19 Ocak 2014 06:00

Medyadaki teslimiyetin serüveni: Abluka

24, NTV'de haber koordinatörlüğü, Artı 1 TV gibi kanallarda genel yayın yönetmenliği yapan, 'Metin Uca ile Günaydın Türkiye', 'Pişti' gibi programlara da imza atan Hoş'un 'Abluka'sı okuyucuyla buluştu.

Medyadaki teslimiyetin serüveni: Abluka
Paylaş

Çağrı SARI
İstanbul

"Medyada sansür var”, “Gazeteciler kıskaç altında...” Bu söylemlerle  özellikle son dönemlerde epey karşılaşıyoruz... Peki ama sansür nasıl uygulanıyor? Ne demek kıskaç?
Gazeteci Mustafa Hoş, meslek hayatı boyunca birçok televizyon kanalında  görev almış, çalıştığı süre boyunca da sansür ile mücadele etmiş bir isim... Hoş, yaşadıklarını hükümet, patron baskısını Destek Yayınlarından çıkan “Abluka” kitabında topladı.   “Abluka” 24, NTV ve ‘Artı 1’ dönemini, AKP- Cemaat kavgasının medyaya yansımasını anlatıyor.
Mustafa Hoş ile “Abluka” üzerinden, medyada neler yaşandığına dair önce geçmişe yolculuk yapacağız, sonra günümüze geleceğiz...

24  ile başlayalım. “AKP kanalı değil yapmam” demişsiniz... “Müdahale olursa giderim” demişsiniz kitapta da anlatılıyor. Ama 24 kurulurken kulislerde de bu kanalın AKP projesi olduğu konuşuluyordu. Bilmiyor muydunuz gerçekten?

Benim en önemli şartım 'AKP kanalı olmasına izin vermem' olmuştu. Görev yaptığım dönemde de buna izin vermedim. Benim dönemimdeki haberlere programlara bakılırsa her şey görülür. Zaten müdahale olduğu anda da bıraktım. 'Git' diyen olmadığı halde. Hatta kalmam için günlerce uğraşmalarına rağmen.

Sonra NTV süreci başladı. Kitabın adına konu olan "Abluka" da burada yaşanan bir olay. Nereden geldi bu isim?
Erzincan’da Başsavcı İlhan Cihaner’e yapılan operasyon için NTV’de kullandığım alt başlık yani KJ idi "Abluka". Medyayı biat ettirmenin en önemli hamlelerinden biriydi Abluka’ya yapılan baskı. Eğer ‘abluka’ya o dönemde topyekün bir karşı çıkış olsaydı, medya bu hale gelmezdi. Medyanın diz çöküşüdür abluka.
Bugün geriye dönsek bugünün koşullarında ben başsavcıya abluka desem kahraman ilan edilirim iktidar tarafından. İlhan Cihaner de “cesur savcı” diye örnek gösterilirdi Türkiye’de. Koşullar değiştiğinde ne olduğunu göstermek açısından önemlidir Erzincan’da yaşanan bu olay. Çünkü Erzincan’da Fethullah Gülen Cemaati soruşturmasını engellenmek için yapıldı her şey. O soruşturmayı İlhan Cihaner’den almak için tek bir yol vardı. İsmailağa Cemaatini silahlı örgüt kapsamına alarak kurtardılar. Aynı yöntemi Fethullah Gülen Cemaati için yapamazlardı. Çünkü Fethullah Gülen Cemaatini silahlı örgüt kapsamına almak 30 yıllık bir projenin dibine dinamit atmak demektir. Yerel bir örgütlenme değil. Uluslararası bir örgütlenmedir bu.

Sonra yukarıdan baskı geldi size... Nasıl bir baskı?
İnanılmaz bir baskı yaşadım o gün. Telefonla patronaj sonra Ankara hep aynı şeyi istedi. “Başlıktan vazgeç” İzin vermeyeceğimi söyledim. Haber müdürüne, editörlere “Benim onayım olmadan kaldırmayacaksınız” dedim. Abluka zaten şuradan çıktı. Hem evi hem adliye basılmıştı. Türkiye tarihinde ilk kez oluyor. Bunun yanlış olduğunu belirtmek ve durum tespiti için o KJ’yi yazdırdım. Sonra zamanın Adalet Bakanı Sadullah Ergin tehdit etti. Ergin’e de Erdoğan’ın talimat verdiği söylendi bana. Hatta Ankara büroda bir arkadaşımız  Adalet bakanlığına çağrılıp uyarıldı “Bu başlık değişene kadar çıkamazsın buradan ” diye. Akşam 7'de doktor randevusu için çıkmak zorunda kaldım. Sonra KJ’ye müdahale edildi. Sonra bir daha gitmedim NTV’ye…

Ve Arınç’ın o açıklaması geldi...
Açıklamaları o gün dinlemedim. Görseydim herhalde Ankara’ya doğru koşmaya başlardım.

