7 Şubat 2014 17:01

Muz Cumhuriyeti’nin hırsızları

Bu yaşıma geldim (27), annemden halama, komşumdan bakkalıma bitmedi gitti şu terane: “Çalıyor ama hizmet ediyor Allah için”, “Çalıyor ama bilmem kim gelse hepimiz türban takmak zorunda kalacağız”, “Çalıyor ama öbürü de darbeci”. Yani ben size “Çalıyor ama …” diyeyim, boşluğu kime oy veriyorsanız ona göre doldurun. Artık şu gerçeği ortaya koyalım: Bizim memlekette hırsızlar ikiye ayrılır, çalışkan hırsızlar ve tembel hırsızlar. Çalışkan hırsızlar da kendi içinde ikiye ayrılır: “şeriatçı” çalışkan hırsızlar ve “darbeci” çalışkan hırsızlar. 800 küsur yıl geçti, Nasreddin Hoca’nın sorusuna cevap veren yok: Yahu kardeşim, hırsızın hiç mi suçu yok?

‘ŞERİATÇI’ ÇALIŞKAN HIRSIZLAR
Geçenlerde LeMan’da Mehmet Çağçağ da çizdi. Düşünün ki evinize hırsız girmiş, sağ eliyle ne kaptıysa götürüyor, sol eliyle toz alıyor. Farz-ı misal bir Muz Cumhuriyeti’nde bir başbakan… Girmiş evin içine artık polis zoruyla mı olur, icra memuruyla mı, yoksa televizyonun içinden mi çıkar gelir bilinmez. Sağ eliyle topluyor ganimeti, sol elinde toz bezi. Aldığı tozdan da hayır gelmez ki! Nereden bilecek, eline hiç toz bezi mi almış şimdiye kadar? İşte efendim, “Benim götürdüğüm yetmez” diyor, çağırıyor oğlanı “Yavrum sen de şu çamaşır makinesini kap ama bulaşıkları yıka öyle al” diyor. Oğlan tam alacak eline deterjanı süngeri, kafada bir ampul yanıyor, “Yahu baba”, diyor, “ben bu bulaşıkları yıkarım da deterjanla süngeri biz satsak bunlara…” Başbakan düşünüyor, “Oğlum bunlar asgari ücretli. Almazlar öyle pahalı deterjan falan. Ben en iyisi suya zam yapayım da oradan alırız hizmetimizin karşılığını.” diyor. Oğlan girişiyor bulaşığa, öyle yağını mağını aldırmadan ama… Oğlanda ampul biter mi? Tak bir tane daha yanıyor. “Baba,” diyor, “Eniştemi de mi çağırsak bunca eşyayı nasıl taşıyacağız?​” Hemen enişte çağrılıyor, o da buzdolabını kapıp götürecek. Ama hizmet önemli, çalmadan önce hak etmek gerek. Başbakan, “Yahu bacanak sen inşaatçısın, anlarsın. Önce şu duvarın sıvalarını yapıver. Sevaptır.” diyor. Bacanağın bir gözü buzdolabında, sıvadığı duvardan hayır mı gelir? Hep yamuk yumuk...“Yahu bacanak, ben bu duvarı sıvıyorum da malzeme hep benim cebimden çıkıyor. Olmaz ki böyle!”. “Dert ettiğin şeye bak,” diyor Başbakan, “Al şu çekmeceden bulguru, pirinci, makarnayı. Olmadı mı? Onları fakir fukaraya dağıtır, senin malzeme parasını benzinden çıkarırız.”
Neyse, bunlar Baba, Oğul ve Bacanak hummalı çalışmalarına devam ederken, Başbakanın bir karın ağrısı var ama ne? Evin hanımı diz boyu etek giymiş, evin kızı desen evlenecek yaşa gelmiş ama hala üniversite köşelerinde sürtüyor. Evin erkeğinin bir şey dediği yok. Hemen bir telefon, “Yahu baldız hemen atla gel, bu evde dirlik düzen kalmamış.”Baldız hemen çıkıp geliyor, rezillik öyle böyle değil. Allah rızası için üç kulhuvallah bir elham okumayı bilen kimse mi olmaz evde? Hemen mahallenin imamı getiriliyor, tak hızlandırılmış bir kurs veriliyor anneyle kızına. Diğer odada Baba, Oğul, Bacanak almışlar ortalarına evin erkeğini: “Yahu arkadaş, sen çok salmışsın bunları. Bak bizden sana bir kıyak, sen şimdi iki çocuk daha yap üçe tamamla. Allah’ın hakkı üçtür en nihayetinde, beşe kadar yolu var. Senin kıza da bir kredi verelim, evlensin hemen. Üniversiteyi de çok istiyorsa dışardan bitirir, hevesini alır. Ama bu kılık kıyafetle olmaz. Bizim aile değerlerimize ters böyle şeyler.
Senin hanım da çalışmayı çok istiyorsa ya yarım gün gitsin işe ya da otursun evden çalışsın. Biz bir istihdam fonu falan bulur, ayarlarız bir şeyler. Yoksa evi kim çekip çevirecek. Ha bak bizim imam da işini gücünü bıraktı seninkilere iki kelam öğretmek için. Onun rızkına da şu çatal bıçak takımını alıyoruz, haberin olsun.”
E evin erkeği gaza geliyor haliyle, ters ters bakmaya başlıyor hanıma. Kadıncağız korkuyor, Baldız’a bakıyor. Baldız çantasından bir şeyler çıkarıyor: “Bak bacım, paniğe gerek yok. Baktın herif dellendi, şu elimde görmüş olduğun butona basıyorsun, anında polis kapında. Ha kuvvetli basma yalnız, bozuluyor bunlar. Bir de suya değdirme sakın. Mesuliyet kabul etmeyiz ona göre.”

“DARBECİ” ÇALIŞKAN HIRSIZLAR
İşte evin erkeği gaza gelmiş, hanımın elinde bir buton, kızın elinde bir kitap şaşkın şaşkın olanı biteni anlamaya çalışırlarken kapı zili çalıyor. Takım elbiseli beyler ve bayanlar, “Sizi kurtarmaya geldik” deyip içeri dalıyorlar. Vay efendim Muz Cumhuriyeti’ni ilk onlar kurmuş da, onlar olmasaymış bu memleket Hurma Cumhuriyeti’ne dönermiş de. Kadın dediğin modern giyinmeli, okumuş etmiş olmalıymış da. Hemen terziler çağrılıyor, evin hanımına bir döpiyes, saçlar fönleniyor. Alıyorlar kızın elindeki kitabı başka bir kitap veriyorlar ki kızın nutku tutuluyor. Evin erkeğinin eline de birer bayrak. Sonra odalara asılacak bayraklar. Diyorlar, “Şimdi bakın bu beyefendi önümüzdeki seçimlerde aday. Biz hizmetimizin karşılığı olarak öyle buzdolabı, çamaşır makinesi falan istemeyiz. Oyunuz bize yeter.”
Efendim, bir yaygara bir gürültü kopuyor ki evin içinde sormayın gitsin. Biri öbürüne “şeriatçı” diyor, öbürü berikine “darbeci”. Ev ahalisi bir ona bakıyor, bir buna. Bir ötekine bir berikine… Evin erkeği “Çalıyor ama…” diye başlayınca lafa, hanımla kız bir bakış atıyor ki… Cümlenin gerisi tamamlanacak gibi değil. Biri Seferoğlullarıysa öbürü Tellioğulları, tek dertleri “Yeşil Vadi kimin?​” kavgası.

TEMBEL HIRSIZLAR
Ha unutmadan tembel hırsızlara da değinelim efendim. Onlar 17 yıl önce Tüllüoğlu’nun demir kilidini kırıp içeri girdiler.Bir tepsi baklava, çok miktarda fıstık çalıp kaçmaya yeltendiler. Neymiş, canları çekmiş. E çalışkan hırsızların canı can değil mi? Onlar boşuna mı toz alıp duvar sıvıyorlar? Onlar keriz mi ki evleri bayraklarla donatıyorlar? Ufacık yaşlarına bakmadan çaldıklarının karşılığında ne bir hizmet göreyim, efendim, ne bir tepsi yıkayayım ne bir dükkanın kapısını süpüreyim yok. Onu bırak insan bari kasadan para alır, yahu hiç mi kasa bulamadın bir ayakkabı kutusunun içinde saklar, biriktirir. Yok! Hem çalıyor hem çalışmıyor! Bak bak bak… Tembellik diz boyu. Çok şükür ki yakalanıp cezalarını çektiler. Muz Cumhuriyeti’ni haksız hukuksuz zannedip çalışmadan çalmak cezasız kalır gafletine düşecek herkese ibret oldular. Velhasıl kelam Nasreddin Hoca 800 yıl boyunca uğraştık didindik, senin soruna bulduğumuz yanıt budur: Hırsızın suçu “hizmet” görmemek!

Evrensel'i Takip Et