22 Şubat 2014 06:00

Ukrayna, Avrupa’nın yeni muharebe alanı mı?

Kasım ayından bu yana Ukrayna protestolarla sarsılıyor. Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Rusya ile anlaşarak AB ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamaktan son anda vazgeçmesi üzerine başkent Kiev’de başlayan gösterilerde son günlerde tırmanan şiddet nedeniyle onlarca kişi öldü.

Ukrayna, Avrupa’nın yeni muharebe alanı mı?
Paylaş

Kasım ayından bu yana Ukrayna protestolarla sarsılıyor. Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Rusya ile anlaşarak AB ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamaktan son anda vazgeçmesi üzerine başkent Kiev’de başlayan gösterilerde son günlerde tırmanan şiddet nedeniyle onlarca kişi öldü.
Protestoların arkasında yatan nedenler ise çok yönlü olmakla birlikte, esas olarak tarihsel, kültürel, etnik olarak derin ayrılıkların yaşandığı bu ülkede, bir taraftan ABD/AB ile öte yandan Rusya arasında sürmekte olan etkinlik mücadelesine dayanıyor.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile “bağımsız” olan Ukrayna’da yeni yetme “oligarklar” ve onların siyasi temsilcileri arasında ülkenin zenginliklerini paylaşma mücadelesi, bulunulan tarafa göre, protestoların kışkırtılması ya da bastırılmasını gündeme getirebiliyor.
ABD ve AB, Ukrayna’da “şiddet olaylarından sorumlu gördükleri” yetkililere yönelik vize yasağı ve mal varlığının dondurulması gibi yaptırımlar uygulamaya koyma kararı aldı. İngiltere’den Chatham House adlı düşünce kuruluşunun ifadesiyle bu yaptırımlar yoluyla “Batı, Ukrayna’da statükonun kırılmasına yardımcı olabilir. Yaptırımların baskısı altında, parlamentoda yeterince vekili olan işveren grupları muhalefetle yeni bir çoğunluk sağlayabilir.” Chatham House, oligarkları Yanukoviç’in zayıf halkası, başka bir ifadeyle ‘Aşil topuğu’ olarak ifade ediyor.
Ukrayna’nın bölünmesi kaygısı kendisini giderek daha fazla hissettiriyor. Almanya’dan Süddeutsche Zeitung gazetesinden seçtiğimiz makale, böylesi bir bölünmeyi “Avrupa’nın yeni bölünmesi” olarak başlığına taşımış.
Economist dergisinden yaptığımız çeviride de Ukrayna’nın bugüne gelişinin arka plan bilgileri uzun uzun anlatılarak yine bölünme tehlikesine dikkat çekiliyor ve bu ülkenin neden “Avrupa’nın yeni muharebe alanı” olarak tanımlandığı açıklanıyor.
Fransa’dan seçtiğimiz makalede ise belli bir dönemdir dış politikada “yeniliğe” giden, Afrika kıtasında daha savaşçı ve müdahaleci bir çizgi izlerken, diğer yandan diplomatik görüşmelerde daha atılgan bir tutum izleyen Cumhurbaşkanı François Hollande’nin geçen hafta ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmenin ardından bu hafta da Almanya ile düzenlediği ortak bakanlar kurulu toplantısı konu ediliyor.


