı olup orduyu yönetenlere de bu unvan verilmiştir. Subaşıları savaşta orduya komutanlık etmiş barışta ise bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamışlardır. Bugünkü polis teşkilatının temellerini, 1826’da Yeniçeri ocağını kaldıran II. Mahmut attı. II. Mahmut, kurduğu yeni ordunun yanında, polisiye hizmetlerini yapmak  üzere serasker adı verilen yeni bir teşkilat kurdu. Bu kurum, iç güvenliği sağlıyordu. 1845 yılında “modernleştirilen” bu kurumla bugünkü emniyetin temelleri atılmış.

Evrensel'i Takip Et