04 Şubat 2014 08:39

Liceliler, katliam davasının Eskişehir'e nakline tepkili

Eskişehir’de polislerce dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz davası ‘güvenlik’ gerekçesiyle Kayseri’ye nakledilirken, Lice Katliamı davası da yine ‘güvenlik’ gerekçesiyle Eskişehir’e gönderildi. Liceliler soruyor, 'Peki Eskişehir’de bizi kim koruyacak?'

Liceliler, katliam davasının Eskişehir\'e nakline tepkili
Paylaş

Eskişehir’de polislerce dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz davası ‘güvenlik’ gerekçesiyle Kayseri’ye nakledilirken, Lice Katliamı davası da yine ‘güvenlik’ gerekçesiyle Eskişehir’e gönderildi. Bu durum nakil gerekçelerinin ‘güvenlik’ değil, davaların olayın yaşandığı yerden uzaklaştırılmak istenmesi olduğunu gözler önüne sererken, Liceliler soruyor, “Peki Eskişehir’de bizi kim koruyacak?​” Daha önce de Kızıltepe’de öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın katil zanlılarının ‘yargılandığı’ dava Eskişehir’e nakledilmiş ve duruşmaya katılmak için Eskişehir’e giden Kaymaz ailesi ve siyasi parti temsilcileri ile insan hakları savunucuları saldırıya uğramıştı.
Lice’de 22 Ekim 1993’te yaşanan olaylarda 16 kişi öldürülmüş, ilçe adeta yerle bir edilmişti. Olaydan 21 yıl sonra açılan davanın, ilk duruşmasında müebbet ve 24 yıl ağır hapis istemiyle yargılanan sanıklar dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın avukatlarının talebi üzerine dava Eskişehir’e alındı. Katliamın tanık ve mağdurları “Devlet sanıkların güvenliğini düşünüyor. Peki Eskişehir’e gittiğimizde bizim güvenliğimiz ne olacak” diye soruyor.

ASKER RASTGELE ATEŞ AÇIYORDU
Katliamın hem tanığı hem mağduru olan, olay sırasında eşi Ali Şanlı’yı, yitiren Cahide Şanlı, o günü anlatırken boğazı düğümleniyor. Eşi Ali Şanlı’nın eve telaşlı şekilde gelerek çocukları evin en güvenli yeri olan ahıra götürdüğünü anlatan Şanlı, yoğun silah sesleri arasında akşama kadar ahırda beklediklerini söylüyor. Şanlı dışarı çıktığında karşılaştığı manzarayı şu sözlerle anlatıyor; “Eşim evden yaklaşık 50 metre uzaklıktaki yolda panzerler tarafından kovalanmış açılan ateş sonucu ağır yaralanmıştı. Olay yerine gittiğimde sağdı, son nefesini kucağımda verdi. O akşam askerler evleri iş yerlerini yaktı.
Bir panzerden evlere rastgele ateş açılıyordu. Helikopterlerde havadan bomba atıyor, silahla tarıyordu. Elektrik kesintisi nedeniyle karanlık olan ilçeyi yakılan ev ve iş yerlerinden yükselen alevler aydınlatıyordu. Eşimin naaşını sabaha doğru camiye götürdük. Asker cenazeyi defnetmemize izin vermedi. 3 gün boyunca eşim ile birlikte çok sayıda cenaze camide bekletildi. Cenazeleri 3. gün defnedebildik.”

BU ZULMÜN HESABI SORULUR SANDIK AMA...
Olayın ardından Diyarbakır’a göç etmek zorunda kaldıklarını ve yıllar sonra yeniden Lice’ye dönebildiklerini anlatan Şanlı, “Yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle çocuklarımı okutamadım. Küçük yaşta çalışıp evi geçindirdiler. Bize yaşatılan bu acı, bu zulümle ilgili yıllar sonra bir dava açıldı. Biraz da olsa umutlandık. Onlarca insanın katledildiği olayla ilgili sadece 2 kişi hakkında dava açıldı. Fakat o da ‘güvenlik’ gerekçesi ile başka ile nakledildi. Bize bu zulmü yapanları Eskişehir’de yargılayacaklar. Peki Eskişehir’e gittiğimizde bizim canımızı kim koruyacak” şeklinde konuştu.

ASKER-POLİS GÖRÜNCE HÂLÂ TİTRİYORUM
Katliam sırasında henüz 13 yaşında olan ve ağabeyi Zana Çakır ile amcası Mustafa Çakır’ı yitiren Yılmaz Çakır ise o günleri şu sözlerle anlatıyor; “Diğer iş yerleri gibi benim çalıştığım fırına da rastgele mermiler isabet ediyordu. Yarım saat sonra helikopterler ilçe merkezini taramaya başladı. Bugün bile bir asker ya da polis gördüğümde titriyorum.” 20 kişiyle birlikte bütün geceyi fırında saklanarak geçirdiklerini anlatan Çakır, “Ertesi gün silah sesleri azalınca eve doğru koşmaya başladım. Askerler tarafından yakılan evimizi alevler içinde gördüm. Amcam ve ağabeyim öldürülmüş panzerin arkasına bağlanarak çarşı merkezine getirilmiş. Babam ise kayıptı. Dünya başımıza yıkıldı. Bunu yapan devlet ve askerdi. Sonra ‘Lice’yi teröristler basmış’ dediler. Dava açılınca devlet imana geldi diye sevindik. Ama gel gör ki başka ile naklettiler.”

BENİM BU DEVLETE GÜVENİM YOK
Katliamda babası Mustafa Çakır’ı yitiren Sait Çakır o kabus gününü şöyle anlatıyor; “Evimize roket mermisi isabet etti. Babam bizi daha güvenli diye hayvan barınağına götürdü. Amcamdan haber alamıyorduk. Babam ve amcamın oğlu onu aramaya çıktı. Biz de arkalarından gittik. Tam Kulp yoluna yaklaştığımızda Kulp’tan Lice’ye gelen iki kariyer (panzer) gördük. Geceyi Sümbül Petrol diye bilinen yerde bir evde geçirdik. Çok sayıda Liceli de buraya sığınmıştı. Ertesi gün yeniden aramaya koyulduk. Amcam sağdı, sevindik. Ama bu kez babam ve amcamın oğlu kayıptı. 2 gün aradık. Sonra haber geldi babam ve amcamın oğlu Cantürk Parkı’nda öldürülmüş. Ben bu devletin samimiyetine hiçbir zaman inanmadım. İnanmayacağım da. Davadan beklentim yoktu, şimdi Eskişehir’e nakledilince samimiyetsizlikleri ortaya çıkmış oldu.” (DİHA)

ÖNCEKİ HABER

Kale Kilit işçilerinin yolsuzluk soruları

SONRAKİ HABER

Ezidî aileler: AKP’li aşiret köyümüzü işgal etti!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...