UKRAYNA: AVRUPA’NIN YENİ BÖLÜNMESİ

Julian HANS
Süddeutsche Zeitung


Her şey Avrupa Birliği ile öngörülen bir sözleşmenin altına atılacak bir imzanın reddedilmesiyle başladı ve şimdi bir iç savaş boyutu kazanıyor. Kiev’de keskin nişancılar halka ateş ediyor. Ülkenin batısında ise isyancılar resmi daireleri işgal ediyor, polis karakollarına baskınlar düzenliyor. Bu esnada silahlar da elde ediliyor ve isyancılar onları kullanıyorlar da anlaşılan. Ve oldukça çok sayıda Rus kökenli insanın yaşadığı Kırım’da, meclis başkanı geçtiğimiz perşembe günü, ülkenin kaosa sürüklenmesi durumunda yarımadanın Ukrayna’dan ayrılması gerektiğini açıklıyor. Ukrayna dağılıyor mu? 
Kırılma hatları, bölgenin tarihinde yatıyor. Bir bölge ki; zamanıyla Tatarlarca istila edilmiş, Litvanya, Polonya ve Habsburg hükümdarlıkları görmüş ve sonunda Alman işgali altında kalmış ve mevcut sınırlarına Sovyetler Birliği (SB) cumhuriyeti olduktan sonra kavuşmuş. Ukrayna, SB’nin 22 yıl öncesinde dağılmasından bu yana, kendi kimliği için boğuşmakta. Mecliste genellikle dil sorunları üzerine yapılan tartışmalar esnasında görülen dayak sahneleri, belki Batı’dan izleyenlere eğlenceli gelebilirdi. Fakat gerçekte onlar, tam da bu boğuşmanın bir sembolü idiler.
Buna, bir de, Ukrayna’yı dışarıdan çekiştiren güçler eklenmekte. Protestoların başından beri Rus Dışişleri Bakanlığı, Ukraynalıların kendi kaderlerine kendilerinin karar vermesi gerektiği konusunda uyarıyor. Başlangıçta bu söylem Başkan Viktor Yanukoviç’i kastediyordu büyük bir ihtimalle. Fakat, onun kontrolü kaybetmeye başlamasından beri, Moskova’da, Ukraynalıların bir referanduma gitmesi fikri tartışılmaktadır. Öyle görünüyor ki, böylesi bir referandumun sonucu büyük bir ihtimalle, tarihte yatan bölünmeyi, yani ülkenin yüzü Avrupa’ya dönük Batı ile Rusya tarafından şekillenmiş doğu ve güney olarak bölünmesini açığa vurup ilan eder.
Bunu engellemek isteyenler şimdi şu soruyu kendilerine sormalılar: Ukrayna’yı daha ne bir arada tutabilir? Hiçbir halk ve ulus, ebediyen tarih tarafından belirlenmeye mahkum edilemez. Ukrayna’da neyin mümkün olabileceğini, tam da ‘Maidan’ meydanı gösterdi. Nitekim barışçıl gösteriler esnasında Kiev’in Bağımsızlık Meydanı’nda birleşik bir Ukrayna hayali canlandı... Hepsini bir hedef birleştiriyordu: yolsuzluğa bulanmış Yanukoviç kliğinin hakimiyeti altında yaşamak zorunda kalmamak.
Görünen o ki, artık daha fazla tutunamayacak. Bu nedenle Varşova, Berlin, Brüksel, dış politikada en son ihmal ettiklerini en hızlı tarafından gerçekleştirmeliler: Mevcut senaryoya nasıl karşılık verileceğini ortaya koyacak bir strateji kurgulamak. Zira, Ukrayna bölünürse eğer, Avrupa da yeniden bölünmüş olur.

(Çeviren: Gazi Ateş)


