20 Ocak 2014 06:00

Çocukları var mıymış?

Hrant’ın ölüm haberini Nazime Avras’ın evinde aldım ben. Barış Anneleri ile ilgili bir yazı dizisi hazırlıyordum ve Avras ailesinin de anlatacakları çoktu. Nazime’nin eşi, 90’ların zulmüne isyan etmiş, dağa çıkmış, öldürülmüş ve memleketi Bitlis’e gömülmüştü.

Çocukları var mıymış?
Paylaş

Elif GÖRGÜ
İstanbul

Hrant’ın ölüm haberini Nazime Avras’ın evinde aldım ben. Barış Anneleri ile ilgili bir yazı dizisi hazırlıyordum ve Avras ailesinin de anlatacakları çoktu. Nazime’nin eşi, 90’ların zulmüne isyan etmiş, dağa çıkmış, öldürülmüş ve memleketi Bitlis’e gömülmüştü. Avras, yaşları o zaman 5 ve 3 olan iki  küçük kızından, Mizgin ve Melsa’dan bu haberi gizlemiş, “Babamız nerede?​” sorusu “Köyde, baskı var gelemiyor” benzeri yanıtlarla on yıl kadar idare edilmiş, idare edilemez olunca gerçek açıklanmış, çocuklarla birlikte mezarı ziyaret edilmişti.
Babasına kavuşmayı beklerken ölümünü öğrenen ve artık 13 yaşındaki Melsa mezarı başında yalnız kalmak istemiş. Ne dediğini sonradan öğrenmişler, 13 yıldır babasına söylemeyi beklediği o kısa ama ağır sözü söylemiş meğer toprağa: “Baba ben Melsa...”
İşte biz anne ve kızlarıyla bunları konuşurken Avrasların evinde, yine kendi halkı için isyan etmiş bir başkasının, Hrant’ın öldürüldüğü haberi yayınlandı televizyonda. Herkes susmuşken Melsa’nın ilk sözü, “Çocukları var mıymış?​” oldu...
Melsa, hiç tanımadığı Hrant’ın, babalarını kaybeden çocuklarını düşünmüştü ilk. Tıpkı kendisi gibi babasız kalmışlıklarını...
O duygunun nasıl bir şey olduğunu 19 Ocak 2010’da, Agos’un balkonunda kendini zor tutarak konuşan Arat Dink’in sesinde duymuştuk: “Bu tuhaf ülkede insan, babası öldürüldükten üç yıl sonra çıkıp babasına ağlamaya utanıyor.(...) Ben bu dünyanın camını, çerçevesini indirmek istiyorum. Başta bu Agos’un güvenlik camları var, onları indireceğim. Babamın büstü var bir tane. Onu kırmak, parçalamak istiyorum. Ben büstleri sevmiyorum, ben insanları seviyorum” demişti.
İnsanları sevmeyenlerin döve döve öldürdüğü oğlunun ellerini açmış büstü kaldı Ali İsmail Korkmaz’ın babasına... Fadime Göktepe her 8 Ocak’ta mezarının üzerindeki soğuk metali öpüyor oğlu Metin’in yerine...
12 yaşındaki oğlu Uğur ile birlikte öldürülen Ahmet Kaymaz’ın düştüğü yerin önünden geçebiliyor mudur çocukları Ali, Habib ve Emine? Affedebildiler mi kardeşlerinin ve babalarının katillerinin ellerini kollarını sallayarak gezmesine izin veren bizleri?
Arat o gün unutmamış, “Bu ülkede daha yeni 12 yaşında bir çocuğun bedeninden 13 tane devlet kurşunu çıktı. Bu ülkede acı çok” diye hatırlatmıştı öldürülen Kürt çocuklarını.
Ama hiç hakketmiyorken Bülent Arınç, “Bir İçişleri Bakanının oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?​” diyerek, Ceylan Önkol’un bedeninden arta kalanları eteklerine toplayan annesini, babasını unutma hakkını bulabilmişti kendinde...
Başka babalar da var memleketimizde elbet... Evlatlarını kendi iktidarına kalkan yapanlar var mesela... Oğlu ifade vermesin diye tarihten bugüne iyi olarak kalabilmiş bütün hukuk ilkelerini çiğneyerek, bütün devlet memurlarını istediği gibi görevden alabilen babalar var... Ne Hrant’ın ne Uğur’un ne Ceylan’ın davasında görevden alınamayan o memurların birer altı ya da üstü, oradan oraya tayin ediliyor şimdi.
Hrant’ın çocukları babalarıyla ilgili her haberde o altı delik ayakkabılarına bakmak zorunda bırakılmışken; oğlunun ayakkabı kutusuna sakladığı milyonlardan utanmayan babalar da var...
34 evladının cesetlerini yan yana gören Roboskîli anne ve babalara ise Hrant’ı andığımız gün saldırabildi devlet. Acıya saygısızlıkta da ırk ayrımı yapmadığını gösterircesine...
Bu arada Ötekilerin Postası Roboskî’de dağılmış evlerin fotoğraflarını yayınlayarak sordu dün: “Peki hiç ayakkabı kutusuna rastladınız mı?​”