HABER MERKEZLERİ  MAHREM ALANLARDIR

Arınç kürsüden KJ’ye tükürdü. Sonra bu tabloyu sıklıkla görmeye başladık... Başbakan kürsülerden gazetecileri hedef alan açıklamalar yaptı.
O tükürüğe o zaman “Yarabbi şükür” dediler, biat ettiler ve medya değişti. Bu ülkenin Başbakan Yardımcısı doğru bir haber için tükürdü  canlı yayında. NTV dahil tüm kanallar canlı olarak yayınladı bunu. Benim canımı sıkan sadece o tükürük değildi. Hemen sonrasında NTV haber merkezinin Bülent Arınç’a gezdirilmesiydi.  Haber merkezleri mahrem alandır. Herkes giremez. Ama Arınç girdi o haber merkezine ve fethetmiş bir komutan gibi gezdirildi.

Hâlâ haber merkezine elini kollunu sallayarak giriyor mu hükümet yetkilileri?
Gerek yok. Çünkü zaten onlar var haber merkezinde. Bakanlığı ilgilendiren bir haber yapılmak istendiğinde bile aranıp soruluyor artık. “Bu haber sizi rahatsız eder mi?​” diye.

+1 Sürecine gelelim... Alternatif bir kanal olarak kuruldu ama burada da sansür ile karşılaştınız.
İşsizliğimin üzerinden 3.5 yıl geçmişti. +1 “Yeni bir nefes alanı olsun” diye düşünülen bir yerdi. Gazetecilerin yönetimde olduğu, editör bağımsızlığının olacağı bir yer olarak bana söylendi. Müdahale olana kadar karşılığı da haliyle çok oldu. Gezi’de ilgi gördü. İzlenilir oldu. Çünkü ortak vicdana hitap ediyordu.

Sonrasında müdahale süreci yaşandı sanırım...
Mesela NTV gibi yerlerin hiyerarşisi vardır. Kim neye müdahale edebilir? Bilirsin… Bu kadar kaba saba olmaz... Küçük yerlerde kendini patron sananlar patronculuk oynayanlar olabiliyor. İlk olarak Gezi’de yayını yıktırmadılar mesela. Zorladım ve yayın yıkarak Gezi’deki gelişmeleri verdik. Bir süre sonra başlıklar ve haberler için rahatsızlık olduğu belirtildi. Buna müdahale edilemeyeceğini söyledim. Bu gerilimle devam ettik bir süre. Sonra açık açık bazı haberleri girmemem istendi.

Mesela hangi haberler?
Yenişafak, kanal A  vergi affı haberi, camide içki içildiği yalanı.... Tayyip Erdoğan’ın söylediği ile gerçekten olanların karşılaştırmalı verildiği haberler. Daha doğrusu kapalı kapılar arkasında AKP’lilere sözler verildi “Biz sizin istediğiniz gibi haber yapalım siz de istediğimizi yapın” diye...

SANSÜR TOPLUMSAL BİR AHLAKSIZLIKTIR

Şimdi muhalif denilen isimler bugün +1’de program yapıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Sansür ağır bir suçtur. Bireysel değil. Toplumsal bir ahlaksızlıktır. Bunun yanında yer alanlar bunun ortağıdır. Her şey herkesin gözü önünde oldu. Kim sansüre çanak tutuyorsa suç ortağıdır. Muhalifmiş AKP’liymiş hiç umurumda değil. Sansür ayıbı dışında onlarca arkadaşımın paraları ödenmedi. Parasını alamadığı için İstanbul’u terk etmek zorunda kalanlar var. Sansürü sindirenler bari bunu sindirmeseydi.

‘HABER SU KADAR  İHTİYAÇ...’

İmkansız mı gazetecilik yapmak?
Hayır. Ben öyle ya da böyle gazeteciliğin kazanacağını düşünüyorum. Şu anda sosyal medya bu işlevi görüyor. Yapısı gereği sosyal medya manipülasyona açık alandır. Buna rağmen doğru ve gerçek haberler için önemli bir kaynak. Batıda sosyal medyayı yabancılaşmaya etki eden bir unsur olarak görürken bizde hayatın kaynağı olarak görülüyor. Bu biraz paradoksal olsa da Neotürkiye gerçeği.

Bu kitap meydan okuma denebilir mi?..
Ben idam taburemi tekmelemiyorum. İdam sehpasını yıkıyorum. Ben gazeteciyim. Ve biliyorum  ki şu andaki kağıttan kaplan bir medya sistemi var. Çürümüş ve köhnedir. Bu ülke gerçek gazetecilere ihtiyaç duyacak. Haber bu ülkede ekmek kadar su kadar ihtiyaç...

İŞ ARAMIYORUM MESLEĞİMİ ARIYORUM

Size gelelim. 5 yıldır işsizsiniz. Ambargo mu? Kendi tercihiniz mi?
Kişisel ambargo da var. Tecrit de var. Ben şurada duruyorum artık. İş aramıyorum mesleğimi arıyorum. AKP , Cemaat ya da CHP şu bu parti olduğuna bakmadan kimsenin tetikçisi olmak istemiyorum. Sadece gazetecilik yapmak istiyorum. Böyle olunca hayat daha zor.

BARANSU GAZETECİLİĞİ

Kitabınızda Mehmet Baransu gibi birkaç isim için gazeteci tanımlaması yapmak istemiyorsunuz?
Bu isimlere gazeteci dendiği için bunlar yaşanıyor. NeoTürkiyede ortaya çıkarılan isimler bunlar. Gazeteci kisvesi altında iş yürütüyorlar. Cemaatin medyadaki özel yetkili kişileri bunlar. Diğer tarafta da hükümet mücahitleri var.  Bu ülkede olan bitende parmakları vardır. Kıyılan çocukların vebali vardır üstlerinde. Nasıl gazeteci diyeyim bunlara

Nasıl popüler oldular peki?
Tabii bu bir proje. “Yeni Türkiye” diyor onlar. Ben Neotürkiye diyorum. Seçimle iktidara geldi AKP. Oysa bunlar cihat kazanmış gibi davrandılar. Temel yanlışlık buradan başladı. Bunlar bir emirliğe dönüştürdüler ülkeyi ve her şeyiyle ele geçirdiklerini sandılar. Ama öyle olmadığını gördüler. Önce Fenerbahçe’de sonra Gezi’de. Şimdi de aynı silahları birbirlerine doğrulttular. Ganimet savaşı aslında yaptıkları

Taraf gazetesi için de aynı fikirde misiniz?
Taraf’ı hiçbir zaman gazete olarak görmedim.

Peki ama güçler savaşı yaşanınca arada haberi de almış olmuyor muyuz? Mesela fişleme?
Ama haber değil bu. Rüşvet görüntüleri çıktı mesela. Bu sana veriliyor. Yayınlıyorsun. Bu gazetecilik başarısı mı? değil ki. Hatta bu acayipliğe ödül vermeye kalkan meslek grupları da var. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti gözaltındaki Aziz Yıldırım’ın fotoğraflarına ödül verdi bu ülkede... Yalanı ortaya çıkan bir gazeteciye de ödül verildi (Mehmet Baransu’yu kastediyor) Hem de Sedat Simavi ödülü. Sedat Simavi çok önemli bir isimdir bu ülkede. İktidar mücahitleri ya da cemaat imamı olan insanları gazeteci olarak kabul edenler bu merkez medyadaki omurgasızlar. Kendi rantları için mesleğin kirletilmesine seyirci kaldılar.

‘KORKU DUVARI YIKILDI ARTIK’

İnternet’e de sansür geliyor çıkan yasalarla.
Bunu yapamazlar. Teknolojiyle başa çıkamazlar. Bir de korku duvarı yıkıldı artık... İnsanlar kuş diliyle konuşur, ıslıkla konuşur hatta dumanla haberleşir yine de söyleyeceğini söyler.

Korku duvarının aşılmasının nedeni ne Cemaat ve AKP arasındaki çatışma mı?
Hayır. Önce Fenerbahçe direnişi sonra da Gezi direnişidir korku duvarını yıkan. 17 Aralık’tan sonra olanların gazetecilikle alakası yok. Haber adı altında bir tarafın manipülasyonu var. Ya AKP’nin ya da Cemaatin
17 Aralık operasyonundan sonra  mesela neden TOKİ yok. Türkiye’nin devlet içindeki devlet olan tek yapısıdır TOKİ. Kaç trilyon para dönüyor ama hiç haber yapılmıyor. Haber oradadır. Niye çünkü hem Cemaatin hem AKP’nin ortak günah alanı.  Mesela derin devletin en önemli kurumları Adli Tıp ve Tubitak’tır. Hiç duydunuz mu adı geçiyor mu? Bir sürü dava buralardaki organizasyonlarla kurgulandı.
Ahmet Atakan mesela, 3 ay geçti hâlâ raporu çıkmadı. Habercilik olursa bunların da yapılması gerek. "3. Köprünün güzergahı değişti" Neden? Bu değişiklikle kimler ne kadar kazandı? Trilyonlar orada el değiştirdi. Araziler değerlendirildi. Hiçbir şey biliyor muyuz? Yok. Çünkü haber yok. Onların yemleri savaş hamlelerini haber diye yutturuyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Nejat İşler yoğun bakımda

SONRAKİ HABER

Bu ‘normalliği’ ne ortadan kaldırır?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...