23 Şubat 2014 06:00

Kayseri’de siyaset kazanı kaynıyor

AKP-Cemaat çatışması Kayseri’nin siyasi tablosunu belirleyen kesimlerin arasını açmış gözüküyor. İşçilerden de taraf tutmaları bekleniyor. İşçilerin büyük çoğunluğu kendi seçeneklerini yaratmanın çok zor olduğunu düşünse de böyle bir seçenek dört gözle bekleniyor.

Kayseri’de siyaset kazanı kaynıyor
Paylaş

DOSYA: Kayseri'nin İşçi Yüzü

Muzaffer ÖZKURT / Ümit KARTAL

AKP’nin Kayseri’de aldığı oy oranı ilk seçime girdiği 2002 yılından bu yana neredeyse hiç düşmedi, her seçimde yüzde 60’ın üzerinde oy aldı. Bu nedenle Kayseri AKP’nin kalesi olarak nitelendirilir. Ama “AKP’nin kalesi” denilen başka illerden farklı olarak Kayseri’de en güçlü siyasi aktör Erdoğan değil, Abdullah Gül. Kayseri’ye “Abdullah Gül’ün AKP’sinin kalesi” de deniyor.  Bu durum kendini yerel seçim çalışmalarında da gösteriyor. AKP kurulmadan önce Saadet Partisi ile belediyenin başına geçen Mehmet Özhaseki yine AKP’nin belediye başkan adayı. Seçim afişlerinde, tanıtımlarında, Erdoğan’ın resimleri yok. “Özhaseki yerine Erdoğan aday olsa Kayseri’den daha az oy alır” diyen çok.

AYRILIK RÜZGARLARI

Bu ayrım Gezi eylemleri ve ardından 17 Aralık’ta patlayan yolsuzluk skandalları ile başka bir boyut kazandı. Gülen cemaati ile Erdoğan arasında yaşanan çatışma Kayseri’nin siyasetini belirleyen kesimlerde deprem etkisi yaratmış. Örneğin Kayseri’de belirleyici etkisi olan Boydaklar ile Erdoğan arasında soğuk rüzgarlar esiyor. AKP mitinglerine servislerle işçi taşıyan Boydakların, Gezi döneminde Erdoğan’ın Kayseri’deki mitingine işçi katmadığı ve bu nedenle tarihin en az katılımlı AKP mitinginin yapıldığı söyleniyor. Yolsuzluklar karşısında hükümeti savunmak için yapılan zincir eylemine katılımın bir kaç bin kişiyle sınırlı kalması da buna bağlanıyor. Boydakların CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve milletvekillerini Kayseri’ye çağırması, dahası Boydakların bacanağının Hacılar ilçesinden CHP’nin belediye başkan adayı olması, buna karşılık hükümetin Boydaklara vergi denetimi yapması çatışmanın boyutlandığının işaretleri olarak yorumlanıyor. Ayrılık rüzgarları öncelikle Cemaatin en etkili olduğu kesim olan esnafı etkilemiş. Yerel seçimde değilse bile genel seçimlerde AKP’nin bu kesimden alacağı oyun en az yüzde 30-40 düşeceği söyleniyor.

DOLAR NEDEN YÜKSELDİ?

AKP’ye oy veren Kayserili işçiler ise bu sürece temkinli yaklaşıyor. 2001 krizinin unutulmadığı ilde, işçiler arasında “AKP giderse kriz gelir” korkusu hakim. Altına girilen banka borçları nedeniyle işsiz kalmakla iflas etmek aynı anlama geliyor. Son dönemde doların fırlamasıyla yaşananlar dikkatle izleniyor. Sunta fiyatının 35 liradan 57 liraya çıkması, peşin para verildiği halde toptancının “Dolar ha bire yükseliyor bu ortamda mal satmam” diyerek satış yapmaması gibi örnekler çoğalıyor. AKP’ye oy vermiş çoğu işçi, doların yükselmesini cemaatle başlayan kavgaya bağlıyor. Bu nedenle yolsuzluklara kızsa da oyunu yeniden AKP’ye vereceğini söyleyen, hatta “Bunlar cemaatin oyunu” söylemine sarılanların sayısı az değil. Başta asgari ücret olmak üzere hükümetin uygulamalarına tepkili olanlar ise “Tamam kötüler ama alternatif bulamıyoruz. Kime oy verelim ki” diyor. Gerçek şu ki AKP ile işçiler arasında pamuk ipliğinden bir bağ var.

CHP’Yİ SOL YAPAN NE?

CHP’lilerde ise kafa karışıklığı söz konusu. CHP’nin eski Demokrat Parti milletvekili olan adayı için “kazanamaz” deniyor. Bu nedenle “CHP’liyim ama MHP’ye oy vereceğim” diyenler var. Bu daha çok esnaf arasındaki tartışma. İşçiler arasında ise “Belki rüşvet yemezler ama bunlar ne zaman gelse kriz oluyor” söylemi yaygın. Kimi işçiler CHP’ye neden oy vermeyeceğini “Bizde gelenektir sola oy verilmez” diye açıklıyor. “Belediye başkan adayı eski Demokrat Partili. Hacılar adayı Boydaklardan. Kayseri’ye gelince ötekiler gibi ilk Boydakları ziyaret ettiler. Peki CHP’yi sol yapan ne?​” sorusunun yanıtı ise şu oluyor: “Hiç böyle düşünmemiştim. Ne bileyim eskiden beri böyle söylenir.”

BBP VE BDP

Kayseri nüfusunun yüzde 27’sinin Sivaslı olduğu söyleniyor. Bu nedenle BBP’nin daha doğrusu Muhsin Yazıcıoğlu’nun etkisi var. Oylar verilmese de “Muhsin Yazıcıoğlu dürüst adamdı” sözü yaygın duyuluyor.
AKP’lisinden, CHP’lisine ve MHP’lisine kadar üzerinde drurulan siyasi aktörlerden biri de BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş. “Fikirlerinin hiçbirine katılmıyorum. Hatta nefret ediyorum ama dik muhalefet yapıyor. Sözünü anlaşılır söylüyor” diyenler, Demirtaş gibi muhalefet yapan birinin bşında olması halinde CHP’nin ya da MHP’nin iktidar olabileceğini düşünüyor.


EYVAH DEMEDEN OLMUYOR

Kayseri’de işçinin siyaset yapabileceği bir parti sorulduğunda işaret edilen yer az da olsa Emek Partisi. Biri AKP’den, diğeri CHP’den istifa ederek Emek Partisi’ne üye olan iki işçiyle bir araya geliyoruz.
Yaşadıkları somut sorunlardan yola çıkarak EMEP’le buluşan işçiler, sorunların sadece sendikalı olmakla çözülemeyeceğinin farkında.
Eskiden AKP’li olan işçinin EMEP’e geçmesine iş kazası geçirmesi ve tazminatsız işten atılması vesile olmuş. Seçim zamanı peşinden koşan AKP yöneticilerine iş kazası geçirdikten sonra bir türlü ulaşamadığını, onlardan umudu kesince gezdiği avukatların patronun adını duyunca davadan vazgeçtiğini anlatıyor. Sonunda Emek Partisi İl Yöneticisi Avukat Eylem Sarıoğlu’nu bulmuş. Dava açılmış, takip edilmiş ve kazanılmış. AKP için çalıştığı dönemleri hatırladıkça “Boşa gitmiş o yıllar” diyor. “Sence neden işçiler kendi siyasetini yapmaktan bu kadar uzak duruyor?​” sorusuna yanıtı şöyle: “Hep çamurlu yolda gitmişsin. Asfalt yolu bilmiyorsun. İşçi başına gelmedi mi mümkün değil bilmiyor. En büyük sıkıntı bu. Eyvah demeden olmuyor.”
CHP’den geçen işçinin istifa nedeni de CHP’nin işçi sorunları karşısındaki tutumu: “Hemen her toplantıda sendikal meselelerle, işçi sorunlarıyla ilgili  bir şeyler yapılması için talepte bulunuyordum. Hepsi kulak ardı edildi. O zamanlar Simfer’de çalışıyordum. Emek Partisi fabrika önünde bildiri dağıtıyordu. Gittim bir tane de siz dağıtın dedim. Bana ‘Onlar bizi bölüyor parçalıyor’ yanıtını verdiler. CHP’nin seçim zamanı dışında fabrika önünde bildiri dağıttığını görmedim.” CEHA direnişi ise son nokta olmuş. Direniş süresince ne il, ilçe teşkilatı ne de milletvekilleri ziyarete gelmemiş. Gelmemek bir yana CHP’nin milletvekillerinin de katıldığı Kayseri çıkarması sırasında sadece Boydak ziyaret edilmiş. İşçi buna çok öfkeli: “Hani emekçinin partisiydi?​” O dönem CEHA işçilerinin düğün salonunda yaptığı dayanışma toplantısı da onu çok etkilemiş: “İçeri bir girdim işçiler, kadınlar, çocuklar... Ya Kayseri’de böyle şeyler oluyor mu dedim. Emek Partisi’nin buradaki katkısını gördüm. Sonra nasıl bir parti diye merak ettim, gidip gelmeye başladım ve üye oldum.”