YEDİ YILDIR ENSEMİZDE BİR AĞIRLIK

Hesabı sorulmamış ölümleri anmak zor. Agos’un önüne, anma saatinden çok önce gelip yüzünü Hrant’ın fotoğrafına çevirenler, davayla ilgili sorulara boğazlarındaki düğümünden kurtulup göz pınarlarına birikmiş yaşlarla yanıt veriyorlar bu yüzden. Kaç kişiyi dolaşıyorum, aynı sessiz hüzün.
“Daha atalarımızın öldüğünü, büyüklerimizin yok olduğunu ispat edemedik ki” diyor sessizliğini bozan Nuray, kardeşi Gülseren devam ediyor: “Dedelerimizin mezarlarının nerede olduğunu bile bilmiyoruz”
Biraz ileride kızı ağladığı için yanıt veremeyince annesi Fatma yanıtlıyor sorumu: “Kimse katilleri arkasında saklamasın, kimse katilleri barındırmasın. Türkiye’de hak, hukuk diye bir şeyler yürüsün istiyoruz. 7 yılda bir arpa boyu ilerlemedi ki dava, yaşlarını küçülttüler, ıslah evinde yatırdılar olur mu? Erdal Eren’i yaşını büyüterek idam etmişlerdi, olur mu Türkiye’de böyle hukuk!” diyor sonra onunda gözlerinde yaşlar. 
 “Takipçisi olmaya devam ediyoruz, her ne kadar katilleri korumaya çalışsalar da bir umut var diye düşünüyorum, o yüzden buradayız” diyor Seda.
Şehriban da benzer cümleler kuruyor: “Geldiğimiz aşama çok vahim, katiller bilindiği halde suçlular yargı önüne çıkartılmıyor, yargı taraflı. Devletten de kaynaklanıyor, devlet biliyor kimlerin yaptığını” 
Özer’in Hükümetten umudu yok, “Ama bir gün bu yapılanları ödeyeceklerini düşünüyorum” diyor yine de.

NE DAVALAR KAYBOLDU...

Esma, “Bu dava kayboldu gitti vallahi, biz de çok şaşkınız, AKP başımızda olduğu sürece imkansız, ne davalar kayboldu...” derken sesi titriyor. 90’larda memleketi Erzincan’da yaşadıkları geliyor aklına.
Dikris, iki çocuğunu almış gelmiş, hüzünle değil heyecanla konuşan bir tek ona rastladım: “Örtbas etmeye çalışıyorlar, gerçek suçlular ortada değil. Ortaya bir kişi attılar ama  onun arkası önemli. Yargılanamıyorlar çünkü devletin ta kendisi, devletin içinde olan kişiler. Zaten bugün de görüyorsunuz bütün pislikler göz önüne seriliyor, daha neler var bilmiyoruz” diyor kızgınlıkla. 
“Devlete hiç inancım yok” diyor Nuray, nedenini de açıklıyor: “Katilleri kollayan adam İçişleri Bakanı oldu, sonra hırsız çıktı. Ama bu yerde kalmayacak, hesabı bir şekilde görülecek.”
“Kimden umudunuz var?​” soruma “Kendimden, insanlardan ve insanlıktan” diye yanıt veriyor.
24 yaşındaki Felek BDP İl Kadın Meclisi üyesi. Sabahki Roboskî baskınını konuşuyoruz, “Nasıl Hrant Dink’in gerçek katillerinin üstü örtülüyor Roboskî’de de aynı şekilde.. Roboskî’yi yapan da Hrant’ı öldüren de aynı kişilerdir, devlettir” derken hiç tereddüt etmiyor. 

UYKULARINI KAÇIRMAYA DEVAM

Canan, davanın yerinde saymasına şaşırmıyor. “Kötülüğü çok sert bir şekilde gördük. Sadece Hrant’ın ölümüyle değil başka pek çok ölümle, başka pek çok haksızlıkla gördük” derken, “Ama sahip çıkmaya devam edeceğiz, eminim ki geçmişte olan her şey gibi bir gün bu da ortaya çıkacak, birileri hesap verecek” diye eklemeyi ihmal etmiyor.
Hukukun Hrant’ın katilleri için farklı, Hükümet için farklı işlediğinden bahsediyoruz, “Hukuk hepimiz için aynı işlemiyor. Hukuk bizim için özgürlük teminatıyken, onlar için yaşamlarında bolluğun, sömürünün garantisi gibi, bunu kullanmaları da şaşırtıcı değil” diyor Canan: “Bütün kontrolü ellerinde tutmak belki rahat uyumalarını sağlıyordur. Ama biz uykularını kaçırmaya devam edeceğiz”
Canan’ın yanında Sevan var. “Ne hissedeceğimi bilemedim, çok zor bir duyguydu” diye anlatıyor Hrant’ın öldüğü günü ve değişeni tarif ediyor: “Cinayetin ardından Ermeniler biraz daha görünür oldular, biraz daha kendilerini ifade edebilir oldular. Tabii biz böyle olmasını istemezdik. Biz yedi yıldır ensemizde o ağırlığı hissediyoruz, katiller adalet önünde hesap verdiklerinde belki biraz daha hafifleyecek bu ağırlık ama tabii hiçbir zaman dinmeyecek. Bizim ailelerimiz 1915’i çok fazla anlatmazlardı, korkudan olsa gerek, ben daha birkaç sene önce öğrendik ailemden insanların başlarına neler geldiğini, çünkü hiç anlatılmıyordu.
Daha yeni yeni fark ediyoruz bazı şeyleri. Biz umutluyuz, olması gerektiği gibi sonuçlanana kadar da devam edeceğiz”
“Umudun kaynağı nedir?​” deyince, “Bizleriz umudun kaynağı, unutmadığımız sürece umut var” diyor. Yanındaki Canan da ekliyor: “Sokağa çıkmaktan vazgeçmiyoruz ve etrafımıza baktığımızda yalnız olmadığımızı görüyoruz, umut bu bence...”

ÖNCEKİ HABER

Mısır’da 98’lik değil 38’lik ‘Evet’

SONRAKİ HABER

Kürtler Cenevre’ye bağımsız katılmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa