07 Şubat 2014 15:15

'Halam Geldi'

Sanki bizimle aynı havayı, aynı ortamı soluyan karakterler sıradan insanlar olmaktan çıkarılmış, gerçeklik duygusu yok olmuş... Sanki bazı yerlerde bazı kötü insanlar var. İşte bu kötü anne babalar kızlarını çocuk yaşta evlendiriyorlar.

\'Halam Geldi\'
Paylaş

Kader’in yaşadıkları konuşuldu Ocak ayında bolca. Birileri sanki ilk kez keşfeder gibiydi, çocuk yaşta evlendirilen bu küçük kadınların. 12 yaşında evlendirilen 14 yaşında sona eren bir hayattı konuşulan. Bu toprakların doğusunda, batısında her bir yerinde çokça görülen, ancak hiçbir şey yapılmayan bu sorun, devlet tarafından sorun olarak bile görülmüyor aslında. Ne kadar evlilik yanlısı ve bol çocuk doğurma heveslisi bir iktidarın varlığından söz etmeye bile gerek yok sanırım.
Çocuk gelin, pedofili ve birçok şey konuşuldu Kader’le birlikte. Adına ne diyeceğimizden, bu sorun üzerine yapılması gerekenlere kadar birçok fikir atıldı ortaya. Bir tek devlet konuşmadı. Her konuda konuşan Başbakan bu konuda ağzını bile açmadı. “Bu ne rezalet bu yaşta çocuk evlendirilir mi, bir daha bunu yapan olursa gerekeni yaparım” falan diye fırça atmadı kimseye. “Aileden Sorumlu” yeni bakan Ayşenur İslam “devlet olarak bu sorunu çözmek bizim görevimiz, mücadele edeceğiz” demedi tabii ki, hatta Kader’in 1,5 yaşındaki çocuğunun babasının ailesine verildiğini açıkladı. Bir de il müdürü Kader’in kemik yaşı incelemesinin yaşını 16 olarak gösterdiğini açıkladı sanki durumu değiştirirmiş gibi.

MÜNFERİT Mİ?
Tüm bunlar yaşanırken bir film girdi gösterime “Halam Geldi”. Biz de toplu bilet alarak filme gittik Ankara’da. Filme girmeden önce sadece fragmanını izlemiştim ve gerçek bir öyküden uyarlandığını biliyordum. Kader’in yaşadıkları hepimizde ciddi bir iz bırakmıştı ve bir “çocuk gelin” hikayesi izleyecek olmak yeterince ağırlık getiriyordu hepimize. Film Kıbrıs’ta geçiyor ve Kıbrıs harekatından sonra Türkiye’den getirilen Kürtlerle tanıştırıyor bizi. 13 yaşındaki iki kızın yaşadıklarına çevriliyor kamera.
Okul hayatlarını sürdürürken, “evlenme zamanı gelen kızlar”, eğitime devam edemeyeceğine ilişkin raporlar alınarak okuldan alınıyor ve hemen daha önceden belli olan akrabaları ile evlendiriliyor. İki çocuğun zincirleme gelişiyor evlenme öyküleri. Sınıf arkadaşı olan kızlardan ilkinin “halasının geldiği” anlaşılınca hemen okuldan alınıyor, evlilik hazırlıklarına başlanıyor. Bu kızın anne babası o kadar kötü çizilmiş karakterler ki insan nefret ediyor resmen. Çocuk yaşta evliliklere izin veren anne babaların kötü ve berbat insanlar olduğu gözümüzün içine sokuluyor. Bu insanlar sanki aramızda yaşamayan, bizimle aynı havayı, aynı ortamı solumayan insanlar gibi resmedilmiş. Bu durum bu ailelerin münferit olduğu sonucunu çıkarıyor gibi geldi bana. Oysa bunlar normal insanlar ve yaptıklarını kötülük olsun diye yapmıyorlar ve ne yazık ki pek ama pek çoklar.

KÖTÜLER VE İYİLER
İkinci kızın babası da ilkinden kötülükte aşağı kalmıyor. İlk kızın babası köy kahvesinde kurumlanırken, diğer kızın babası hırslanıyor. Sonunda kızının sınıfta tek başına okuyamayacağına karar veriyor ve diğer babadan aşağı kalmamak için “halası bile” gelmeden kızın evlenmesi için Diyarbakır’daki akrabaya haber veriyor. Buradaki fark kızın annesi. Burçin Terzioğlu’nun canlandırdığı anne, bu evliliği engellemek için elinden gelen her şeyi yapıyor ama nafile. Hızla nikah yapılıyor ve kızını kurtaramıyor.
Aslında filme giderken konunun gerçek bir olaydan alınmış olmasının sıkıntılarının olacağını tahmin etmiştim. Tahmin ettiğim oldu diyebilirim. Yukarıda bahsettiğimden devam edersek, anne babaların sıradan insanlar olmaktan çıkarılmış olması filmin en büyük handikapı. Gerçeklik duygusu yok olmuş. Sanki bazı yerlerde bazı kötü insanlar var, bu kadar kötü insan her yerde olamayacağı için de bunlardan çok az var. İşte bu kötü anne babalar kızlarını çocuk yaşta evlendiriyorlar. Film belki böyle demek istemiyor ama benim cephemden çıkan sonuç ne yazık ki bu. Filmde kötüler çok kötü, iyiler ise rahatsız edecek derecede iyi.
Akraba evlililiği sonucu çocuklarını kaybeden bir çift var, inanılmaz iyi, sevgi dolu insanlar. İstanbul’a gidip geri Kıbrıs’a dönmüşler, yaşlı dedeye bakıyorlar, daha doğrusu kadın bakıyor. Bütün bunların neden olduğunu anlayamıyoruz. Bu çiftin filme neden dahil olduğunu da. Akraba evliliği yaptıklarını çocukları hastalanınca öğreniyoruz ve akraba evliliği kötüdür mesajı vermek amacıyla orada olduklarını anlıyorum. “Akraba evliliği kötüdür, akrabalarınızla evlenirseniz çocuklarınız ya engelli olur ya da ölür” biçiminde özetlenecek mesaj veriliyor bu çiftle.

KÜRTLERLE SINIRLI ALGI YARATIMI
Filmin ana karakterleri Diyarbakır’dan Kıbrıs’a yerleştirilmiş Kürtler, zaman zaman Kürtçe diyaloglar geçiyor. Kıbrıs’ta bile olsa çocuk gelinlerin Kürtler arasından çıkıyor olması bir başka sorun. Sadece bölgenin sorunuymuş gibi algılanan bu meselede film de farklı düşünmüyor gibi. Oysa bütün bir coğrafyada yaşandığı neden yok sayılıyor ısrarla. İç Anadolu, Ege; Karadeniz, Trakya her yerde çocuk gelinler yok mu? Halk türküleri tek başına gösteriyor aslında, 12 yaşında gelin edilen kızı anlatan Muğla türküsü ya da 14 yaşındaki Nazife hanımı anlatan Trakya türküsünü hatırlamak yeterli diye düşünüyorum. Film keşke gerçek olaya birebir bağlı kalma zorunluluğu içinde olmasaydı ve bu fırsatı kullanabilseydi diye düşünmekten alamadım kendimi. Çocuğun kurtulmasındaki Türk ve Rum askerlerine kaldığından ise hiç bahsetmiyorum bile.
Çocuk gelinleri anlatan, gündeme tam da denk düşen bu filmi eleştirmenin zorluğunun farkındayım. İyi mi yapıyorum diye de düşünerek yazıyorum halen. Ancak bunları söylemeseydim gerçekten de olmayacaktı. Sinemamızın böyle filmlere daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sadece bu küçük kadınların yaşadıklarını hatırlatmak için bile gerekli. Ama keşke “olmuş ya, ne güzel anlatmış” duygusuyla çıksaydım filmden. Belki bir sonrakine artık…

ÖNCEKİ HABER

Evlerden çıkıyoruz, siyasette biz de varız

SONRAKİ HABER

Ali İsmail\'in fotoğrafından bile korktular

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...