HDP ÖNEMLİ BİR FIRSAT

Türkiye siyasetinde tartışılan bir aktör olan Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kayserili işçiler arasında henüz tanınmış değil. Çoğunlukla siyasi çevreler arasında bir tartışma konusu olan HDP, işçilerin bir çoğu tarafından BDP’yle bir tutuluyor. HDP ile ilk kez karşılaşıp da “BDP işte aynı şey” diyen işçi sayısı az değil. Bu anlayışın yavaş da olsa değiştiği kesimler var. İşçi Kurultayı çalışmalarına da katılan bir işçi HDP ile ilgili şunları söylüyor: “HDP henüz yolun başında. Ama tüm demokrasi güçlerini birleştirmeyi hedefleyen bu parti işçiler için de önemli bir fırsat. Ancak HDP’nin kendini daha iyi anlatması, işçiler arasında daha tanınır olması gerekir. Bunun için fabrikalara ve sanayi bölgelerine yönelik özel çalışma yürütmeli.”


İŞÇİ DEVLETİ VE ŞERİAT

Sendikal mücadelelerde öne çıkmış farklı kesimlerden işçilerle görüşüyoruz. Sendikalarda ekonomik çıkarları için birleşen işçilerin, Kürt sorunu, laiklik gibi siyasi konularda da birleşip birleşemeyeceğini soruyoruz. Genel kanı patronların işçiler arasındaki ayrımları çok iyi kullandığı, bu ayrımlara son verecek bir partinin iyi olacağı yönünde. MHP’li bir işçi şunları söylüyor: “İşçilerin kendi partisi zor. İş kaybetme korkusu var. Ben de diyorum ki haklarımızı almak için yapmalıyız. Türkiye’yi savunur, işçisini savunur...”
Ancak işçilerin çoğu “işçinin partisi”ni mücadeleci bir sendika gibi tanımlıyor. İşçiler arasındaki ayrımların sona ermesi, işçilerin bir fikirde birleşmesinden çok ayrım nedeni olan fikirlerin hiç dile getirilmemesi olarak tarif ediliyor. Hatta sendikalaşma mücadelesinde öne çıkan bir işçi “Sendikan büyük olursa en büyük parti sensin” diyor.

TARİKATÇI İŞÇİLER DAHA POLİTİK

Tarikat ya da cemaat gibi dini örgütler içinde bulunan işçiler, Türkiye ve dünyadaki olaylara diğerlerine göre daha politik bakıyor. Sadece ekonomi değil, patronlarla ilişkiler, yasalar, ABD ve İsrail’le ilişkiler... 
Gençliğinde “Atatürkçü”, şimdi ise “Hizbullahçı” bir işçiyle konuşuyoruz. Bir metal fabrikasında yaşanan sendikalaşmanın önder işçilerinden. Fikirlerindeki bu değişimin kendisine “Her türlü fikre ön yargısız bakma” alışkanlığı kazandırdığını düşünüyor. Irak’ın işgali döneminde tezkere zamanı AKP’ye tepki göstermiş, başörtüsü tartışmaları sırasında AKP’ye üye olmuş, ama Saadet Partisini destekliyor.
Sendikalaşma sürecinde patronların işçiler arasındaki ayrımı nasıl kullandıklarını görmüş. Bir yandan şeriatı savunuyor, diğer yandan sorulduğunda işçilerin iktidarının kurulması gerektiğini söylüyor. İkisinden de vazgeçmek istemediği için bu iki fikri, şeriat ve işçi devletini uzlaştırmaya çalışıyor:
- Şeriat gelirse, gerçek din kuralları uygulanırsa işçinin hakkı da korunur o zaman.
- Ama işçi devletinde patron olmaz. Şeriat geldiğinde de patronlar olacak?
- Doğru. O zaman herkesi patron yapmasınlar.
- Peki seni kim işçi yaptı? Boydakları kim patron seçti?
- Sen de haklısın!
Tek din üzerine kurulu bir devlette başka dinlere mensup olan ya da dinsiz işçilerin yaşamak isteyip istemeyeceğini soruyoruz. “İstemezler” diye yanıt veriyor. “Her milliyet ve dinden işçi çalıştıran patronlara karşı nasıl birlik olunur?​” diye soruyoruz. İşçi devleti için milliyet ve din ayrımının sona ermesi gerektiğini söylüyor. Bunun anlamı Kürt sorununun eşitlik temelinde çözülmesi, Diyanetin ve zorunlu din derslerinin kaldırılması dahil gerçek laikliğin işlemesi... Katılıyor ama “O zaman da dini camiye sıkıştırmış oluyorsun. Şeriat sadece ibadet değil ki, ekonomisi var hukuku var...” diye itiraz ediyor. İşçinin ezilmesi, sendikalaşma sırasında yaşananlar, patronların pervasızlığı... Bir yandan işçi devletini savunmayı sürdürüyor, ama şeriat ve işçi devletinin aynı anda olamayacağını biliyor. Kendi kendisiyle yaptığı kısa süren tartışmadan çıkardığı sonuç şu: “İkisinden birini savunmak, birini seçmek gerekiyor...”

-BİTTİ-

ÖNCEKİ HABER

Venezuela çatışıyor; Ya ne olacaktı?

SONRAKİ HABER

Zimbabwe’de özgürüz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...