TURUNCUDAN KAN KIRMIZISINA
Economist

Kiev Meydanı’nda polis ile protestocular arasındaki kanlı çatışmalar daha ciddi bir olaya dönüşebilir.
Ukrayna 22 yıllık bağımsızlık sürecinin en büyük şiddet olaylarını yaşıyor. Bu ülke bir iç savaşa sürüklenirse, ki birçok kişi bundan korkuyor, Avrupa’nın güvenliği sınırları zorlayan bir sınav verebilir. Son dönemlere değin Avrupa Birliği üyeliğine göz dikmiş olan bu ülke nasıl oldu da bir savaş alanına dönüştü?
1991’de bağımsızlığını kazanan eski Sovyet cumhuriyetleri arasında Ukrayna en pasif olanıydı denebilir. Aynı zamanda en zenginler arasındaydı. 52 milyon nüfusu (şimdi 46 milyona geriledi) ve Fransa’dan biraz küçük zengin toprakları, güzel iklim ve Karadeniz’e kıyısıyla Ukrayna gelişmek için her olanağa sahipti. Fakat Estonya, Letonya ve Litvanya Baltık devletlerinin tersine egemenliği için mücadele etmedi. Ukrayna elitleri bağımsızlığı, ülkelerinin zenginliklerini kimseyle paylaşmak zorunda kalmadan kendilerinin yağmalama hakkı olarak algıladılar.
Bugünkü sorunun ardında aslında derin bir bölünme yatıyor: Ülkenin sanayileşmiş doğusu Kırım Rusça konuşuyor; bir zamanlar Polonya ve Avusturya-Macaristan’ın bir parçası olan ve 1939’da Nazi Almanya’sı ile saldırmazlık paktının sonucunda Stalin tarafından ilhak edilen Batı ise milliyetçi bir geleneğe sahip. Her iki kesimin başkent olarak benimsediği Kiev ülkeyi bir arada tutuyordu.
Bugünkü krizin tohumlarını Yanukoviç ekti. 2004’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerini çalmaya çalıştı, ama kitlesel protestolar sonucu muhalifleri Yuşçenko ve Timoşenko iktidara geldi. Turuncu devrim olarak adlandırılan bu protestolar barışçıl sonuçlanmış, çünkü daha önceki Cumhurbaşkanı Kuçma, Yanukoviç’in ısrarlarına rağmen göstericilere karşı kuvvet kullanmayı reddetmişti.
Yuşçenko’nun başarısızlıkları nedeniyle 2010’da demokratik bir seçimle Yanukoviç cumhurbaşkanı oldu. Yanukoviç’in gelişi  Ukrayna’nın siyasi kavgalarından bıkmış olan Batı’yı rahatlattı. Siyasi iktidarın onun elinde yoğunlaşmasını görmezlikten geldi. Batı’nın asıl kaygısı Yanukoviç’in doğal gaz ve Rus Karadeniz filosuna ilişkin Rusya ile yaptığı anlaşmalardı.
AB liderleri, Ukrayna’yı Avrupa’ya çekme çabasıyla Yanukoviç ile ortaklık ve serbest ticaret anlaşması için müzakerelere girişti. Fakat Yanukoviç bu müzakereleri Rusya’dan para ve siyasal güvence elde etmek için kullandı. Rusya da Ukrayna üzerindeki etkisini artırmak ve Beyaz Rusya ve Kazakistan ile kurduğu gümrük birliğine onu da dahil etmek istiyordu. Sonunda Putin’in ucuz doğal gaz ve 15 milyar dolar kredi vaadi üzerine Yanukoviç AB’yi bir kenara itti.

DOĞU’NUN BATI’YLA BULUŞMASI

Putin Ukrayna’nın egemenliğini kabullenemedi, orayı Rusya’ya ait bir ülke olarak görüyor. AB’nin Ukrayna ile anlaşma çalışmalarını NATO’nun 2008’de Gürcistan’ı da içine alma girişimine benzetiyor. O girişimin sonucu Gürcistan ile Rusya arasında beş günlük bir savaş olmuştu...Yanukoviç AB ile anlaşmayı imzalamayınca Rusya’nın mali desteğini alacağını sanıyordu. Fakat Yanukoviç’e güvenmeyen Putin, Ukrayna’nın Rusya’ya bağımlı olması konusunda daha fazla güvence istiyordu. Radikallerin suçlanacağı bir sivil çatışma sadece AB ve Batı’nın karışması açısından caydırıcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna’nın belli bölgelerinde Rusya’nın hakimiyet kurmasını sağlayacaktı.
Peki şimdi ne olacak? Ülkenin batısı Yanukoviç iktidarını reddetti; doğu ve güney bölgelerinde gözlenen rejim yanlısı hareketler ise cumhurbaşkanını göstericilere karşı daha kararlı tavır almaya çağırıyor. Güvenlik kurumları, Batı’da polis karakollarının ve silah depolarının göstericiler tarafından ele geçirildiğini belirtiyor. Etnik Rus çoğunluğa sahip olan ve bir Rus deniz filosuna ev sahipliği eden Kırım’a sıra gelebilir, burası kaynayan kazana dönüşebilir. Kırım parlamentosu, 20 Şubat tarihli oturumunda bölgenin Ukrayna’dan ayrılabileceğine dair işaretler verdi.
Putin’in Ukrayna danışmanı Sergei Glazyev, ‘kendi kaderini tayin hakkını’ da içerecek şekilde Ukrayna’da federalleşme çağrısında bulundu ve Rusya’nın müdahale zorunluluğunu ileri sürdü. Bu arada Ukrayna hükümetinin 20 üyesine vize yasağı getiren ABD de daha sert bir dil kullanmaya başladı. 19 Şubat’ta Ukrayna’nın Rusya’ya bağlı bir devlet olduğunu ifade eden Barack Obama, Ukrayna’nın, “ABD’nin Rusya ile rekabet halinde olduğu bir soğuk savaş satranç tahtası” olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.

(Çeviren: Aynur Toraman)


BEKLENTİLERE AZ CEVAP VEREN ZİRVE: HOLLANDE VE MERKEL’İN PARİS BULUŞMASI

La Tribune

Fransız ve Alman hükümetleri çarşamba günü 16. defa Elysée sarayında buluştular. Salı gününden bu yana 25 ölümün yaşandığı Ukrayna’nın durumunun, iki ülkenin diplomasi şeflerinin tartışmasına egemen olması bekleniyor. Ama savunma, vergi, enerji ya da verilerin korunması vb. gibi birçok konuda, bu bakanlar kurulundan birçok kararın çıkması bekleniyor; fakat bunlar çok yavaş hayata geçecek kararlar olacak. 
Paris’te “büyük sembolik karar” olarak ilan edilen ve haziranda 250 Alman-Fransız ortak askeri birliğinin Mali’ye gönderilmesinin resmileştirilmesi, zirvenin en somut kararı olacak. Almanya başbakanı, cumartesi Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ni kastederek, “Dafa fazla iş birliği mümkündür” demişti. Ama bir ay önce, Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, ülkesinin Afrika’ya savaş birlikleri göndermeyeceğini belirtmişti. Dolayısıyla, Fransızların yöneteceği Fransız-Alman askeri birliği sadece Malili askeri güçlerin eğitimleri ile ilgilenecekler.
Zirve esnasında François Hollande “enerjinin airbusı”nı kurma çağrısında bulundu. Ama bu formül Almanya’da büyük bir şevkle karşılanmadı; zira “İki ülkenin iş kültüründe önemli farklılıklar mevcut. Ortak büyük bir şirket kurma düşüncesi şimdilik zor” diye ifade ederek iki ülkenin enerji politikasındaki farka dikkat çekiyordu bir Alman diplomatı. […]
Angela Merkel, Avrupalıların şahsi bilgilerinin ABD üzerinden geçmemesi için Avrupa iletişim şebekesi kurma taraftarı olduğunu ilan etmişti. NSA’nın büyük çaplı dinlemelerinin açığa çıkmasından sonra Fransa, Almanya’nın kaygılarını paylaşsa bile, François Hollande ABD ziyaretinde “İki ülke arasında karşılıklı güven yeniden tazelendi” diyerek bu tartışmayı da kapatmış oldu.  Dolayısıyla Paris, Merkel’in Cumartesi ilan ettiği fikri kabul etmemiş oldu […] Salı günü Fransız Maliye Bakanı Pierre Moscovici, “Mayıstaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce mali işlemlerin vergilendirilmesiyle ilgili ortak bir tavır alınmasını beklediğini” belirtti. Ama bu alanda hâlâ “teknik sorunların” olduğunu kabul ediyor. […]

(Çeviren : Deniz Uztopal)

ÖNCEKİ HABER

Validebağ, koru olarak kalsın

SONRAKİ HABER

Kayseri’ye sendika gelmiş ama hep patronlar getirmiş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa